Tarihin kendisine müşfik ve nazik davranmadığı düşünülen İmparatoriçe Theodora 28 Haziran 548 yılında ellisine varmadan muhtemelen kanserden ölür. Hakkında tek kaynak yoktur ancak en kıymetli ama bir o kadar da kuşkuyla bakılanı ve Theodora’yı yerden yere vuran tarihçi Procopius’un eseridir.

İmparator Justinianus İstanbul hipodromunda vuku bulan Nika İsyanı’nı tecrübe etmeseydi Theodora kendisini ve dirayetini gösterebilme fırsatı bulur muydu?

Hipodromdaki at yarışlarıyla ilgili olan ve daha sonraki yıllarda ‘social cancer’ olarak nitelendirilen bu tutkunun sebebiyet verdiği isyan esnasında kamu binaları ateşe verilir, hamamlardan hastanelere kadar pek çok bina tahrip olur ve yağma başlar. İmparatorluk sarayı da kuşatılır ve Justinianus saray içinde de isyanı destekleyenlerin olduğundan şüphelenir. Sarayından imparatorluk mahfili Katishma’ya yürür, isyanı başlatanlara ve yağmaya katılanlara af sözü verir ve şehirde barış sağlanınca talepleri de dinleyeceğini duyurur. Bu konuşması esnasında elinde de İncil’i tuttuğu söylenir. Ancak kalabalık ona ‘Yalancı Domuz!’ diye bağırır. Bu durumu görüşmek üzere imparatorluk meclisi toplanır, içeriye uşak ve hizmetçi dahi alınmaz. Toplantıda imparatorun deniz yoluyla kaçabileceği kadar zamanının olduğu dile getirilir. Bir süreliğine güvende olabileceği Karadeniz kıyılarına kaçabilirdi, lakin herkes, gidince bir daha geri gelemeyeceğini ve sarayını geri alamayacağını biliyor olmalıydı…

Meclis toplantısına katılan ve o zamana kadar sessiz kalan imparatoriçe Theodora’ya sıra gelince ayağa kalkar ve ‘…içinde bulunduğumuz vaziyetin ciddiliği erkekler meclisinde bir kadının konuşmaması gerektiği kuralını çiğnememe sebebiyet vermektedir…bize güvenli gibi gelse de şehirden kaçmak çözüm değildir, ölmek kaçınılmaz ama sürgün dayanılmazdır. Bu mor imparatorluk rengini bir daha giymekten mahrum edilemeyiz. Beni bir daha görenlerin ‘İmparatoriçe’ diye hitap etmesinden mahrum bırakılamam.

İmparatora dönerek de ‘…Kendinizi güvene alma hevesindeyseniz bu zor değildir. Denizde gemiler sizi bekler, ancak güvenli bir yere kaçmayı ölüme yeğlemeyeceksiniz. İmparatorluk moru kefenlerin en asilidir’ der. Bu konuşmanın üzerine toplantı üyelerinin utandıkları ve ne pahasına olursa olsun şehrin terk edilmemesi ve isyanın bastırılması kararı alınır. Roma İmparatorluğu’nun bilinen en büyük ayaklanmalarından biri kanlı bastırılır, isyancılar at meydanında infaz edilir.

Roma toplumunda mütevazi bir konumdan itibarlı bir rütbeye evrilmek her zaman mümkün olsa ve bu bazı imparatorlar için bile geçerli dahi olsa da Theodora’nın hikayesi her zaman imkansıza yakın bir durumdur.

Theodora soylu olmayan bir sınıftan, hatta en alt tabakadan gelen bir kadındır. Mesleği erkekler dünyasında ve erkekler arasında hep tartışmalıdır. Güzelliği ve zekası herkes tarafından kabul edilirken erkekler güzelliğini aktivistler ise kıvrak zekasını ön plana çıkarırlar. Ailesinin Kıbrıslı ve hatta Suriye kökenli olduğu söylenir ancak gerçekte nereden geldikleri bilinmez. Karadenizli de olabilir.

Hipodromdaki Yeşillerin ayı dövüşçüsünün kızıdır ve dolayısıyla en alt sınıfa mensuptur. Kötü şöhretli, yetenekleri erkekleri eğlendirmekle sınırlı olan bir kadının imparatorluğun en tepesine kadar çıkması dönemin tarih yazarları tarafından olduğu kadar daha sonraki yüzyıllarda da ele alınmıştır.

Theodora için Survive in human jungle’ tanımlaması yapılarak erkekler cumhuriyetinde nasıl dirayetini ortaya koyduğuna ve aynı zamanda ‘ormanı görme’ becerisi olduğuna işaret edilir. Çok eleştirilmesi rağmen saygı duyulan lakin bu saygıyı işgal ettiği konumdan değil kendi çabası neticesinde elde ettiği bilinir.

İmparator Justiniaunus’un kalpten, tutkuyla, çılgınca ve umutsuzca sevdiği Theodora için yaşadıkları dönemde de daha sonraki yüzyıllarda da aşk iksiri ve büyü gibi yakıştırmalar yapılır.

Theodora’nın ebedi istirahatgahı Oniki Havari Kilisesi’dir…Osmanlı döneminde inşa edilen Fatih Camisi yani…Büyük Konstantin ile aynı toprakta. Ölümünden bir yıl önce de imparator ile İtalya’nın Revanna şehrindeki Aziz Vitale Kilisesi’nde ölümsüzleştirilir. Oraya kadar giderseniz İstanbul’da görmeye alışık olunan bir mimari tarzı hemen tanırsınız. Özelliklerini bilmeden bile benzerliği hemen göze çarpan bu kilisenin içerisinde Theodora yaşı ilerlemiş safir, elmas, zümrüt, yeşim taşlarla betimlenmiş mozaik portresini görebilirsiniz. Ancak İstanbul Ayasofyası ve Efes Aziz Yuhanna Kilisesi’nde ziyadesiyle çekici sütun başlıklarında İmparatoru Justinian ve eşi İmparatoriçe Theodora’nın kolon başlıklarına kazınmış isimlerini başınızı kaldırınca rahatlıkla görebilirsiniz.

Biraz da tek kaynağa dayalı tarihi bilginin sakıncası neticesidir Theodora’nın oluşturulan imajı. Sadece güzelliğine övgüler yağdıran, kendisinin olağanüstü bir zerafete, hayat dolu bir cazibeye ve karşı konulmaz bir çekiciliğe sahip olduğunu yazan dönemin tarih yazarı Procopius’un saplantılı ve kilise adamlarının ürkütücü nefreti onun ‘ikinci Havva’ ve ‘Delilah’ olarak adlandırılmasına sebebiyet vermiştir. Hakkında yazılanları daha sonraki yüzyıllarda tarihçiler şehvetli dedikoducuk ve kinci laklakçılık olarak tanımlarlar. Hatta denir ki faşist ve komünist devletler bile bu kadar başarılı propaganda yürütememişlerdir. Farklı çıkarlar ve henüz oluşmamış mezhep farklılığına benzer ayrımlar nedeniyle…aslında kendisinin aşırı kompleks karakterini, zekasını, sadakatini, cesaretini ve hemcinslerine bahşettiği hakları ve adalet algısını algılama ve analiz etmeye fırsat vermemiştir. Din adamları ve papa ile olan amansız mücadelesi merhametsizlik çağında gaddar erkeklere gaddarca davranması zalimlik olarak tanımlanmıştır.

Theodora’nın Imparator Justinian ile evlenmeden önceki mesleği, sanatçı mı dansçı mı olduğu hep tartışılır ve kalabalık hipodrom gösterileri sırasında 30000 kadar izleyici önünde dans ettiği ve kasık kıllarından kazların buğday ve ekmek yedirildiği söylenir.

Buna değil de şuna mı kafa yorsak?

İmparatorun Roma Hukuk Sistemi’nin babası olarak anılsa da imparatoriçenin hukuk alanında attığı adımlar da çok değerlidir. Kadın tüccarlarının fahişelik faaliyetinden servet kazanmalarını önlemek için kanun çıkartır, tecavüzlerin önüne geçmek için yasaklar koyar, seks köleliğine karşı savaş açar, zorla evliliklerin engellenmesine karşı çalışır, kadınların evlilikte sahip olabileceği haklar için çalışır ve düşmüş kadınlar için evler açar.

Daha ne olsun! Ruhu şad olsun!