Bundan 15 sene önce birisi size Öcalan’ın yakalanacağını ama idam edilmeyeceğini söylese ne derdiniz? Elbette bu iddiayı milyonda bir bile gerçekleşme ihtimali olmayan bir seçenek olarak görür, aptalca bulurdunuz... Ama bugün artık onu Meclis’te görmemize az kaldığı yazılıyor ve “Olmaz” diyenlerin oranı gittikçe düşüyor...

Gelişmelere bakıp, artık hiç bir öngörüye ‘kesinlikle gerçekleşmez’ gözüyle bakamıyorsunuz değil mi? Mesela, 10-15 yıl içinde ‘Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı’nın bizde kabul edilmeyeceğinin garantisi var mı? Çok mu uç örnek oldu? Niye olsun ki, Öcalan’ın idam edilmemesi daha mı sıradan bir örnekti sanki?

Belki ‘soykırım’ı inkâr edenler bizde de cezaevlerine atılacak... Ve bu gerçekleşirse, biliyoruz ki, ‘bizim iyiliğimiz için’ gerçekleşecek!.. Şimdi uzatmadılar mı havucu burnumuza “Her şey çok güzel olacak, kan duracak, Avrupa Birliği’ne gireceğiz, çocuklarımızın geleceği kurtulacak” diye? Bakın, Diyarbakır’daki hastaneye PKK paçavrası çekiliyor ve o paçavranın  gölgesinde “Aman provokasyon olmasın” edebiyatıyla mutlu ve huzurlu biçimde yeni hayata alışıyoruz... Eskiden o paçavranın kendisi ‘olay’dı, şimdi ise onu ‘indirmeye kalkışmak’ olay!..

Hayal edebilir miydiniz Türkiye’de Yargıtay’ın bebek katiline ‘sayın’ denilmesini suç olmaktan çıkaracağını? Ya da teröriste ‘gerilla’ demenin ‘düşünce özgürlüğü’ kapsamına sokulacağını? 1910’ların Selanik’inde Türk zabitlerinin üniformayla dolaşamadığı, tahkir edildiği gibi 21. Yüzyıl’da aynı akıbeti Türk asker ve polisinin yaşayacağını düşünebilir miydiniz?

Kademe kademe her şeye alıştırıldık... Alıştırılırken de, bize hep ‘doğru’ şeyler yapıldığı propaganda edildi... 1991 seçimlerinde Erdal İnönü’nün Genel Başkanlığı’ndaki SHP, PKK’ın sivil uzantısı HEP’i Meclis’e taşırken, “Endişeye mahal yok, legal siyasete çekerek, silahlı terörizmin önünü keseceğiz” hikâyeleri anlatıldı... Sonuç? PKK dağdaki varlığını korumaya devam ederken, meşru zemini istismar eden bölücü fitne, kendi lehine tam bir kırılma noktası yaşadı...

Öcalan’ın idam kararının infazı ertelenirken, ‘kırk türküsü de armut üstüne olan ayı’nın kırk birinci türküsü de aynıydı... Medyadaki ‘infaz durdurma lobisi’, bunun Türkiye’nin hayrına olacağını, akan kanın duracağını, daha da modernleşmemizi sağlayacağını, Batı dünyasından dışlanma riskimizi ortadan kaldıracağını ve bugün yarın Avrupa Birliği’ne alınacağımızı müjdeledi!.. Sonuç? Ne kan durdu, ne AB’ye girebildik!..

Ama onlar ara vermediler bu gazlama sistemine... Teröristlerin vatan toprakları içinde ‘kahraman’ gibi karşılanmasıyla ilk görüntüleri yansıyan ‘açılım’a bile ne güzel, ne ’yaratıcı’ isim  bulmuşlardı: ‘Millî birlik projesi’!.. Birliğe suikasta bulunan isim bile zekâyla dalga geçer cinsten!.. Teröristler, ayaklarına götürülen mahkeme heyetine “Pişman değiliz” dediler ama ‘Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırıldılar!.. Sonuç? Ne millî birlik sağlandı, ne de şiddet durdu... ‘Kardeş’lerin arasından akıtılan ‘kan ırmağı’ daha da derinleşti...

Yanlış anlaşılmasın, şimdi de kimsenin kötü bir şey yaptığı yok!.. ‘Çözüm’ için çalışılıyor, ‘barış’ ümidi yeşertiliyor!.. İnsanların zihnindeki ‘terörist’ ve ‘uyuşturucu tüccarı’ sıfatlarına sahip Öcalan bu kimlikten uzaklaştırılıp, milyonların temsilcisi ‘siyasî önder’ pozisyonuna taşınıyor... Tabii hepsi ülkemizin ve milletimizin iyiliği için yapılıyor!.. Önemli olan, bu süreç baltalanmasın, olay çıkmasın, provokasyonlara dikkat edilsin!.. Böyle olunca üç vakte kadar ‘küresel hiç’likten, ‘küresel güç’lüğe yükselmiş olacağız!..
 
***
 
Dünyanın hiç bir yerinde kamuoyu bu kadar aptal yerine konulamaz ama bizde olabiliyor... Bu çirkin ve kuralsız propaganda savaşının öncü birliği medyada konuşlanmış durumda... O yüksek maliyetli medya operasyonlarına ne için katlanıldığı ve hangi amaca hizmet ettiği bugünlerde çok daha bariz bir şekilde anlaşılmıyor mu? ‘Siyasetçi-gazeteci-aydın ve akademisyen’lerin kendi aralarındaki paslaşma düzeni ve alınan mesafeler başka neyi ispatlıyor?

‘Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı’ örneğini vermemin sebebi, böyle bir takvimin varlığından haberdar olduğum için değil... O bile olursa şaşırmamak gerektiğini vurgulamak için... Zor değil ki, “Bölgesel güç olmamız, ticaretimizi artırmamız, Batı’yla ilişkilerimizi geliştirmemiz” türünden tılsımı ispatlanmış gerekçelerle sadece sınır kapısını değil, ‘özür’ yolunu dahi açabilirler!.. Zaten fırsat buldukça ‘Dersim’ için özür dileyen irade neyi yaparsa şaşırabiliriz ki?

Çevremizde ırkçılık ve Türk düşmanlığı yükselirken, ders kitaplarımızdan yakın tarihte kendimize yapılanları çıkarıp, illerin düşman işgalinden kurtuluş törenlerini amacından saptıranlar, ‘pelte’ gibi bir millet oluşturmaya çalışıyorlar...

‘Türk asrı’ olacak diye ümitlendiğimiz 21. Yüzyıl’ın yaşadığımız ilk çeyreğinde hiç bir öngörü için “Ona da cesaret edemezler” demeyin... 15 yüzyıla
bedel son 15 yıllık sürece bir göz atın ve önümüzdeki 15 yılı tahmin edin!..

Yüreğiniz kaldırıyorsa!..

(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)