Godiva

Malum hikâyedir. Gene de kısaca hatırlayalım. Onbirinci yüzyıl İngilteresi’nde, Lady Godiva, eşi Lord Leofric’in halka uyguladığı yüksek vergileri protesto için çırılçıplak bindiği atla Coventry sokaklarını dolaşmış; bütün şehir ahalisi de buna büyük saygı duyup evlerinde kalmış. O gün hiç kimse Lady Godiva’ya bakmamış, onu utandırmamış.

 

Dün (27 Mart 2014) Başbakan Erdoğan’ın o incecik, “komik” sesiyle yaptığı Van ve Diyarbakır mitinglerini seyredince bu hikâye geldi aklıma.

 

Günde en az iki konuşma yaparak, elli küsur şehir gezen Başbakan’ın sesi kısılmış, kısılmaktan öte, incelmiş,  tuhaf bir hâl almış. Bir çoğumuzun, gayet insanî olarak böyle bir durumda yapacağı şey bellidir; toplantıyı iptal etmek. Zira bir yönüyle çok anlaşılabilir bir mazerettir. Diğer yönüyle de, gür sesiyle meydanlara hükmetmeye alışmış ve kitlesini buna alıştırmış bir siyasî lider için büyük risktir. Bu vaziyette çakıp halka hitap edilmesini, hiç bir “image-maker”ın hiç bir siyasetçiye tavsiye edeceğini sanmıyorum.

 

Peki ne oldu?

 

Başbakan, “incecik” ve “komik” sesiyle çıktı, konuştu. Bu gerçekten büyük özgüven isteyen bir davranış. Fakat büyük hedefleri olan liderlerin, büyük riskler almasını bir yönüyle normal karşılayabiliriz.

 

Yalnız bu arada başka bir şey daha oldu.

 

Van ve Diyarbakır’da meydanları dolduran yüzbinlerce insan, bunun kendileri için yapılmış büyük bir fedakarlık olduğunu düşündü, anladı ve buna inandı. Söz konusu durumla alay etmedikleri gibi, bilakis Başbakan’ı daha da yüreklendirici tezahüratlarda bulundular.

 

• • •

 

Dün, şimdiye kadar Coventry ahalisinin hikâyesini bize  ballandıra ballandıra anlatmış olan nice “beyaz”, televizyonları başında bu durumla dalga geçip, tivite yüklenirken; orada bulunan, meydanları dolduran ve muhtemeldir ki bir çoğu Godiva’yı hayatında duymamış “zenci” halk, büyük bir âlicenaplığa imza atıyordu.

 

“Derin Türkiye” bu olsa gerek.