Yüce Allah'ın, insanoğluna ayrıcalık tanıyarak verdiği iki büyük hediyesi vardır... Bunlardan biri akıl, diğeri de “haya”dır...
Akıl, hayat yolculuğunda insanı en güçlü kılan silahtır... Gördüğü her şeye hükmetmesini sağlar. Haya ise, o silahın emniyeti ve sigortasıdır...
Haya duygusunu unutmayalım diye, bedenimiz içgüdüsel olarak örtünme ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyaç başka bir canlıda yoktur...
Bu yüzden, inancı olan da örtünür, olmayan da... Erkek ve kadın her ikisinde aynı duygu ziyadesiyle vardır...
Batı ülkelerinin bazılarında, “çıplaklar kampı” denemesi yapıldı geçmişte... Örtünmeden, giyinmeden bir yaşam nasıl olur görmek istediler!... Sonunda, sürdürülebilir olmadığını kabul ettiler...
Örtünme, haya duygusunu uyandıran bir alarmdır sadece... Eylemin kendisi değildir!...
Örtünme ile uyanan bu duygunun, sizi her türlü kötülüğü ve çirkinliği yapmaktan alıkoyması gerekir...
Ama, örtündüğünüz halde hala;
- Bile bile yalan söylüyorsanız,
- Doğruya yanlış, yanlışa doğru diyerek etrafınızı kandırıyorsanız,
- İsteyerek haksızlık yapıyor, yapılan haksızlık karşısında susuyorsanız,
- Aklınızı, hedef gözetmeksizin etrafa rastgele ateş açan bir silah gibi kullanıyorsanız,
- Kendinizden başkasına değer vermiyor, fırsat tanımıyorsanız,
- Elinizin uzandığı her kaynağı savaş ganimetiymiş gibi talan ediyorsanız,
- Hak etmediğiniz bir şeyi sırf gücünüz var diye kolayca sahipleniyorsanız,
- Vicdanınızı susturduysanız,
- Sorumluluk almaktan kaçıyorsanız,
- Her yetkiyi kullanayım, ama kimseye hesap vermeyeyim noktasına gidiyorsanız; “haya” duygusundan mahrumsunuz demektir!...
Bazı kişilere “hayasız” dememizin anlamı budur...
Haya olmayınca, “iman” da olmuyor... Kuldan utanmayan Allah'tan utanır mı? Ya da Allah'tan utanmayan kuldan utanır mı?
Sevgi, saygı, şefkat, hoşgörü ve merhamet “hayadan” doğar. “Haya” tüm güzel değerlerin anasıdır.
Haya, akıldan bağımsız değildir. Aklın fren mekanizmasıdır. Onu doğru düşünmeye, muhakeme yapmaya zorlar... Kötülükten, fenalıktan insanı uzak tutar. Çirkinlikten iğrendirir...
Hayasız bir kişinin yetiştirdiği çocuk bombadan farksızdır... Etrafta mahcubiyet duygusu yaşamayan, merhamet hissi beslemeyen çocuk gördüğümde, canlı bomba görmüş gibi ürkerim...
Haya, “olmasa da olur” diyebileceğimiz bir süs değildir...
Gizlediğiniz, gizli yaptığınız bir şeyin açığa çıkması halinde yaşayacağınız duyguyla da sınırlı değildir.
Yaratan'a giden yoldur haya... Onun kuluna giydirdiği elbisedir...
“Haya imandandır, Allah'tan hakkıyla haya ediniz” emrini duyuran Hz. Peygamberi güzelleştiren ve efsaneleştiren onun mesleği değil; ahlakına, erdemine maya yaptığı “haya” sıdır...
Haya perdesi ortadan kalktığında; aklın insana yaptıramayacağı kötülük yoktur!
Her türlü rezalet, necaset, çirkinlik, kepazelik ve bela ardı ardına sıraya girer...
Bugünün toplumuna “haya” penceresinden bakıldığında;
- İyilikle kötülük,
- Güzellikle çirkinlik,
- Adaletle zorbalık arasındaki duvarların yerle bir olduğu görülüyor!...
Bu duvarların “Müslüman Mahallesinde” kalan kısmı neredeyse enkaza dönüşmüş!...
Geçenlerde izlediğim bir televizyon programında, iş adamının biri, nasihat verircesine, başarısını ve mutluluğunu şöyle özetliyor:
- “Çocuklarımı büyütürken, “ayıp”, “çirkin”, “kötü” kelimelerini hiç kullanmadım. Onlara sınır çizmedim. Her konuda özgür bıraktım... İstedikleri tüm kapıları açabilsinler diye...”
Sanırım başka örnek vermeye gerek yok!...
Zehri bal diye yutturuyorlar...
“Hayasızlık” açığa çıkmasın diye her şeyi ambalajladık... Günahları paketledik!
Hangi düşüncenin neyin içine gizlendiğini, neden saklandığını bilemiyoruz...
Tükettiğimiz şeylerin içine bakamaz olduk...

Neyi harcadığımızın, neyi yok ettiğimizin farkında değiliz...
Yetki sahibi olanlar, sorumluluğumuzu taşıyanlar işin kolayını bulmuş:
- Ambalajla, koy önüne... Yerse yer, yemezse kendi bilir...
Paketin içinde ne olduğunu sorgulayamıyorsunuz...
Size, verileni kabul edip, sessizce sürünün içine katılmaktan başka seçenek bırakmıyorlar...
Utanma duygusuyla iş yapan; Allah'tan haya ederek yetki kullanan kaldı mı bilmiyorum?
“Çözüm masalarında” oturup, özetlediğim duruma kayıtsız kalan “makam” sahiplerine şu ikazı yapmak zorundayım:
- “Haya”dan yoksun olarak yaşattığınız din; gelecek nesilleri Spinoza'nın Tanrı'sıyla kucaklaştırmak üzere!...
- Hayasızlara döşettiğiniz o rayların götüreceği başka yer yok çünkü!...
Bu vebalden korkmuyorsanız, ambalajlamaya devam edin!... Cilalayın günahları…Vatandaş, ambalajın üzerindeki yazılarla yetinsin...
Bırakın her şey, birilerinin istediği gibi gizli kalsın!