Hürriyet filminde Enis Berberoğlu

Gazetede çalışmış her insan için nostaljik değeri olan binadan taşınılması dolayısıyla yapılan Hürriyet filmini fırtınalı duygular eşliğinde izledim. Gayet tabii ki anılar canlandı gözümde. Gazetenin bir zamanlar hemen her aşamasında çalışmış bir insan olarak o filmi duygusuz seyretmem mümkün değildi tabii. İzlerken güldüğüm sahneler de oldu. Özellikle Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’nun, sokak serserisi kıyafetinin kapüşonunu kafasına çekmiş, binanın koridorlarını dolaşırkenki görüntüsü bana komik anıları hatırlattı. Bu anlatacaklarıma Fatih Altaylı da şahittir.

ARTIK O ÖLMELİ
Hep birlikte binada çalıştığımız günlerde Enis sık sık Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ü öldürmekten bahsederdi. O benim gibi bu konuda sadece konuşmakla da kalmazdı. Arada bir öfkeyle kalkar, yayın yönetmeninin odasına doğru hızla yürümeye başlardı. Yürürken de “Artık o ölmeli” diye söylenirdi. Ertuğrul bunu bilmez ama bugün hâlâ hayatta oluşunu büyük ölçüde bana borçludur. Enis cinayeti işlemeye giderken birkaç kez onu yarı yolda ben tuttum. Enis yapacağı şeyden cinayet değil “hayırlı bir iş” olarak bahsediyordu. Onu tuttuğumda vücudunun sinirden gerilmiş ve neredeyse kasılmış halde olduğunu hissederdim. O halde odaya kadar gitse hem Ertuğrul’u hem de kendisini tutmaya çalışabilecek insanları gözünü kırpmadan öldürürdü. Sinirini alamasa orada durmayıp Ertuğrul’un tüm sülalesini öldürmeye bile çıkabilirdi.

KENDİSİ GİBİ OLSUN YETER
Onu bu kadar sinirlendirmek için Ertuğrul Özkök ne yaptı acaba? Eğer bunu düşünüyorsanız bu sorunun cevabını kimse net bilemiyor. Şurası bir gerçek ki Ertuğrul’un birisini sinirlendirmek için özel bir şey de yapması gerekmez. Sadece sakin ve normal davransa da insan onu zevkle öldürmek isteyebilir. Benim de birkaç nakıs teşebbüsüm olmuştur. Bu hatıra aklıma geldi; çünkü o filmde Enis’i o kıyafetiyle gördüğüm zaman, “Keşke eskiden Ertuğrul’u öldürmeye giderken o kıyafeti giyseydi” diye düşündüm.

ZEVKLE İZLEYEBİLİRDİM
O kıyafetle gitseydi odaya kadar ve birden Ertuğrul’un karşısına dikilseydi, Ertuğrul da onu gördüğü an korkudan ölüp giderdi. Bırakın Ertuğrul’u, dünyada hiçbir insanın, karşısında Enis’i o kıyafetiyle gördüğünde hayatta kalma şansı bence yok. Eğer o kıyafet olsaydı odaya giderken, bu defa ben de onu durdurmazdım, hatta daha hızlı yürümesi için teşvik bile ederdim. Çünkü bir yayın yönetmeninin korkudan ölmesi fikri bana hoş geliyor nedense.

FATİH ALTAYLI
Bu arada yayın yönetmenlerinden bahsederken o günlerden Fatih Altaylı ile ilgili bir anımı da anlatmalıyım. Şunu bilin, Fatih’te bir sorun var. O kendini koruyup kollamak için rasyonel kararlar alamıyor. O günlerde o cüssesine güvendiğinden beni hep tehdit ediyordu.

BENİ ÇOK SEVERLERDİ DE
Beni kolay ve zahmetsizce döveceğine inandırmıştı kendisini. Enis de onu, beni evire çevire dövmesi için hiç durmadan tahrik edip duruyordu. Dayak tehdidinin sıcaklaştığı günlerde Fatih’e bir sürpriz yapmaya karar verdim. O günlerde benim bir adet sallanınca açılan çelik copum ve bir de ilk kez Yalıkavak’ta bir manda üzerinde denediğim elektrikli şok aletim vardı. Manda tek bir dokunuşla bayılmıştı. Genellikle bu aletlerden bir tanesini almam işimi görürdü. Bir tanesi her türlü belayı ve toplumsal olayı yatıştırmam için yeter de artardı bile. Ama o gün gazeteye giderken ikisini de aldım yanıma. Fatih yine yanıma geldi ve gerekirse beni tek parmağıyla bile dövebileceğini anlattı. Benim sadece kötü bir yazar değil aynı zamanda çirkin de olduğumu anlattı. Ben bir insan karikatürüymüşüm, piknik tipiymişim, işe yaramaz bir piknik tipi insanmışım ona göre. Bütün bunları duyarken Fatih’e sadece gülümsemekle yetiniyordum.

SÜRPRİZ
Gözüm daha da şaşılaşmıştı. Gözümün o hali gerçekten korkunçtur. New York’ta bir gece beni soymak isteyen bir zenci çete, sadece gözlerimin şaşı halini görünce korkup dağılmıştı. Fatih bir ara söylenmesini kestiğinde ben ilk önce copu çıkarıp salladım ve çelik sopa bölümü açıldı. Daha sonra da şok aletini çıkardım ve kıvılcımları göstermeye başladım. Fatih’e o şok aletinin bir mandayı bayılttığını ve mandanın ancak üç saat sonra ayağa kalkabildiğini anlattım. Onu ilk önce bayıltıp daha sonra yerde baygınken iki ayağını da çelik copla kırmayı düşündüğümü de açıkladım. Ve oturduğum yerden kalktım, ona doğru yürümeye başladım. Fatih o anda yapması gereken en doğru işi yaptı ve odadan kaçtı. Arkasından koştum ama yakalayamadım. Başta “Fatih kendisini korumak için rasyonel kararlar alamaz” dedim ya... O gün de bunun bir örneğini gördük. Bir insan kendi canını kurtarmak için temelde bir seri katil olan, içinde dışarı çıkıp özgürleşmek için yanıp tutuşan bir seri katil ruhu taşıyan insanın yanına sığınır mı? Fatih o gün benden kaçmak için Enis’in odasına sığınmıştı.

(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)