Doğu Akdeniz’de son yıllarda şekillenen jeopolitik denge, yalnızca enerji rekabeti değil, aynı zamanda Türkiye’yi bölgeden izole etmeye yönelik sistematik bir “kuşatma stratejisi”ni açığa çıkarmaktadır. Bu stratejinin merkezinde Güney Kıbrıs, Yunanistan, bazı AB ülkeleri, İsrail ve doğrudan ABD yer almaktadır. Kıbrıs meselesi ise bu kuşatmanın en stratejik parçası hâline gelmiştir.
Federasyon Hayali: Bitmiş Bir Tezin İdeolojik Gölgesi
Kıbrıs Türk tarafına yıllardır dayatılan “federasyon” modeli, artık bir çözüm değil, bir “tasfiye projesi” haline gelmiştir. Rum tarafının daha önceki tüm müzakerelerdeki tutumu, son olarak -sıfır asker, sıfır garanti, dönüşümlü başkanlığa ret, tüm mülkiyet konusu sonu belirsiz mahkeme süreçlerine havale etme çabaları- federasyonun aslında, Kıbrıs Türklerini bir azınlık statüsüne itme ve Türkiye ile bağlarını koparma stratejisi olduğunu açıkça göstermektedir.
Sözde federasyon modeli altında Kıbrıs Türklerinin Avrupa Birliği’ne alınması, görünürde bir “birleşme” gibi sunulsa da, gerçekte Türkiye ile tüm siyasal, askeri ve ekonomik bağların kopartılması anlamına gelir. AB içinde Türk tarafına ait olacak federe bir yapının, Brüksel’in ve Rum çoğunluğun baskısı altında, kendi iradesini ve haklarını koruması mümkün değildir. Türk garantisi, bu denklemde sadece kâğıt üzerinde varlığını sürdürecek, fiiliyatta ise tamamen işlevsiz kalacaktır. Bu da federasyon modelini artık sadece gerçek dışı değil, Türkiye ve KKTC için tehlikeli bir seçenek hâline getirmiştir.
Kuşatma Stratejisi: Girit, Dedeağaç, Güney Kıbrıs ve İsrail Hattı
Türkiye’ye karşı inşa edilen bu kuşatma hattı yalnızca diplomatik değil, askeri olarak da şekillenmektedir. Yunanistan’ın, Dedeağaç ve Girit’te ABD’ye tahsis ettiği üslerle Ege ve Doğu Akdeniz’de bir ileri karakol görevi üstlenmesi, Türkiye’yi kuzeyden ve batıdan baskı altına almayı hedefleyen stratejik bir tercihtir.
Aynı şekilde, Güney Kıbrıs da adım adım bir garnizon devleti hâline getirilmiştir. Fransa’nın askeri üs kurması, İsrail’in ortak tatbikatları ve adaya yerleşmesi , Baf Askerî Üssü’nün modernizasyonu, İngiltere’nin varlığını genişletmesi ve ABD’nin özel birlik konuşlandırması, adayı Türkiye karşıtı kalıcı bir askeri yığınak noktası hâline getirmektedir. Güney Kıbrıs, bu yapısıyla, artık sadece bir Rum yönetimi değil, Batı destekli bir bölgesel baskı aparatıdır.
İsrail gittikçe hem Güney Kıbrıs’ı etkisine almakta ve Türkiye ve KKTC ye adete kin kusmakta ve bu ülkede çok etkili çevrelerde Türkiye ile savaş ve KKTC ye saldırı planları hükümete çok yakın düşünce kuruluşu ve yazarlarca tartışılmaya başlanmıştır. Bu KKTC için direkt bri tehdit anlamına gelmektedir. İsrail’in Gazze’de soykırımı Batı Şeria, Lübnan, Suriye, İran ve Yemen gibi tüm ülkelere saldırması sonrası dikkatini KKTC çevirmesi ciddi bir tehdit anlamına gelir
Stratejik Gerileme Kabul Edilemez
Bu jeopolitik kuşatma çemberi daralırken, Türkiye’nin ve KKTC’nin geçmişteki “çözüm odaklı” yaklaşımlarını bugünkü tabloyla sürdürmesi artık bir stratejik zaaf doğurur. Güney Kıbrıs garanti anlaşmasına rağmen, ABD, Fransa ve israil’in garnizon devletine dönerken, egemenliğini Siyonist yapılara teslim ederken adada hala federasyon görüşmek zaten pek gerçekçi değildir. Federasyon hayaline dönmek, Rum tarafının asimetrik ve hegemonik pozisyonunu tanımak, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığından geri çekilmesi anlamına gelir. Bu ise, açık biçimde jeopolitik intihar, başka bir ifadeyle stratejik hara-kiridir.
İki Devlet: Artık Bir Seçenek Değil, Zorunluluk
Bugün Kıbrıs’ta iki devletli çözüm, sadece adil değil, aynı zamanda jeopolitik açıdan kaçınılmazdır. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki bekası, KKTC'nin siyasi eşitliği ve güvenliği, ancak bu modelle teminat altına alınabilir. Kıbrıs Türk halkı, ancak kendi egemen devlet çatısı altında, Türkiye'nin etkin ve fiilî garantörlüğü ile varlığını sürdürebilir. Bu, hem tarihsel hem stratejik bir gerçektir.
Bu nedenle, KKTC'nin tanıtılması, uluslararası alanda iki devletli çözümün anlatılması ve sahada bu statünün kurumsallaştırılması, artık ertelenemez bir görevdir. Savunma sanayi işbirlikleri, ekonomik entegrasyon, altyapı yatırımları ve diplomatik açılımlar bu stratejinin temel taşları olmalıdır.
Sonuç: İki Devlet, Güçlü Garantörlük, Bağımsız Gelecek
Kıbrıs’ta çözüm arayışı artık nostaljik hayallerle değil, jeopolitik gerçekliklerle yürütülmelidir. Federasyon tezi çökmüştür. Hem Doğu Akdeniz’deki jeopolitik gelişmeler hem de Rum yönetiminin askeri adımları, KKTC ve Türkiye’ye karşı artan düşmanca tavırları federasyon modelinin geçerliliğini çoktan ortadan kaldırmıştır. İki devlet tezi artık Kıbrıs Türk halkının egemenlik ve güvenliğini koruyabilecek tek sistemdir.