EUROVİZYON ÖZEL

Fatullahçı Terör Örgütü – FETÖ’nün Birleşik Krallık yapılanması SETA tarafından ayrıntılı rapor halinde yayımlandı.

Enes Bayraklı, Hacı Mehmet Boyraz ve Oğuz Güngörmez imzası ile “FETÖ’nün Birleşik Krallık Yapılanması” adıyla yayımlanan raporda, örgütün Ada’da 1990’lı yıllarda başlayan faaliyetlerinin farklı alanlarda değişik bugüne kadar geçen sürecini ayrıntılı olarak yansıtıyor.

Rapor, FETÖ yapılanmasının Birleşik Krallık’ta “Eğitim” başta olmak üzere, farklı alanlarda gerçekleştirdiği örgütlenme süreci, kimler tarafından yönetildiği, gelir kaynakları, medya yapılanması, siyasi ve medya bağlantıları, yardım adı  altında oluşturduğu gelirlerle ilgili bilgileri içeriyor.

İŞTE O RAPORUN ÖZETİ

Oldukça geniş içerikle yayımlanan raporun özetinde şu görüşler dikkat çekiyor:

Elinizdeki rapor Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Birleşik Krallık’taki yapılanmasıyla birlikte eğitim, medya, ekonomi ve sivil toplum alanlarındaki faaliyetlerini incelemekte ve İngiliz devletinin örgüte yönelik tutumunu masaya yatırmaktadır. Bu rapor kapsamında yapılan saha araştırması neticesinde 170’e varan ülkede örgütlenen FETÖ’nün Birleşik Krallık’ta da oldukça kapsamlı ve çok boyutlu bir yapılanma içinde bulunduğu görülmüştür. Örgüt lideri Fetullah Gülen’in 1993’te Londra’yı ziyaretiyle başlayan yapılanma kısa sürede eğitim kurumlarından lobi örgütlerine, düşünce kuruluşlarından medya ve kültür faaliyetlerine birçok alanda ilerleme kaydetmiştir. FETÖ, faaliyetlerinin ilk yıllarında özellikle Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelere ağırlık verirken 2000’lerde etkinlik gücünü tüm Birleşik Krallık topraklarına yaymıştır. Kurumsallaşma politikası ekseninde 2004’te Anadolu Müslüman Topluluğu kurulmuş, daha fazla kitleye ulaşabilmek amacıyla 2008’de Mevlana Camii ve Rumi Kültür Merkezi’nin açılışı yapılmıştır. 2013’te “Voices in Britain” adı altında birçok örgüt kurumunun tek çatı altında toplanması Türkiye’de girişilen yasa dışı faaliyetlerle doğrudan ilinti olmuş ve kurulan konsorsiyum üzerinden Birleşik Krallık kurumlarına yönelik sözde “şeffaflaşma” politikaları izlendiği görüntüsü verilmeye çalışılmıştır. Fetullah Gülen’in liderliğini yaptığı FETÖ’nün günümüzde Birleşik Krallık’taki yapılanmasında bazı isimler ön plana çıkmaktadır. Örgütün Birleşik Krallık imamlığını uzun süre devam ettiren Adnan Azak 15 Temmuz darbe girişimi sonrası izlenen strateji ekseninde değiştirilerek yerine Kanada imamlığı görevini sürdüren İsmail Nazlı getirilmiştir. Bunların yanında örgütün sözcülüğünü Özcan Keleş yapmakta ve kamuoyunda FETÖ’nün görünen yüzü olma rolünü sürdürmektedir. Bunlarla birlikte firari iş adamı Akın İpek, İsmail Mesut Sezgin, Kerim Balcı, Sadık Çınar, Selçuk Başsoy, Orhan Çaya, Ufuk Uçar, Cengiz İnce gibi figürler FETÖ’nün Birleşik Krallık yapılanmasında önemli görevlerde bulunmaktadır.

Söz konusu kişilerin yanında örgütün Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren Axis, Lighthouse, Mentor Wise gibi birçok eğitim kurumu; Turkey Institute, Dialogue Society, Center for Hizmet Studies gibi lobi örgütleri ve düşünce kuruluşları; BizNet gibi iş dünyasına yönelik yapılanması ve sosyal/kültürel faaliyetler yürütmesini sağlayan çok sayıda vakıf ve merkezi mevcuttur. Söz konusu kurumların yanında FETÖ’nün Birleşik Krallık’ta epey yüksek bir gelire sahip olduğu tespit edilmiştir.

Öyle ki firari FETÖ militanı Akın İpek’in kurduğu Koza Limited Şirketi’nin 60 milyon poundun üzerinde servetinin bulunduğu ve örgütün Birleşik Krallık’ta tüm kurumlarıyla 100 milyon pound civarında bir kaynağı elinde tuttuğu tahmin edilmektedir. Bu çerçevede örgüt senelik ücreti 5-8 bin pound arasında değişen ilkokul ve ortaokul düzeyindeki eğitim kurumlarının yanında ışık evlerinde yaşayan öğrencilerden de kazanç sağlamaktadır.

Diğer taraftan özellikle Anadolu Müslümanları ve Yardım Zamanı gibi dernekleri vasıtasıyla bağış, zekat ve kurban paraları üzerinden örgüt çok ciddi miktarda gelire sahiptir. Yapılan araştırmalarda 15 Temmuz öncesinde Birleşik Krallık kamuoyunun FETÖ ve ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış faaliyetleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığı, bu sebeple herhangi bir hassasiyetin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte FETÖ bu dönemde “dinler arası diyalog” ya da “eğitim hareketi” kisvesi altında faaliyet yürüttüğünden başka ülkelerdeki gibi Birleşik Krallık’ta da üst düzey bürokrat, siyasetçi ve parti temsilcilerinin örgütün faaliyetlerinde yer aldıkları ve açıktan destek verdikleri görülmektedir.

15 TEMMUZ GECESİ İLK KINAMA LONDRA’DAN GELDİ

Bu durum şüphesiz FETÖ’nün 2000’li yıllarda Türkiye’de olduğu gibi takiye silahını kullanarak kendini eğitime önem veren legal ve idealist bir STK olarak yansıtmasından kaynaklanmıştır. 15 Temmuz sonrası dönemde ise Westminster hükümeti, Birleşik Krallık Parlamentosu ve medyanın tutumu ayrı ayrı ele alınmış ve bu kurumların Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesine yaklaşımları incelenmiştir. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden itibaren her ne kadar Ankara’nın beklediği birtakım adımları atmada tereddüt etse de Londra hükümeti 15 Temmuz gecesi Türkiye’nin yanında yer almış ve darbeyi kınayarak Türkiye’ye ziyaret gerçekleştiren ilk Batılı ülke olmuştur. Türkiye’nin Batılı ülkelerden beklediği empati ve anlayışı ilk Birleşik Krallık hükümetinin göstermesi ve Türk milletinin haletiruhiyesini anlamaya çalışarak destek sunması Türkiye kamuoyu tarafından takdirle karşılanmıştır. En önemlisi diğer Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa ülkeleri 15 Temmuz darbesinin arkasında FETÖ’nün olduğunu reddederken Birleşik Krallık hükümeti tarafından 15 Temmuz’un örgüt tarafından yapıldığının kabul edilmesi önemli bir destek şeklinde görülmüştür.

PARLAMENTO RAPORUN FARKLI ÇIKTI

İngiliz hükümetinin FETÖ konusunda Türkiye’yi destekler pozisyonda olmasına rağmen kimi Parlamento üyelerinin Ankara’nın FETÖ ile mücadelesine muhalefet etmesi, örgüt üyeleriyle bağlantılarını sürdürmesi ve faaliyetlerine katılarak örgüte destek olması dikkatlerden kaçmamaktadır. Özellikle Birleşik Krallık Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu tarafından hazırlanan raporda FETÖ’nün terör örgütü şeklinde nitelendirilmesi için çok az kanıtın olduğu ifade edilmiş ve bu duruma Türkiye kamuoyu sert tepki göstermiştir. 78 sayfalık raporda 15 Temmuz gecesi askeri kışlalarda yakalanan sivil örgüt üyelerinden hiç bahsedilmemesi, örgütün yazışma programı olan ve Yargıtay tarafından da tek başına örgüt üyeliği için yeterli kanıt sayılan ByLock’un ise yalnızca bir kere geçmesi Türkiye kamuoyunda “bulunamadığı iddia edilen kanıtlar” konusunda tartışmalara yol açmıştır. Bunlarla birlikte örgütün yüzlerce kişinin şehit edildiği ve binlercesinin yaralandığı darbe girişiminden sonra bile İngiliz Parlamentosunda oturum ve paneller düzenleyebilmesi 15 Temmuz gecesinin görüntüleri zihninde hala çok sıcak olan Türk halkının büyük tepkilerine sebebiyet vermektedir.

MEDYA FETÖ’NÜN SÖYLEMLERİNİ DOLAŞIMA SOKTU

Birleşik Krallık’taki medyanın 15 Temmuz sonrası Türkiye ve FETÖ’ye yönelik tutumu ise hükümet ve Parlamento üyelerinden çok daha farklı olmuştur. Çeşitli medya kuruluşları darbe girişiminin Türk halkı üzerinde bıraktığı etki ve travmayı anlamak yerine darbenin ilk saatlerinden itibaren FETÖ’nün söylemlerini dolaşıma sokmuş, örgüt üyeleriyle röportajlar yapmış, Türkiye’nin mücadelesini her fırsatta karalamış ve Ankara ile iyi ilişkiler tesis eden Londra’ya yönelik eleştirileri de dile getirmekten çekinmemişlerdir. Her ne kadar Londra hükümeti Türkiye’nin hassasiyetlerini anlasa ve iyi ilişkilerin devamı için çaba gösterse de FETÖ’nün Birleşik Krallık’ta faaliyetlerini artırarak sürdürmesi, siyasetçiler ve parlamenterlerin organizasyonlarına destek vererek örgüte alan açmaya devam etmesi, bazı medya organlarının bilinçli olarak FETÖ yanlısı duruşu ve belki de en önemlisi FETÖ’nün bir terör örgütü olarak tanınmaması Brexit kararı sonrası oldukça iyi bir noktaya gelen Türkiye-Birleşik Krallık ilişkileri açısından büyük bir risk teşkil etmektedir.

ÖNLEM ALINMAZSA İKİLİ İLİŞKİLERE ZARAR VERİR

Almanya’nın FETÖ politikası ve örgüt lobisinin Türkiye-Almanya ilişkilerine verdiği zararlar göz önünde bulundurulduğunda uzun vadede FETÖ ya da örgütü kullanarak ikili ilişkilere zarar vermek isteyenlerin çabalarının Türkiye ile Birleşik Krallık ilişkilerini negatif olarak etkileme tehlikesi bulunmaktadır. Öyle ki önlem alınmaması durumunda FETÖ’nün Birleşik Krallık’taki gücü, yapılanması ve ağları üzerinden Türkiye-Birleşik Krallık ilişkilerini sabote etme ihtimali oldukça yüksektir. Brexit kararı sonrası ekonomiden savunmaya birçok alanda çok daha fazla gelişen iki ülke ilişkilerinin selameti açısından örgütün Birleşik Krallık’taki faaliyetlerinin kısıtlanması, siyasetçilerin örgüt üyeleriyle aralarına mesafe koyması ve medyanın FETÖ yanlısı politik yaklaşımını terk etmesi isabetli olacaktır. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında FETÖ’nün Birleşik Krallık yapılanması ile mücadele ve Türkiye-Birleşik Krallık ilişkilerinin selameti açısından şu hususlara dikkat etmek gerekmektedir:

• 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında FETÖ’nün olduğu bilinmesine ve bu gerçekliğin gerek Londra’da bakanlar düzeyinde gerekse Birleşik Krallık’ın Ankara Büyükelçisi tarafından teyit edilmesine rağmen FETÖ’nün bir terör örgütü olarak tanınmaması iki ülke arasında oluşabilecek yeni iş birliklerini sekteye uğratmaktadır. FETÖ terör örgütü şeklinde nitelendirilmeli ve Birleşik Krallık topraklarındaki faaliyetleri kısıtlanarak ilişkilerde meydana gelebilecek olası hasarların önü alınmalıdır.

• İki ülkenin Brexit ile çok daha stratejik bir mahiyet kazanan ilişkilerinin geliştirilmesi ve karşılıklı güven duygusunun zedelenmemesi için Ankara’nın iadesini talep ettiği Kerim Balcı, Akın İpek gibi üst düzey FETÖ militanlarının iade süreci başlatılmalıdır.

• Ankara ve Londra arasında Birleşik Krallık genelinde faaliyet gösteren FETÖ kurumlarının örgüt ile olan bağlarının incelenmesi adına ortak bir çalışma grubu oluşturulmalıdır. Özellikle Türkiye Mali Suçları Araştırma Bürosu (MASAK) ile Birleşik Krallık Mali İstihbarat Birimi (UKFIU) arasında kurulabilecek bir iş birliği mekanizması FETÖ’nün bu ülkedeki mali faaliyetlerinin ortaya çıkarılması adına somut bir adım olacaktır.

• Londra hükümeti gibi Birleşik Krallık Parlamentosunda görev yapan milletvekilleri ve siyasi parti temsilcilerinin de Türk halkı ve hükümetinin 15 Temmuz sonrası haletiruhiyesini anlaması, empati yapması ve FETÖ konusunda sorumsuz davranarak stratejik düzeyde sürdürülen iki ülke ilişkilerini tehlikeye atmaması gereklidir.

• Parlamento Dış İlişkiler Komitesinin hazırladığı rapor her ne kadar FETÖ’cülerin darbe içinde yer aldığını kabul etse de FETÖ’yü terör örgütü olarak nitelendirmemiştir. Türkiye’nin etkin bir kamu diplomasisi yürüterek Birleşik Krallık’taki kamuoyu ve karar vericileri bilgilendirmesi, daha fazla belge ve kanıt paylaşarak FETÖ konusunda var olan soru işaretlerini ortadan kaldırması gereklidir.

• BBC ve Guardian gibi Türkiye aleyhinde ve FETÖ lehinde yayım yapan basın yayın kuruluşlarına karşı bu terör örgütünün ne derece tehlikeli olduğu ve sadece Türkiye için değil örgütün faaliyet gösterdiği her ülke için önemli bir tehdit arz ettiği Britanya basını ve kamuoyuna daha fazla anlatılmalıdır.

• Son dönemde dil okulları üzerinden vize alarak bu ülkeye firar eden FETÖ militanı sayısının ciddi anlamda artması ikili ilişkiler açısından önemli riskleri beraberinde getirmektedir. Birleşik Krallık hükümeti dil eğitimi üzerinden örgüt üyelerinin ülke topraklarına yerleşmesine müsaade etmemeli ve bu konuda çalışma başlatmalıdır.

RAPORUN AMACI

Tamamı 95 sayfadan oluşan raporu hazırlayan Enes Bayraklı, Hacı Mehmet Boyraz ve Oğuz Güngörmez hazırladıkları raporun amacını ise şu ifadelerle dile getirdiler:

“Ekonomik, siyasi ve stratejik açıdan Türkiye ile çok yakın ilişkilere sahip bir ülke olan Birleşik Krallık Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Avrupa’da Almanya’dan sonra en güçlü olduğu ülke olarak ön plana çıkmaktadır. Almanya gibi Birleşik Krallık topraklarında da önemli miktarda Türk vatandaşının yaşaması örgütün kolay bir şekilde destek bulmasına ve kısa bir sürede yapılanmasını tamamlamasına fırsat tanımıştır. Böylelikle FETÖ eğitim kurumlarından diyalog merkezlerine, yardım kuruluşlarından düşünce kuruluşlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede çeşitli ağlara sahip olmuştur. Her ne kadar hakkında çeşitli yazılar, haberler, makaleler yayımlansa da FETÖ’nün Birleşik Krallık yapılanmasına yönelik kapsamlı bir çalışmanın olmadığı görülmüştür. Bu kapsamda elinizdeki raporun söz konusu alandaki büyük boşluğu doldurması hedeflenmektedir. Bununla birlikte raporun esas amacı olumlu seyreden ve özellikle Brexit sonrası stratejik bir noktaya doğru yönelen Türkiye-Birleşik Krallık ilişkilerinde FETÖ’nün gelecekte ilişkilere verebileceği zararı bertaraf etmek için iki ülke kamuoyları ve karar vericilerini örgütün faaliyetleri ve yapılanması hakkında bilgilendirmektir. Yapılan saha araştırması ve incelemelerde özellikle Birleşik Krallık kamuoyunun FETÖ konusundaki bilgisinin çok sınırlı olduğu, bu durumun da örgüt militanlarına algı oluşturma ve faaliyetlerini sürdürme konusunda kolaylık sağladığı görülmüştür. Elinizdeki rapor her ne kadar kamuoyunu bilgilendirme saiki ile hazırlansa da Birleşik Krallık’ta örgütün iç yüzünün anlaşılması ve örgüte daha fazla alan açılmaması amacıyla iş birliği mekanizmalarının devreye sokulması için motivasyon sağlamayı ve ilişkilerde gelecekte muhtemel problemli alanların oluşmamasına yönelik ikazlarla ikili ilişkilere katkı sunmayı amaçlamaktadır.”

AKIN İPEK SOSYAL MEDYADAN AÇIKLAMA YAPTI

Bu raporun yayınlanmasıyla birlikte içerisinde adı geçen firari iş adamı Akın İpek sosyal medyadan tehdit gibi bir paylaşım yaptı... İpek, raporda adı geçen “Koza” vakfını kasdederek igisi olmadığını belirtti ve “Enes Bayraklı, Hacı Mehmet Boyraz, Oğuz Güngörmez SETA adına İngiltere ile ilgili bir rapor hazırlamışlar. Kendileri için hukuki sorun olabilir. Yalan, iftira, kara propaganda, hedef göstermek, itibar suikastı önemli suçlar... Bu Koza’nın benimle ilgisi yok bu arada” diye tweet attı.