Sarmaşıkların duvarların içinde büyüdüğü, efsanelerin topraklara gömüldüğü dönemlerde Gizli Bahçe’nin Siyah Kedisi ve Sarmaşık isminde bir hikaye anlatılırmış. İngilizler bu hikayeyi büyük Londra yangınından sonra dilden dile yayarak kısa sürede herkesin evinde çocuklarına anlattığı birer masal haline getirmiş. O dönemde büyüyen her çocuk siyah kedisi olsun istemiş. Siyah kedi o hikayeden sonra tüm ülkenin benimsediği uğurlu bir simge olarak kalmış.

Günlerden Çarşamba, Temmuz ayında olmamıza rağmen son günlerde hava sıcaklığı oldukça düşük ve yağmur neredeyse hiç dinmedi. Yüksek duvarları olan, duvarlarının üzerinde sarmaşıkların bir o yana bir bu yana salındığı, hemen arkalarında kim bilir kaç yıldır onlara dedelik yapan iri kıyım ağacın gökyüzünü sardığı, hemen altında bir köşede henüz dikilmiş David Austin, Eden Rose ve ShropShire Lad gülleriyle birlikte kocaman bir huzur bahçesindeyim. Ardına kadar açık kapının arkasından onları izlemek huzur veriyor. Sarmaşıkları ayrıca seviyorum. Siyah kedileri de.

Yeni bir hikayeye başladığım dönemlerde kedim Köpük bahçede oradan oraya dolanıyor ve arada bir çiçek tarhlarının arasından bana heyecanlı bakışlar atıyordu. Bazen de duvarların üzerinden yere kadar süzülen sarmaşıkların arasına girip çıkıyor, sonrada çıkarttıkları hışırtılı seslerden ürküp içeri koşuyordu. Geceden yağan ısrarlı ılık yağmurun dindiği sabahlardan birinde kedimle birlikte bahçeye çıkmıştım. Birkaç saniyeliğine kahve almak için içeri girdim. Geri geldiğimde bahçe duvarının üzerine oturmuş siyah bir kedi olduğunu gördüm. Kedim Köpük ve siyah kedi birbirlerini görmüş öylece bakışıyorlardı. Kedinin sıradan olmadığını anlamam çok uzun sürmedi. Tüylerinin parlaklığı, gözlerinin yeşilliği, patilerinin ve kuyruğunun duruş şekli asilliğini tasdikliyordu. 

Kapıya yaslanıp sadece onu seyretmek istedim. Çok güzeldi, alımlıydı ve manidar bakışları vardı. Müthiş uysal, zeki ve hissiyatlı bir kediye sahip olmama rağmen siyah kedinin cazibesi çok başkaydı. Yüksek duvarın üzerinden bize bakarken, bakışlarındaki dinginlik ruhuma işledi sanki.

Bir süre birbirimizi izledik. O sırada dudaklarını kıpırdatıp benimle konuşmaya başlasa hiç şaşırmazdım. Yapacağı her harekete hazırlıklıydım. Sonra neden ben ona bir şeyler söylemiyorum ki diye düşündüm. Belki konuşmayacaktı ama dediklerimi pekala anlayacaktı.

Siyah kedi gözlerimin içine bakarken ona gülümseyerek “merhaba” dedim. “Merhaba güzellik”. “Muhtemelen çok güzel olduğunu biliyorsun değil mi?” Zümrüt yeşili gözlerini bana dikmiş bakmakla yetiniyordu. Köpük pek de umurunda değil gibiydi. Sanırım o benimle iletişime geçmek istemişti. Biraz bekledim, sonra sakince eşikten adım attım ve bahçeye indim.

O sırada oturduğu yerden doğruldu ve duvarın sarmaşıklarla örülü tarafına doğru yürümeye başladı. Duvarın üzerindeki bir öbek sarmaşığın ortasına oturdu ve belli belirsiz bir miyav sesi duyuldu. “Anlatmak istediğin bir şey mi var?” diye sordum. Sorumun hemen arkasından gözlerini bir kez kapatıp açtı. Bu, kedilerin olumlu tepki verdiklerinde yaptıkları bir hareketti, bunu biliyordum. Pekala dedim ve elimle birkaç sarmaşığı tutarak ona daha da yaklaştım. Kafamı kaldırdığımda duvarın üzerinde siyah kediyi görmeyi beklerken, siyah kedi asırlık ağacın en üst dallarından birinde duruyordu. Saniyeler içinde oraya çıkması imkansızdı diye düşündüm. Metrelerce yüksekte olan o dala kadar çıkmış olması, üstelik kaşla göz arasında…

Ağacın dalından bana iki kez daha miyavladı. Ardından sanki yukarda başka dallar varmış gibi tırmandı ve gözden kayboldu. O gün ve ertesi günlerde gözüm sürekli duvarda olmasına rağmen onu bir daha görmedim. Ne anlatmak istediğine gelince; o günden beri hissiyatım bana hikayenin geçtiği gizli bahçede olduğumu, siyah kedinin de bize hoş geldin demek için uğradığını söyleyip duruyor.

Londra gerçek hikayelerin, büyülü ve görkemli efsanelerin hala güpegündüz yaşandığı bir yer. Bu şehrin insanın ruhuna işleyen fantastik dokusunu hissedebilenler ne kadar şanslı olduklarını bilsinler. Bu şehir çok özel ve ondan bir tane daha yok.

“Yaşadığımızı hissetmek için kitap okuyalım”