- Acaba Kıbrısı ilhak mı etsek?

21. yüzyılda, Türkiyenin bir mahalle kahvesinde bile bunu söyleyene iyi bakılmaz.

Peki, mahalle kahvesinde bile söyleyenin aklı hakkında tereddüt yaratan bir tümceyi bir bakan söylerse, ona ve mensubu olduğu kuruluşa nasıl bakılır?

Soru için özür dilerim, ama bunu gündeme getiren ben değilim Egemen Bağış.

Korkarım, karşı taraf, Bağışın kendileri için nimet olan bu sözünü tepe tepe kullanacaktır.

Lafı fazla uzatmadan söyleyelim:

- Türkiye Kıbrısın yarısını ilhak etmez, edemez de.

Gerçi 1950li yıllarda, bir ara taksimtezi ortaya atıldı, ama bu çok kısa sürdü. Bir nevi çifte Enosis olarak da nitelenebilecek olan taksimtezine göre, Adanın yarısını Yunanistan alacaktı, yarısını da Türkiye.

O zamanlar sokaklarda şöyle haykırıyorlardı göstericiler:

- Kıbrıs tramvayıTaksimde durmazsa, Harbiyede, durur.

Yıllar sonra Kıbrıs tramvayı Harbiyede durdu, ama Taksime gitmesi söz konusu olamazdı.

Çünkü sorunun hukuki çözümü Türkiye Yunanistan ve İngilterenin taraf olduğu Londra ve Zürih antlaşmalarıyla oldu. O da taksime kapıyı kapıyordu.

***

Yunan ve Kıbrıs Rum tarafının 1958 Londra - Zürih Antlaşmalarıyla, kaynağını ondan alan Kıbrıs Anayasasının hükümlerine uymamakta direnmesi ve Atina Albaylar Cuntasının kuklası Enosisçi faşist Nikos Sampsonun darbeyle iktidarı ele geçirmesi üzerine Türkiye Londra - Zürih Antlaşması’yla Kıbrıs Anayasasının kendisine tanıdığı garantörlük hakkına dayanarak, 1974 müdahalesini yaptı.

Hatta Türkiye garantörlük statüsünün verdiği müdahale hakkını kullanmadan önce, İngiltereye birlikte hareket etmek için başvurdu, ama Londranın reddetmesi üzerine tek başına harekete geçti.

Kısacası, 1974 Barış Harekâtı Londra - Zürih Antlaşmaları ve Kıbrıs Anayasasının Türkiyeye verdiği garantörlük statüsüne dayanarak yapılmıştır.

Ne bu metinler Türkiyeye Kıbrısın bir kısmını ilhak hakkı verir ne de Ankara herhangi bir dönemde böyle bir niyet izhar etmiştir.

Ankaranın tezi, Kıbrısta, eşit kurucu hakka sahip iki toplumlu, iki bölgeli statüsünün güvence altına alındığı Kıbrıs Devletinin bu ilkelere saygı çerçevesinde yeniden kurulmasıdır.

Kıbrıs Türk Federe Devletinin kurulması, bu eşit haklı iki toplum görüşünden yola çıkarak, federal bir devlet çerçevesinde, çözüm yolunu açmaya yönelik bir girişimdir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ise Adanın bir bölümünün Türkiye tarafından ilhakı anlamını taşımadığı gibi, ileride Türkiyeye böyle bir hak da tanımaz.

***

Annan Planının uzlaşmaz diye takdim edilen Türkler tarafından kabul edilip, Rumlarca reddedilmesinden sonra, Adada kimin gerçek uzlaşmaz taraf olduğu açıkça ortaya çıktı.

Bu uzlaşmaz tutum, Kıbrısta kalıcı bir ikili çözümün gündeme gelmesine neden oldu.

Ama bu kalıcı ikili çözüm de, Adanın bir bölümünün Türkiye tarafından ilhakı anlamına gelmiyor.

Türkiyenin böyle bir hakkı yok. Bunu uluslararası camiaya anlatmak, kabul ettirmek de imkânsızdır.

Aklı başında hiçbir yurttaş da ne böyle bir özlemi duyar ne de böyle bir duaya amin der.

Ayrıca, Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğunun da, ilhak fikrine sıcak baktıklarını sanmak yanlıştır.

Böyle bir çözüme tepki gösterecek olanları Rum ve Yunan yandaşı olarak nitelemeye kalkmak daha büyük bir yanlış ve çok çirkin bir davranıştır.

Bütün bu gerçeğin ışığında, Bakan Egemen Bağışın bir mahalle kahvesinde bile telaffuzu hoş karşılanmayacak sözleri hem kendisi hem de ülke adına talihsizliktir.

(Cumhuriyet)