Göç ve göçmenlik üzerine gözlemlerim…

Merhaba arkadaşlar…

Bugün Türkiye’den İngiltere’ye göç ile alakalı yazmak istiyorum. Öncelikle yazdığım her şeyin kendi düşüncem ve gözlemim olduğunu belirteyim. Benimle hemfikir olmayabilirsiniz. Öncelikle bir insan, neden kendi doğduğu ülkeden göçme gereği duyar? Bu sorunun arkasında, bir sürü nedenler ve cevaplar olabilir. Bir insan yaşadığı yerde mutsuz olunca yeni bir başlangıç ve yeni bir deneyim için arayışa giriyor sanırım. Mesela bir insanı olduğu ülkede mutsuz eden şeylerin başında eğitim ve politika olabilir. Bunların yanı sıra insanlar iş için ve daha iyi bir yaşam için göçebilir.

Kardeşim Su’nun küçük çaptaki göç hikayesini anlatayım. Su ilk 7’nci sınıfa başladığında memnun değildi. Öbür sınıfa göçmeye karar verdi ama göçme nedeni öbür sınıfta daha çok arkadaşı ya da daha iyi bir sınıf arayışında olduğu için değil, sınıfında mutsuz olduğu içindi.

Bu konuyu seçme nedenim, coğrafya dersinde göç ve göçün nedenlerini öğreniyoruz şu sıralar. Konu olarak Türkiye’den göçü seçme nedenim ise, Suriye’den gelen göçmenlerin çok konuşuluyor olmasına rağmen, şimdiye kadar okulumda bir tane bile Suriyeli göçmen görmedim. Bu sene okulumuza Türkiye’den 4 yeni göçmen öğrenci geldi. İlginç olan ise ben ilkokuldayken 6 yıl boyunca Türkiye’den yeni gelmiş bir çocuğa rastlamamıştım.

Bugünlerde Türkiye’den pek çok ailenin Londra’ya geldiğini düşünüyorum. Yeni göçmen arkadaşlarla sohbet ederken gelme nedenlerini “Ailelerinin daha iyi bir hayat istemeleri ve çocuklarına daha iyi bir eğitim sağlamaları” diye anlatıyorlar. Bir öğrenci arkadaşım da Türkiye’deki okul sisteminin daha ağır olmasından yakındı. Arkadaşlarım bana sorduklarında da burada ikinci kuşak göçmen olduğumu ve İngiltere’de olmanın benim için onlarınki gibi pek cazip olmadığını anlatıyorum.

Tam tersine Türkiye’de yaşamayı tercih ederdim. Herkes Türkiye’den buraya gelmek isterken ben üniversiteyi Türkiye’de okumak istiyorum. Küçükken hep kendime “Defne sen aslında Türkiye’de yaşıyorsun da İngiltere’de tatildesin” derdim. Babam sorunca da “İngiltere’de doğmama rağmen kendimi Türkiyeli hissediyorum. Şimdi bile çocuk duygum hala değişmedi, “Türkiye’ye gittiğimde kendimi iyi hissediyorum” diye cevap veriyorum.

***

Göç ve göçmenlikle ile ilgili ailecek izlediğim Brooklyn filminden de söz etmek istiyorum. Filmde geçen hikaye 1950’li yılları anlatmaktadır. Film o yıllarda İrlandalı bir kadının sevdiği iki erkek ve iki şehir arasında kalmasını anlatıyor. İrlanda ve New York arasında gidip gelen genç kadın sonunda göçmenliği tercih edip New York’a geri dönüyor. Roman’dan uyarlanan bu film bize göçme düşüncesi ve göçmenliğin ne kadar zor olduğunu anlatıyor.

Babama gelirsek, neden Londra’ya geldiğini sorduğumda önce “Rus kızları” için dese de kendisini daha iyi geliştirmek için Londra’ya geldiğini biliyorum. “Pişman mısın” diye sorduğumda da “İlk yıllar çok pişmandım ama şimdi alıştım galiba” diyor. Babamın Türkiye sevgisi hiç azalmadı, emekli olunca Türkiye’de daha çok kalmak istediğini söylüyor.

Ben bu konuda kendimi çok şanslı görüyorum. Ne göçmenliğin zorluklarını çekmek zorunda kaldım ne de arkamda bıraktığım ülkeyi özlüyorum. Ayrıca iki ülkeli ve iki kültürlü olduğum için de şanslıyım. Bazı arkadaşlarımın Türkiye kökenli oldukları için gurur duysalar da ne yazık ki Türkçe konuşamıyorlar. Onların benim kadar şanslı olmadığını düşünmüyorum. Çünkü Türkiye’ye bir yabancı gibi gidecekler ve orada da kendilerini yabancı gibi hissedecekler.

Bu haftalık benden bu kadar. Hoşçakalın.