Hayatın Adaleti!…

Geçenlerde, meşhur bir kebapçının bahçesinde ailece oturuyoruz… Siparişlerimizi beklerken tanık olduğumuz şu olay bütün iştahımızı kaçırdı:

Bahçe kapısında  un çuvalları ile dolu bir araç durdu… Şoför içeriye gelip patrona çağırdı… Patron otuz yaşlarında, uzun boylu, oldukça atletik yapılı,  genç bir adam… Taşı sıksa suyunu çıkaracak türden!...

O patron biraz sonra, yanında yaşlı bir adamla çıkageldi… Altmış yaşlarındaki bu adam en az 50 kilo ağırlığındaki  un çuvallarını içeriye taşımaya başladı… Patron ise bir sigara yakıp aracın başında dikildi…

İhtiyar işçi un çuvallarını sırtına alırken epeyce zorlanıyordu… Nitekim dördüncü çuvalı sırtlanırken düştü… Patron sinirle sigarasını yere attı. Yere düşen çuvalı ayakkabısının üstüyle iteledi ve sonra içeri gitti…

Bir müddet yerden kalkamayan zavallı yaşlı adama yardım etmek üzere ayaklandım… Tam yanına yaklaştığım sırada şoför benden hızlı davranıp, ona yardımcı oldu… Ama peşinden alay etmekten de geri kalmadı:

  • Yaş gitmiş, iş bitmiş” gibi bir şeyler mırıldandı…

Bitişiğimizdeki masada yemek yiyen anne-kız ikilisi durumu yorumlamaya başladı… Kız, “anne gördün mü” diyerek dikkat çekmek istedi…

Annenin cevabı da şu oldu:

  • Hayat herkese adil değil kızım!...”

Ne güzel cevap değil mi?

Herkesi düşünmekten, sorumluluk almaktan, utanmaktan, sıkılmaktan, ezilmekten bir anda kurtarıyor bu cümle…

Suç tamamen hayatın…

Adaletsiz olan sadece o… Biz değiliz… Biz hakkımızı kullanıyoruz!...

  • Patron, patronluk hakkını kullanıyor…
  • Müdür, müdürlük hakkını kullanıyor…
  • Zengin, zenginlik hakkını kullanıyor…
  • İktidar, iktidarlık hakkını kullanıyor…

Ne var ki bunda?

Adaletsizlik neresinde?

Sen de patron ol, sen de müdür ol, sen de zengin ol, sen de güçlü ol bu duruma düşme!...

Değil mi?!..

Fakat ben biraz geri kafalıyım galiba… Ya da içindeki kölelik ruhunu öldüremeyenlerdenim…

O sebeple, annenin cevabından tatmin olamadım… Aksine daha da öfkelendim; tüylerim diken diken oldu… Sessizce şöyle karşılık verdim:

  • Sorumluluktan sıyrılmak bu kadar kolay mı?
  • Hayatı bu hale getiren kim?
  • Sistemin başka bir sonuç üretmesi mümkün değil mi?

Zayıfın korunduğu, güçsüzün kollandığı türden bir niyetle; bazen hakkımızdan feragat etmenin neresi yanlış?

      Öyle bir zamandayız ki;

  • Adaletsizlik diz boyu… Ama sorarsan herkes adil!..

Herkes, “kısasa kısas” peşinde… “Hatayı düzeltelim, mağduriyeti giderelim” diyen kalmamış!...

  • Vaktiyle sen bana bunu yapmıştın, şimdi sıra bende…”

Modern adalet anlayışı artık böyle şekillenmiş…

Olayı; ezilen veya hakkı yenen kişinin konumu belirliyor…

O kişi, eğer sizin mahalleden biri değilse, sorun yok!...  Kısas var, adalet için sırasını bekleyecek… Tabii “hayat” ona bu fırsatı verirse…

Fakat tam tersine, patron olan, müdür olan, zengin ve güçlü olan biri mağdur olmuşsa; işte o zaman “adalet” naraları ayyuka çıkıyor… Yer sarsılıyor…

Daha açık bir şekilde anlatmak gerekirse:

Bundan otuz yıl önce, kebapçıda un çuvalı taşıyan ihtiyarın konumunda olup, o yıllarda “adalet” diye haykıran arkadaşlar bugün nerede biliyor musunuz?

Adalet yerini buldu ve onlar artık patron oldu…  

Şimdi, un taşıttıkları diğer ihtiyarların başında dikilmişler ve sigara tüttürüyorlar…

Elde ettikleri adaletin keyfini çıkarıyorlar!...

Durumdan vazife çıkaramadıktan sonra, başka ne diyebiliriz ki ?

  • Hayatın adaleti böyle!...