Boşandıkları eşleriyle ortak ikametgahta yaşamaya devam ettikleri Sosyal Güvenlik Kurumunca tespit edilen kadınların, babalarından bağlanan ölüm aylıklarının itiraz konusu kural gereğince kurum tarafından kesilmesi ve ödenmiş olan aylıkların geri istenmesi üzerine, kurum kararının iptali için dava açıldı.

Diyarbakır 2. İş Mahkemesi, Zonguldak 1. İş Mahkemesi ve Malatya İş Mahkemesi, açılan davalarda itiraz konusu kuralın anayasaya aykırı olduğu kanısına vardı ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56. maddesinin ''Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar geri alınır'' şeklindeki son fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Yüksek Mahkeme, üç ayrı davayı birleştirerek karara bağladı ve iptal istemini oy çokluğuyla reddetti.

Kararın gerekçesinde, ölüm aylığı alabilecek eşin dul olması ve kız çocuğun evli olmaması şartının itiraz konusu kuralda değil, 5510 sayılı Kanunun 34. maddesinde düzenlendiği belirtilerek, ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılmasına dair 5510 sayılı Kanunun 34. maddesinde, çalışmayan veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış çocuklardan, 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanlara, kız çocuklar için ise yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kızların her birine yetim aylığı bağlanmasının kural altına alındığı hatırlatıldı. Buna göre yasa koyucunun, bir geliri bulunmayan ve evli olmayan kadınları yaşa bağlı olmaksızın ölüm aylığından yararlandırmak suretiyle korumayı amaçladığı kaydedildi.

İtiraz konusu kuralın madde gerekçesinde ''eşinden boşanmak suretiyle babasından maaş bağlanan, ancak boşandığı eşleriyle fiilen beraber yaşayanların gelir ve aylıklarının kesilmesi ile ilgili hususların, uygulamada hakkın kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla yeniden düzenlendiği''nin vurgulandığı ifade edilen gerekçede, böylelikle ölüm aylığı alma hakkının kötüye kullanılmasının engellenmesinin amaçlandığı belirtildi.

-''Taraflar iyi niyetli değil''-

Gerekçede, şu tespitler yapıldı:

''Uygulamada ölüm aylığı almaya hak kazanmak için gerekli olan 'evli olmama' koşulu, boşanma ile aşılarak yasa koyucunun bir geliri bulunmayan dul veya bekar kadınları koruma gayesi istismar edilmektedir. Bu şekilde gerçekleştirilen boşanmadaki erkek bir ailede koca olarak kendisine düşen sorumluluklardan kurtulma çabasına girmekte, eşler sanki resmi evliliklerini sürdürüyor gibi birarada yaşamaya devam etmektedirler. Başka bir ifadeyle, ölüm aylığı alabilmek için gerçekleştirilen boşanmada, taraflar iyi niyetli davranmamaktadırlar.

5510 sayılı Yasa'nın 34. maddesinde öngörülen ölüm aylığını alabilmek için 'evli olmamak' koşulunu aşmak amacı ile iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez.''

Anayasanın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesinin hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusu olduğu, bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitliğin öngörüldüğü vurgulandı. Eşitlik ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğu belirtilen gerekçede, şu görüşlere yer verildi:

''Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Resmi evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmi evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.''

Anayasanın 60. maddesinde, ''Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar'' denildiği anımsatılan gerekçede, şu ifadeler kullanıldı:



''İtiraz konusu kural, hak edilmediği halde ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK'nın mali kaynakları çerçevesinde anayasanın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya çalışmanın bir gereğidir.''

Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesinin sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamayacağına işaret edilen gerekçede, şu sonuca varıldı:

''Ölüm aylığı, sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal yapısıyla doğrudan ilgilidir. Anayasanın 65. maddesine göre, 'Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir'. Ölüm aylığı alabilmek için boşanarak eşiyle birlikte fiilen yaşamaya devam eden kadınlara haksız ve yersiz ödeme yapılması ile oluşacak maliyetin, SGK'nın aktüeryal dengelerini olumsuz etkilememesi için yasa koyucunun bu düzenlemeyi getirdiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, anayasaya aykırı değildir, reddi gerekir.''

-Karşı oylar-

Çoğunluk görüşüne katılmayan Üye Fulya Kantarcıoğlu, yasa koyucunun, eşlerin boşanması sonucu ortaya çıkan hukuki sonuçları gözardı ederek bunların fiilen birarada yaşamalarını evlilikle ayni hukuki statüde değerlendirdiğini, kadının ölüm aylığı alabilmek amacıyla kanuna karşı hile yoluna başvurduğunu var saydığını belirtti.

Kantarcıoğlu, şu görüşü savundu:

''Oysa, birisiyle evlenmeden birlikte yaşayan veya boşandığı eşinden başkasıyla birlikte yaşayan ya da boşanıp, eski eşiyle birlikte yaşayanla yalnız yaşayan kadınlar, yasalar karşısında bekar sayılmaları nedeniyle aynı hukuki statüde olmalarına karşın, bunlardan sadece boşandıktan sonra eski eşiyle birlikte yaşayan kadının farklı kurallara bağlı tutulması eşitlik ilkesi ile bağdaşmamaktadır.''

Anayasanın 20. maddesinde herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiğine işaret eden Kantarcıoğlu, bu özgürlüğün, maddede belirtilen sınırlama nedenleri arasında yer almadığı halde, itiraz konusu kuralın uygulanabilmesi için kurum yetkililerince yapılacak araştırma ve tespitlerin özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine müdahale oluşturacağının açık olduğunu vurguladı.

Anayasanın 60. maddesine göre, herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilatı kuracağını belirten Kantarcıoğlu, bu kuralın uygulamaya geçirilmesinde devletin, sosyal güvenlik kuruluşlarının, kurulup işletilmesini düzenlerken kuşkusuz, aktuaryel dengeleri gözetmek ve bu kuruluşların sağladığı olanaklardan herkesin adil ve eşit biçimde yararlanmalarını sağlamakla yükümlü olduğununu kaydetti.

Kantarcıoğlu, şunları kaydetti:

''Ancak, bunu yaparken öncelikle anayasanın, 17. maddesi uyarınca herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile 20. maddesi doğrultusunda özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu gerçeğini dikkate almak zorundadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın anayasaya aykırılığı nedeniyle iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.''

-2 üyenin karşı oy gerekçesi-

Üyeler Serdar Özgüldür ve Engin Yıldırım'ın karşı oy gerekçelerinde, boşanılan eşle yeniden birlikte yaşama halinin anayasanın 20. maddesinin koruması altındaki bir ''özel hayat'' tercihi olduğu vurgulandı. Bu madde uyarınca da herkesin bu özel hayat tercihine saygı göstermesi ve bu hayatın gizliliğine dokunamaması ve sorgulayamamasının gerekli olduğuna işaret edilerek, şöyle denildi:

''Oysa 5510 sayılı kanunun 55. maddesi 'yoklama' adı altında, Sosyal Güvenlik Kurumu görevlilerine özel hayatların sorgulanması ve irdelenmesi, bu konuda tutanak (rapor) düzenlenmesi görevini yükleyerek, itiraza konu 56. maddenin son fıkrasının tatbikatını sağlamaktadır. Kural, bu şekliyle anayasanın 20. maddesine açıkça aykırı düşmektedir.

Kuralın boşandığı eşiyle birarada yaşayan kişiyi aylıktan yoksun bırakırken, eşinden boşanmış, ancak gayri ahlaki ilişkiler ve yaşam tarzını benimsemiş kişiler yönünden hiçbir yaptırım öngörmediğinden, bu kişiler aylıklarını almaya devam edeceklerdir. Yasakoyucu anayasanın koruması altındaki özel hayat biçimlerinden bir bölümünü bir hak yoksunluğu nedeni sayarken, kalanını bu kapsamda değerlendirmemektedir. Bu düşünce ve yaklaşım biçiminin toplumsal, ahlaki ve etik yönlerden haklı yönleri olabileceği düşünülebilir ve savunulabilirse de anayasanın koruması altındaki tüm özel hayat biçimlerinin toplumsal ve insani yaptırımlar (kınama, ayıplama vb) dışında hukuki yaptırımlarla ve hak yoksunluğu sonucunu doğuran kurallarla cezalandırılması, aynı zamanda anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan Hukuk Devleti ilkesine de aykırıdır.''


Kurumun aktuaryel dengesi, haksız maaş alma, diğer çalışanların haklarının ihlal edilmesi gibi nedenlerin gerçekte var olmasının, anayasaya aykırı kurallar koymak suretiyle bu haksızlığın giderilmesini haklı kılamayacağı vurgulanan karşı oy gerekçesinde, şu ifadelere yer verildi:

''Anayasanın 60. maddesinin öngördüğü sosyal güvenlik hakkının yitirilmesi sonucunu doğuran bir olgunun aynı zamanda yine anayasanın meşru gördüğü hukuki bir nedene dayanması gerekir. Dava konusu kural, bir sosyal güvenlik hakkının (aylık) haksız biçimde yitirilmesi sonucunu doğurduğundan, anayasanın 60. maddesine aykırıdır.''