Gazeteci Yazar Hasan Taşkın. Hasan Taşkın, Anadolu Ajansı kökenli bir gazeteci… Sürekli Sarı Basın Kartı sahibi. Dünya E-Basın Konseyi Başkanı. Esasen AA’da uzun yıllar polisiye ve adli olaylarla ilgili araştırma ve inceleme haberleri ile dikkat çekti. Dahası özel dosyalarla ve ses getiren kitapları ile de tanındı. Ancak, kendisinin bilinmeyen bir yönünü ilk kez Ekonomi Gazetesi ortaya çıkarıyor.
AA’da ekonomi haberleri üzerine önemli çalışmaları da oldu Taşkın’ın. Ayrıca Özel bir televizyonda Siyaset programı da yapıyor. İşte biz de biraz ekonomi biraz siyaset konuşalım istedik Hasan Taşkın ile… Şu Derin Devlet, İsrail’in Gap Senaryosu, Vatikan’ın Türkiye Senaryosu, Kıskaç, Uyan gibi en çok satan kitapların yazarı da olan Hasan Taşkın’ın gözünden Türkiye’nin fotoğrafını okumaya var mısınız?
-Hasan bey nasılsınız?
-Çok teşekkür ederim. Ülkem iyi oldukça ben de çok iyi iyiyim.
-Sizinle söyleşimizde biraz Türk siyaseti ile Türk ekonomisinin dününü ve bugününü sizin gözünüzden yansıtmak istiyorum. Sizin bu yönünüzü de okurlar öğrensin istedim. Çünkü derin kitaplarınızdan dolayı sizi hep derinlerde bildi okurlar.
-Derinlikle kastınızı derin araştırma olarak algılıyorum. Okurlarım da beni derin araştırma kitaplarım ve yazılarımla tanıdı. Ancak, siyasi programlarım ve yazılarımda da beni iyi biliyorlar. Evet, sizin ekonomi ile ilgili yönümü ortaya çıkarmanız çok ince bir araştırma. Bu yüzden sizi tebrik ederim.
Amacım ülkem insanını her yönden aydınlatmaya çalışmaktır. Türkiye, artık iki dönemi konuşacaktır. Ak Parti öncesi ve Ak Parti sonrası…
Türkiye’nin son yıllarını iyi anlamak için Ak Parti iktidarından önceki 2002 yılı öncesine bakmak veya hatırlamak gerekir. O dönemde Türkiye, siyasetini Avrupa Birliği’ne, ekonomisini de İMF’ye teslim etmişti. “Borç alan emir alır” sözü geçerli durumdaydı. Daha açık söylemek gerekirse repo faizleri yüzde 1.700’lere çıkmış, bankalar ardı ardına batıyordu. Merkez Bankası, Birleşik Faizi yıllık yüzde 19.500’e dayanmıştı. Ezilen işçiler seslerini duyurmak için sürekli eylem gerçekleştiriyor, esnaf ise çaresizliğini anlatmak için başbakanlığın önüne Başbakan Bülent Ecevit’in gözleri önünde yazar kasasını fırlatıyordu. Memur maaşlarının nasıl ödeneceği tartışılıyordu. Koalisyon Hürmeti, ekonomik buhrandan çıkmak için IMF’den 5 milyar dolar borç için adeta yalvarıyordu. İMF de sürekli kemer sıkma talimatları ile Türkiye’yi ziyaret ediyordu. Koalisyon hükümeti tam bir çelişki içinde idi. Tüm bu sorunlar ile uğraşması gereken hükümet ise, üniversitelere türbanlı kızların alınmaması, 12 yaşından küçük çocukların kuran öğrenmemesi için tedbirler alıyordu. “Kamu alanı” söylemi ile inançlı insanlar devlet tarafından dışlanıyordu. Devlet milletine karşı anti demokratik baskı uyguluyordu. Başörtülü anneler asker oğullarının yemin törenlerine dahi alınmıyordu. Şehit cenazeleri ise durmak bilmiyordu. Enflasyon yüzde 70’lerde seyrediyor, Enflasyon canavarı hemen her ay karikatüristlerin gazetelere çizdikleri ve herkesin tanığı sürekli büyüyen bir canavar halini almıştı. “Kara Piyasa” olarak adlandırılan ekonomik buhran vardı. O dönem batık banka rekoru kırıldı. Bankalar hortumlanmış, demokrasinin ise sadece adı vardı. Başbakan dahil herkes askerden korkar vaziyette emir bekler durumdaydı. Bakanlar kurulu dahi bazen 2 ay toplanamıyordu. Dahası var ama bu kadar hatırlama yeterli sanırım. Ak Parti dönemi öncesi milletin umudu tükenmek üzereydi.
2002 yılının Kasım ayında iktidara gelen Ak Parti, adım adım, hem demokrasi, hem güçlü devlet ve güçlü ekonomi oluşturdu, hem de ciddi yatırımlar yaparak halkın daha özgür ve yaşamını kolaylaştıran önemli adımlar attı. Güçlü tek parti iktidarının getirdiği moralle toparlanan piyasalar ve ekonomi dünyası, devlet yatırımlarına paralel yatırımlara girişti. 2002 yılının Kasım ayı ile 2015 yılının Şubat ayı arasında geçen yaklaşık 13 yılda ekonomi, sağlık, eğitim, ulaştırma ve demokratikleşme gibi alanlarda önemli icraatlar gerçekleştirildi. Bu yatırımları ve yaşama dair demokratikleşmeyi gören vatandaşlar da Ak Parti’ye desteğini her seçimde daha da artırdı. Türkiye’nin hayalleri bir bir gerçekleşmeye başladı. Marmara denizinin dibinden geçen “Marmaray” ülkenin gururu oldu. İstanbul’a dünyanın en büyük havaalanı yapımı için çalışmaların başlaması birçok ülkeyi kıskandırmaya yetti. Ordu’da denizin üzerine yapılan Havaalanı da başarılı yatırımların bir örneğini oluşturuyor. Kars havaalanına gittiğinizde gözlerinize inanamıyorsunuz. Duble yollar, tüneller insanımızın hayatını kolaylaştırdı.
-Peki, demokratikleşmede yeterince yol alabildik mi? Bugün Türkiye’nin anti demokratik yaptırımları olduğu söyleniyor. Buna ne diyorsunuz?
Cumhuriyet tarihinin en büyük demokratikleşme adımları Ak Parti iktidarında anayasa değişiklikleri ile gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanının halk tarafından 5 artı 5 modeliyle seçilmesine ilişkin anayasa değişikliğinin yanı sıra 12 Eylül 2010 referandumuyla yürürlüğe giren demokratikleşme adımları, yargıda yapısal reformları da beraberinde getirdi. Kadınlara, engellilere ve çocuklara yönelik pozitif ayrımcılık anayasaya girerken, sendikal hakların genişletilmesi, Kamu Denetçiliği Kurumunun (Ombudsmanlık) kurulması gibi önemli uygulamalar Türk hukuk sistemine girdi. Bunlar Türkiye’nin kazanımlarıdır. Anayasa değişikliğiyle siyasi partilerin kapatılması durumunda milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesine son verildi. Yüksek Askeri Şura kararı ile ordudan atılanlara yargı yolu açıldı. Sivillerin, askeri mahkemelerde yargılanmasına son verildi. Askerlerin, askeri suçlar dışındaki suçlarla ilgili olarak sivil mahkemelerde yargılanması sağlandı.
-Peki, biraz da ekonomi konuşalım mı? Bugün Türk ekonomisi ne durumda?
2002 yılında yüzde 70'lerde seyreden yıllık enflasyon, tek haneli rakamlara düştü. Bugün yıllık enflasyon yüzde 7 bandında. Türkiye, 1969 yılından bu yana en düşük enflasyonu son dönemde gördü. 2002'de 26,8 milyar dolar olan Merkez Bankası döviz rezervi, 2015 başında 130 milyar 529 milyon dolara yükseldi.
2002 yılında 230 milyar dolar milli gelirle dünyanın 26'ncı büyük ekonomisi olan Türkiye, bu yıl Dünya Bankası'nın satın alma gücü paritesine (PPP) göre yaptığı hesaplamalara göre, Türkiye'nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYH) 1 trilyon 315 milyar dolara ulaştı. 2002'de 3 bin 500 dolar olan kişi başı milli gelir de 3 kat artışla 10 bin doları aştı.
2002 yılında IMF'ye olan 23,5 milyar dolar borç kapatıldı ve yeni bir anlaşma imzalanmadı. Türk Lirasından 6 sıfır atılırken, 2002 yılında 392 TL olan en düşük memur maaşı, 5 kattan fazla artışla 2015'de 2 bin 114 TL'ye yükseldi. Dünü ne yazık ki unutuyoruz. Refahın sonu elbette yok ve insanımız daha çok refaha kavuşma hakkı vardır. Ancak, değişimi ve yeniliği savunamayanlar, hayal kuramayanlar Türkiye’ye bir şey katamazlar. İstanbul’da 3. Köprünün yapılmasına karşı çıkanlar var. Ak Parti hangi başarılı projeyi uygularsa uygulasın hazmedememe düşüncesi var. Bunlar doğru yaklaşımlar değil. Kin ve hazımsızlık ancak kendimize zarar verir. Daha iyisini yapma iddiasında olanlar olmalı.
-Ulaşımda Türkiye istenilen noktada mı?
2002 öncesinde Türkiye genelinde toplam 6 bin kilometre olan bölünmüş yol miktarı, 2015'de 17 bin 258 kilometreye ulaştı. Bölünmüş yollarla birbirine bağlanan şehir sayısını 6'dan neredeyse tüm illeri kapsayan uygulama ile Hükümet, iş dünyasını canlandırmayı ve işsizliği azaltmayı da hedefledi.
Ulaştırma Bakanlığı uzmanlarının yaptığı hesaplamalara göre bölünmüş yollar sayesinde yıllık seyahat süresi 175 milyon saat kısalırken, yaklaşık 750 milyon litre yakıt tasarrufu sağlandı. Ulaştırma Bakanlığı verilerine göre bölünmüş yollar sayesinde trafikte ölümlü kaza oranı da yüzde 70 azaldı.
İstanbul- Ankara, Ankara-Eskişehir ve Ankara-Konya arasında hızlı tren seferleri başladı. Türkiye, hızlı trenle tanışan dünyanın sekizinci ülkesi oldu.
2003'te 8 milyon kişi yurt içinde havayoluyla seyahat ederken, bu rakam 2014 sonunda 50 milyona ulaştı. Bu dönemde yaklaşık 15 milyon kişi, ilk kez uçağa bindi.
-Biraz eğitimden bahsedelim mi?
Ak Parti hükümeti döneminde bütçeden savunma harcamalarına ayrılan pay azalırken, eğitime ayrılan ödenek artırıldı. 2005 bütçesinin yüzde 52'si eğitim yatırımlarına ve harcamalarına ayrıldı. 2002'de 7,5 milyar lira olan Milli Eğitim Bakanlığının bütçesi, 2015'de 62,2 milyar liraya yükseltildi. Osmanlı dönemi artı 79 yıllık Cumhuriyet döneminde yapılan derslik sayısı 346 bin, ama Ak Parti iktidarı döneminde yani yaklaşık 13 yılda yapılan derslik sayısı 235 bin.
2003'ten itibaren ilk ve ortaöğrenimde ders kitapları ücretsiz olarak dağıtıldı. Düşük gelirli ailelerin ilk ve ortaöğretime devam eden çocukları için, annelerin hesabına her ay para aktarma uygulaması başlatıldı.
-Türkiye’nin sınır bölgeleri ateş çemberi… Savunma sanayi yatırımları bu anlamda çok önemlidir. Peki Savunma Sanayiinde neredeyiz?
Savunma sanayiinde dışa bağımlılığı azaltmak için geliştirilen çalışmalar, son yıllarda meyvesini vermeye başladı. 2002'de 47 milyon dolar olan savunma sanayii ihracatı, 2015'te 1 milyar doları aştı. Milli helikopter Atak Türkiye’nin gururu oldu. Yerli tank Altay, çevre ülkelere ihraç edilen ürünler arasında yerini aldı. İstihbarat amaçlı uçan pilotsuz Anka uçağımız dünyayı kıskandırdı. Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun 2002 ihracat rakamı 2 milyon dolarken, kurumun cirosu, 2015'te 800 milyon TL’ye ulaştı. Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Hollanda, Ürdün, Pakistan ve Güney Kore, Türkiye'den savunma sanayii ürünü tedarik eden ülkeler arasında yer aldı. Savunma sanayiinde 2002'de 50 milyon dolar olan ARGE harcamalarına ayrılan payı 12 kat artışla 2015'de 600 milyon dolara çıktı.
-Türkiye’nin dış politikası çok eleştiriliyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Kuzey Afrika'ya açılma stratejisi, Ortadoğu'da dengelere yön verme girişimleri, Türkiye'yi bölgenin lider ülkesi konumuna yükseltirken, Türkiye, 50 yıllık aranın ardından 2009'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde geçici üye oldu.
Türkiye 1 Aralık 2014 itibari ile G20 Dönem Başkanlığı görevini de üstlendi.
Sınır komşularıyla başlayan ve çevre ülkelerle geliştirilen iyi komşuluk ilişkileri sayesinde Türk vatandaşlarından vize istemeyen ülke sayısı 70’i aştı. Karşılıklı vize muafiyeti anlaşması üzerinde görüşmelerini sürdüren Dışişleri Bakanlığı, bir yandan da yeni büyükelçilikler ve konsolosluklarla dış temsilcilik ağını geliştirme yönünde adımlar atmaya devam ediyor. Afrika açılımı ile Türk işadamlarının Afrika’da da önü açıldı. Türk vatandaşının gerek Avrupa ve gerek Afrika ile Asya’da itibarı arttı.
-Enerji alanında Türkiye nerede duruyor?
2002 yılında sadece 4 bin 510 kilometre uzunluğunda ve 9 ilde olan doğalgaz iletim hatlarının uzunluğu 18 kat artmış. 2013 rakamları aklımda. Bu yüzden 2013 yılında doğal gaz iletim ve dağıtım boru hattı 82 bin 500 kilometreye ulaştı. Bugün 72 ilde doğalgaz mevcut.
Türkiye, 2009'da Nabucco Projesine imza koyarak dünya enerji koridorundaki yerini aldı. Türkiye, Tarımsal Gayri Safi Hasıla büyüklüğünde dünyada 7'nci sıraya yükseldi.
Yaklaşık 30 milyon civarındaki turistle birlikte yılda 100 milyona yakın insanın gıda ihtiyacını karşılayan Türk tarım sektörü, bugün 177 ülkeye bin 530 çeşit tarım ürünü ihraç ediyor. 2002 yılında 4 milyar dolar olan tarımsal ürün ihracatı, 2014 sonunda 4 kattan fazla artarak 18.7 milyar dolara çıktı.
Sporda önemli uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapan Türkiye'ye gelen turist sayısında da önemli artış kaydedildi. Köyü ve şebeke suyu olmayan köy kalmasın anlayışıyla geliştirilen Köydes ve Beldes projeleriyle köy ve mezraların yüzde 90’ı' asfalt yol ve şebeke suyuna kavuştu.
-Barış sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye 30 yıldan fazla süredir terörle mücadele etti. Binlerce şehit verdi. Analar ağladı… Türkiye, kendisi için yazılan senaryoyu bitirmeye kararlı. Kavga ve kan davasını bitirmeye kararlı. Ben barış sürecinin toplumlar arasında ayrışmanın, kan davasının bitme süreci olarak görüyorum. Ne ise meseleler kardeşçe oturulup konuşularak, hep birlikte çözülebilir. Çözülmelidir de. Birilerinin istediği gibi olmak ya da onların istediği siyaseti uygulamak zorunda değiliz. İlk kez Ak Parti hükümeti bu süreci bitirmede kesin kararlı. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yönde çok önemli adımları var. Her türlü riski alarak bu kararlılığını Cumhurbaşkanı iken de sürdürüyor. Demokratikleşme paketleri ile dünün yasakları kalktı. TRT Kürtçe yayına başladı. Bugün bakıldığında, yasakların neden konduğu anlaşılamamaktadır. Barış ve kardeşlik, sevgi ve paylaşma hayatın güzellikleridir. Hayatın güzellikleri varken, kavganın ve çatışmanın, hayatları karartmanın anlamı yok. Dilerim kısa sürede sonuç alınır.
-Yeni kitap çalışmalarınızın olduğunu öğrendik. Bu konuda biraz detay alabilirmiyiz? Ne ile ilgili bu kitap?
- Devletler, hukuk ve kurallar içinde yapamadıkları tüm operasyonlarını gizli tuttukları ve kanunlarla gizlilikleri örtülen istihbarat örgütleri aracılığı ile yaparlar. Toplanan bilgilerde ülkelerinin menfaatlerinin aleyhine faaliyet, ya da öyle olduğunu düşündükleri eylemleri bertaraf etmek için, illegal oluşumlar oluşturulup ve bunları desteklerler. Tüm bunlarla da savaştıklarını belirtilerek kendi çıkarları doğrultusunda dizayn ve düzen oluşturulmaya çalışılırlar. Tüm bu faaliyetlerin içinde, bazen kendi çıkarlarını destekleyecek politikacıları destekler, bazen de iktidarı düşürmek için kitleleri harekete geçirebilirler. Yakın siyasi tarihte bunun çok örneklerini bulabiliriz. Buna en iyi örnek “Arap Baharı”dır. Arap halklarının demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerinden ortaya çıkmış; bölgesel, toplumsal bir siyasi-silahlı harekettir. Protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşanmıştır. Halklar, özgürlük mücadelesi adı altında birçok Arap diktatörünü resmen devirmiştir. Tüm bunların arkasında derin güçler vardır.
Yeni kitabımda bu güçlerin 3.ünü ele aldım. İstihbarat örgütlerinin nasıl çalıştığını, neler yaptığını, hangi gizli operasyonlar yürüttüğünü yazdım. Yani yine derin araştırmalar ile CİA, MOSSAD ve MİT’i ve çalışmalarını okuyacaklar okurlar. Bu kitabı ilk haber veren de sizsiniz. Yine bir ilki haberci olarak duyurdunuz. Dilerseniz daha fazla detay vermeyeyim, bu ay içinde kitap inşallah okurlarla buluşacak. Parola Yayınları kitabın yayıncısı…
-Son olarak, Dünya E-Basın Konseyi Başkanı olarak tutuklu gazeteciler için neler söylersiniz?
Gazeteci demek milletin sesi demektir. Gazeteci milletin özgür haber alma hakkını meslek ilkeleri ışığında yerine getirir. Ayna görevi yapar. Yansıtır. Basın özgür olmalıdır. Tutuklu olan gazeteciler ile ilgili tutuklanma nedenleri eğer düşünce ve haberinden dolayı ise bunu savunmak mümkün değildir. Ancak, başka bilemediğimiz suç varsa, gazeteci de olsa kanunlara uymak zorundadır. Çünkü Gazeteci de hukuk kurallarına uyar.
-Çok teşekkür ederim Hasan bey, çok keyifli bir sohbet oldu. Dilerim okurlarımız da aynı keyfi alır.
Ben teşekkür ederim, değerli okurlara saygı ve sevgi sunuyorum.