Geçen ay, 14, 15 ve 16 mart tarihlerinde yapılan yerel seçimlerde, Hollanda’daki seçmenler, belediye meclis üyelerini seçmişti. Seçimlerden, Temsilciler Meclisi’nde milletvekillerine sahip olan iktidar ve muhalefet partileri oy kaybederken, tek milletvekili bile olmayan küçük yerel partiler kazançlı çıktılar. Sonuçlar, yerel yönetimlerde çeşitliliği ve önümüzdeki dört yılda, yerel yönetimlerin koalisyonlar tarafından yürütüleceği gerçeğini ortaya koydu.

Öncelikle, yerel seçimlerin, iki yılı dolduran Kovid-19 süreci ve bunun insanlar üzerindeki çok yönlü etkilerinin devam ettiği bir dönemde yapıldığını belirtmekte fayda var. Buna ek olarak, seçimlerin Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde yapıldığı da ayrı bir gerçek.
Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, harıl harıl bir seçim kampanyası yapılmadı.
Kampanya, sosyal medya ağırlıklı yürütüldü.

Bu ve benzeri sebepler, seçmenin sandığa beklenilenin altında gitmesinde rol oynasa da, hem seçime katılım oranı hem de sandığa gidenlerin önemli bir bölümünün yerel partileri tercih etmeleri, yerel demokrasilerin tartışılmasına sebep oldu.

Yerel partilere gösterilen teveccüh, öncelikle, ana akım partilere olan güvensizliğin devam ettiğinin çok açık bir göstergesidir. Güvensizliğin başında, 2020 yılının aralık ayında, 3’üncü Rutte hükümetinin düşmesine sebep olan, ‘vergi dairelerinin özellikle yabancı kökenlilere haksız uygulamaları’ gelmektedir.
Yeni kurulan 4’üncü Rutte hükümeti, verilen onca sözlere rağmen, seçmenin, karar vericilere olan güvensizliğini gidermemiştir. Aksayan bir yönetim kültürü söz konusudur.

Belediye seçimlerinde, seçmen genel anlamda, kendine daha yakın, kolay ulaşılabilir olan yerel partileri tercih etmiştir. Bir iki istisna var tabii. Amsterdam gibi bazı şehirlerde ana akım partiler çoğunluğu almayı başarmışlardır.

Yerel seçimlere 1000’den fazla partinin katılmasıyla bir zenginlik ve çeşitlilik doğarken, bu durum aynı zamanda, karar alma süreçlerinde ortaya çıkacak anlaşmazlıklara da sebep olacaktır.

2022 yılının belediye meclisi seçimleri, Hollanda’daki Türkler açısından, siyasal katılımın yeni bir sürecini başlatmıştır. Otuz altı yıllık bir siyasal katılım tarihinde, Türkler ilk yıllarda ana akım partilere yoğun bir şekilde yönelmişlerdir. Türkler, Hıristiyan ve Sosyal Demokrat partiler, liberal ve sol partilerde aday olup, belediye meclisi üyeliklerine seçilmişlerdi.
2000’li yıllarda ise, CDA ve PvdA, milletvekili seçimlerinde Türk kökenli adaylara sözde Ermeni soykırımını kabul etmelerini dayatması, Türklerin siyasal katılımında bir kırılmaya sebep oldu. Türkler, bu iki parti başta olmak üzere, diğer partilerden yavaş yavaş ayrılmaya başlamıştı. Son on yılda, iki Türk kökenli milletvekilinin, PvdA’dan ayrılıp, DENK partisini kurması ve seçimlere katılıp, vekil çıkarılması, farklı bir süreci beraberinde getirmişti.

Son yapılan belediye seçimlerinde ise, Türklerin siyasal katılım sürecinde yeni bir dönemin başlangıcı görüldü. Mart 2022 seçimlerinde, uzun yıllardır, Hollanda Türk toplumu ile ana akım siyasi partiler arasındaki mesafenin kapandığı, hemen hemen her ana akım siyasi partiden Türk kökenli adayların seçimlere girmesi dikkat çekmiştir. Hatta, yerel partilerde de Türk kökenli adayların belediye meclislerine seçilmeleri önemli bir gelişmedir.

İlginç olan bir başka gelişme de, bazı Türk kökenli gençlerin, ırkçı söylemleriyle bilinen Forum voor Democratie partisinden de aday gösterilmeleridir.

Her ne kadar, seçimlerinde yerel partiler kazanmışlarsa da, genel anlamda seçime katılım, olağanüstü düşük olmuştur. Seçmenin sandığa yoğun bir şekilde gitmemesi, ulusal hükümete ya da geleneksel partilere güven duyulmaması olarak yorumlanmıştır.
Buna ek olarak, insanların çoğunun, belediyelerin yetkilerinin sınırlı olduğu düşüncesiyle, ülke sorunlarını çözemeyeceklerine inanması olarak açıklanmaktadır. Hatta bazı uzmanlar, bu sonuçlardan hareketle, yerel demokrasinin vatandaşlarda karşılık bulmadığı yorumunu yapmışlar ve partili sistemin akıbetlerini tartışmaya açmışlardır. Oysa, Hollanda parlamenter sisteminin kurucusu liberal Johan Rudolph Thorbecke, yerel siyasetin ‘vatandaşlık için bir eğitim alanı’ olduğunu düşünüyordu. Yerel yönetimlerin yetkilerinin sınırlaması, siyasal özgürlüklerinin daraltılması, belediye başkanlarının seçimle gelmemesi, seçmenin sandığa gitme oranının düşük olması, siyasal güven tartışmasına yol açmıştır.

Veyis Güngör
9 Nisan 2022