Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sırasında İngiliz işgal kuvvetleri memurları dikkatlerini İstanbul Hükümeti mebuslarına değil halkı örgütleyeceklerinden çekindikleri silahsız komutanlara verirler ve en tehlikelileri de Mustafa Kemal’dir.

Oxford Üniversitesi okullarından mezun olanlar kaç doğu dili bilirler bilir misiniz?

‘Ah!…bu kadar dil bilsem ne kadar iyi olurdu’ dedirtecek kadar.

Zaten Oxford ve Cambridge üniversitelerinin diplomat, bürokrat, arkeolog, doğu kültürü uzmanı yetiştirildiği düşünülürse mezunlarının antik ve modern çeşitli dillere hakim olmaları beklenir. Ancak bu kadar fazla sayıda yabancı dil bilgisi ve kültürü ile yoğrulmuş kişiler genellikle antik uygarlıklara ve doğu medeniyetlerine aşık, keşfetme ve öğrenme isteği içerisindeki batılılardır. Ancak arada bir istisna da yok değil. İşte size bir tanesi: Atatürk ile aynı dönemde yaşamış ve adı da Mustafa... Atatürk’ü öldürmeyi planlayan İngiliz ajanı Mustafa Sağır…

Küçük yaşta keşfedilince İngilizler tarafından İngiltere’ye getirilir. Tabi ülkenin en kıymetli okullarında okur. İngilizce ve Hintçe bilmesi beklenen birşey olmakla beraber Arapça, Farsça ve Türkçe de konuşur ve yazar…

İngilizler Mustafa Kemal’den ziyadesiyle nefret ederler. Gerekçeleri de vardır tabii halkı uyandırmak, işgale karşı çıkmak, yani kısacası ülkeyi savunmak…kadınla…erkekle.

İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetlerinin komiseri Sir John de Robeck dönemin Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a mektup yazarak harekete geçmenin gerekli olduğundan bahsetti. Çünkü ‘Türkler Anadolu’da bağımsızlığa yürüyor…bir Cumhuriyet kurulacak…’ diye yazdı. Kendisinin erken uyarı sistemi vardı…Çanakkale Savaşı’nda İttifak Devletleri Deniz Gücü’nün komutanıydı ve Türk askerinin dirayetini fark ve tecrübe etmişti. Mustafa Kemal’den yeteri kadar erken bir sürede şüphelendi ve İngiltere’de bu durumu çok acil notuyla gönderdi.

Bela Mustafadan kurtulmak için seçilen kişi de bir Mustafa’dır …işte o Hintli Mustafa.

Atatürk ile de Adnan Adıvar ile de görüştü, hatta Mehmet Akif Ersoy’un evini de ikametgahı olarak kullandı. Bu noktada Mehmet Akif Ersoy’u da rahmetle anmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü gelen mektuplardan, fazlalıklarından ve devamında kendisinden şüphelenip durumu ilgililere bildirerek gelen boş mektupların aslında şifreli olduğunu ortaya çıkardı.

Casus Mustafa Ankara’da yargılanır ve bu süreçte İngiltere savaşın bitmesinin rahatlığı içerisinde olmasına rağmen ‘adamının geri verilmemesi savaş sebebidir’ dedi. Hindistan’ı kışkırttı, dinsiz ve Bolşevik Türkler dedi. Ama Hindistan’dan gelen cevap ‘casus şimdi MEVKUF mu? Ala…ne ala’, ’savaş durumunda Türkiye’ye destek vereceğiz’ şeklinde oldu. ‘Şarkın şarklıyı desteklemesi lazımdır’ denildi.

İngiliz Dışişleri’ne çok gizli gelen mektup, bu yargılama işine dair belgeler bugün FO kısaltmasıyla katalogdaki yerinde, Londra’da …KEW Ulusal Arşivi’nde rezerve edilen herkese veriliyor.

Bir de biraz polisiye…sıkıcı ve uzun da gelebilir ama Keith Jeffrey’in dünyanın en eski gizli istihbarat teşkilatının tarihine ışık tutan ‘The Secret History of M16’ isimli eseri okumanızı tavsiye edebilirim.

10 Kasım bizim için üzülme değil…anma, ders alma ve kıymet bilme günü olmalıdır kanımca…rahmetle ve minnetle geçiyor kalbimden…bir de ülke birlik ve beraberliğimiz.