Ekim ve Kasım aylarında Britanya Adası’na geziye çıkarsanız her yaş ve meslek gurubundan kişilerin yakalarında ve arabalarında kırmızı gelincik rozetleri takılı olduğunu görürsünüz. Otoyol kenarlarındaki mola yerlerinden okullardaki sınıflara kadar her yerde bağış kutuları bulunur ve istenilen miktarda bozuk para atarak bu gelincik rozetlerinden alabilirsiniz.

Peki bu gelenek nereden gelir?

Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde askerlerin kanlarının aktığı ve bedenlerinin düştüğü yerde büyüyen, olumsuz hava şartlarına rağmen kendiliğinden yetişen tek bitki/çiçek gelinciktir ve kahraman askerlerin vatan savunmasında döktükleri kanı sembolize eder. Başlangıçta başka ülkeler de sahiplense de bu geleneklerine sıkı sıkıya bağlı İngilizler için kıymetli bir gelenek olur ve İngiliz kültüründe etkin hale gelir, savaşta hayatını kaybedenleri ve gazileri anma gününün sembolü olur. Ekim ayında başlanan gelincik takma geleneği yılın 11. ayının 11. günü saat 11’e kadar devam eder. Bu Birinci Dünya Savaşı’nın bitimine ve ateşkes anlaşmasının imzalanmasına işaret eder.

John McCrae isimli bir Kanadalı Sıhhiye yarbayı savaştaki acı tecrübelerini, öğrencisi veya yakın arkadaşını kaybetmenin verdiği acıyla “In Flanders Fields/Flanders tarlalarında” isimli şiirini yazar. Şiire konu olan ‘Flanders Field’ Belçika’nın Fransa sınırındaki Ypres şehri yakınlarında İngiltere’nin Batı Cephesi’ndeki en önemli savaş alanıdır ve sadece burada İngiliz Milletler Topluluğu’ndan 250.000’den fazla asker can verir. Savaş alanında, şehit mezarları başında biten bu kırmızı ve narin çiçek dökülen kanların sembolü olur. Kendisi savaş bitmeden muhtemelen savaşın neticilerinden biri olarak soğuk ve zatürreden ölür ancak şiiri hem Büyük Britanya ve hem de bağlı ülkelerde kıymetli bir sembole dönüşür.

Savaş sonrası bu şiirden ilham alan Amerikalı akademisyen Moina Michael gelinciğin savaşta ölenlerin alılmasında sembol olarak kullanılması amacıyla kampanya başlatır ve benzer kampanyalar yürüten Birleşik Krallık, Avusturalya ve Kanada’dadaki kişilerle işbirliği yapar. Bu kampanyalara o esnada Londra’da yaşayan ve savaş sonrası el yapımı yaka gelinciği satarak savaş mağduru çocukları desteklenmeye çalışan Anna Guerin isimli bir Fransız kadın da dahil edilir.

Madam Guerin Birinci Dünya Savaşı İngiliz Orduları Komandanı Earl Haig ile 1921 yılında tanışır. Haig aynı zamanda Kraliyet Lejyonu kurucusudur ve aynı yıl 11 Kasım tarihi için 9 milyon gelincik siparişi verir ve neredeyse tamamı hemen satılırlar. Bu ilk gelincik satışından elde edilen 106.000 Sterlin gazilerin barınma ve iş bulma sorunlarına destek olmak için kullanılır.

Bu hızlı satıştan cesaret alan Binbaşı George Howson sakat kalan ordu mensuplarına iş sağlamak ve gelecek yıllarda gelincik sıkıntısı yaşanmasını önlemek için bir fabrika kurar. Günümüzde bu fabrika ve Kraliyet Lejyonu’nun Ayleford’daki deposunda milyonlarca gelincik üretilmektedir.

İskoçya’da ise durum daha farklı gelişir. Londra’da üretilen gelinciklerden çok azının İskoçya’ya gelmesi sebebiyle Earl Haig’in eşi Dorothy 1926 yılında Edinburgh’da sadece İskoçya için ‘Lady Haig Poppy Factory’ isimli fabrikayı kurar. Ancak burada üretilen gelincikler diğerlerinden farklıdır, yapraksızdır. Bu fabrikada sakat kalan ordu mensupları yılda 5 milyon el yapımı gelincik üretmekte ve Poppyscotland adlı yardım kuruluşu tarafından satılmaktadır.

Bugün hala faal olan bu fabrikalarda yaka gelincikleri önceleri ipekten yapılırmış, bugünki gibi plastik, kağıt veya metalden değil. Yakanızın sağına veya soluna...ama saygıyla…

Günümüzde ‘poppy appeal' adı verilen, 40 bin üzeri gönüllüsü olan, gazi ve ailelerine yardımı amaçlayan ve her yıl 40 milyonun üzerinde gelincik satan bu fonun kızıl gelinciğini takmayı reddedenler de yok değil…Irlanda asıllı futbolcular, bazı ünlü şahsiyetler ve elbette umursamaz kabul edilen yirmibeş yaş altı gençler. Ayrıca gaziler de durumun bir siyaset malzemesi olmasından şikayet eder dururlarmış.

Ve… 2015 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Sir Nicholas Houghton, ‘Ordu mensupları her zaman gelinciklerini giyinecektir ve vatandaşlardan giyinenler ordumuzu cesaretlendirecek ve güçlendireceklerdir. Ancak savaşta hayatını kaybedenleri anmak için yakanıza kırmızı gelincik takmak zorunda değilsiniz…’ diyerek, insanların kendi istedikleri ve inandıkları şekilde saygı göstermelerine izin verilmelidir der. Bu saygı gelincik takmaya zorlanarak olmamalıdır diye demeç verir, yakaya takılmamasının saygısızlık olarak algılanmaması gerektiğini de belirtir. Ancak ardından da Poppy Stalinism olarak isimlendirilen grubun tepkisi ile karşılaşmıştır.