Hiçbir habere şaşırmadığınız bir yüzyılda yaşıyoruz. Bunun ötesine geçilmez dediğimiz bir anda küçük dilimizi yutturan başka bir haberle karşılaşıyoruz. Önceki yazımda “Kadınız ve Güçlüyüz” dedim, öyle de olduğumuzu düşünüyorum, hissediyorum ve sonuna kadar bunu yaşatacağım. Böyle gördüm, yetiştirildim ve öyle de yetiştirmeye çalışıyorum.

Bambaşka bir konu ile karşınıza gelmeyi planlar iken, okuduğum haberler, sosyal medya paylaşımları beni yine şiddete dikkat çekmeye zorladı. Tek silahımız kullandığımız klavyemiz, kalemimiz ve telefon tuşlarımız ise sonuna kadar kullanmaya karar verdim. Şiddetin her türlüsüne karşı ben, herkesin de karşı durması gerektiğini savunuyorum.

İnandığım ve güvendiğim tek cümlem, “Ne ekersen onu biçersin.” olacak. Ne yaşatırsak yaşamadan ölmeyeceğiz. Hayat kimlere neler yaşattı bilmiyorum, ben çok yakınımda psikolojik şiddete maruz kalan bir kadın tanıdığımı da içine katarak konuşma hakkımı kullanacağım.

Dünya kadınlarının %30’u partnerleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldıklarını açıklamışlar. Üzülerek belirmek istiyorum ki 2019 yılında yapılan bu araştırmada Türkiye %38 ile birinci sırada yer alıyor. Türkiye’nin hemen arkasından %36 ile ABD, üçüncü sırada ise %35 ile Yeni Zelanda geliyor. Avrupa Birliği üyeleri arasında bu araştırmaya bakarsak İngiltere ve Fransa birinci sırayı beraber paylaşıyorlar.

Dünya genelinde cinayetlerin %19’u organize suçlar kapsamında gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. En yüksek cinayet oranları Orta Amerika’da gerçekleşirken, her 100 kişiden 62’sinin cinayete kurban gittiğini göstermektedir. Toplamda korkunç rakam ise her yıl 405.000 kişinin cinayet kurbanları arasında yer aldığını kanıtlamaktadır.

Belirtmek istiyorum şiddetin sonu yok, limiti yok, yeri ve zamanı yok. Eğitim sistemini beğenmediği için bunun adına kampanya başlatmak yerine gidip öğretmene şiddet uygulayan bir veli… Saatlerini, günlerini hatta özellikle şimdilerde aylarını hastanede geçiren sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet… Okullarda yada evde gücünün yettiğini bilen bir yetişkinin çocuğa uyguladığı şiddet… Teninin renginin, suratının şeklinin değişik olması, fikir ayrılıkları yaşamaları yüzünden ırkçı şiddete maruz kalan başka bir ülke vatandaşı… Komşusunun köpeği veya kedisi rahatsızlık verdiği için hayvana uygulanan şiddet… Birileri oraya villa yada otel yapabilsin diye ormanı ve içinde yaşayan nice varlıklara uygulanan şiddet… Bunları sıralamak biter mi elbette ki bitmez bitkiye, ağaca, sokaktaki çöp tenekesine, her türlü canlı cansız varlığa şiddet…

Ne zaman ve nasıl dur diyebileceğiz. Giderek insanlığımızdan çıktığımız zaman mı bitecek? Düşünmeye korktuğum gibi, öldürecek kimse kalmadığında mı bitecek? Sustukça bitmediğini görebiliyoruz. Konuşunca da olmuyor. Asıl sorum adalet kime sağlanacak?

Günlerdir sevgilisine şiddet uyguladığı esnada araya giren Kadir Şeker için üzülüyoruz. Günün sonunda ne mi olacak, bu da diğerleri gibi unutulacak. Üzgünüm ki sadece o acıyı yaşayanlar, o evladın anne babası yanmaya devam edecek.

Kendi acılarınızı hatırlayın, ilk gün ki kadar sizi yakmıyor ama hatırladığınızda elbette ki üzülüyorsunuz. Ama maalesef hayat bundan ibaret, insan böyle yaratılmış. Unutmaz isek hayatımıza yön veremez, yolumuza bakamayız.

Kadir’den önce binlerce kez yanmadık mı? Münevver Karabulut parça parça edildiğinde, Özgecan Aslan yakıldığında, Emine Bulut kızının gözleri önünde öldürüldüğünde, Pınar Gültekin boğularak öldürüldüğünde, George Floyd bir polis müsveddesinin dizleri altında nefessiz kalıp can verirken ve Carla Stefaniak tatil için gittiği bir yerde öldürüldüğünde…

Bir yeteri bir duru olmalı bu şiddetlerin. Neden doğuyor, nasıl insanlar bir başka canlının hayatına son verecek duruma geliyorlar hiç anlayamıyorum ve sanırım ölene kadar da anlayamayacağım. Aslında bu konu hakkında kendimden örnek verebilirim. Yazımın başında da dediğim gibi psikolojik şiddete maruz kalmış bir yakınım var. Bu tabi ki sizleri ilgilendiren bir konu değil ama kendimden örneklendirme yapmamın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Yıllar öncesinde psikolog arkadaşımdan terapi alırken aşağılamalara ve acımasız eleştirilere maruz kaldığını belirttiğinde, bunu uygulayan kişinin yaşamında herhangi bir baskı olup olmadığını sormuştu. Arkadaşımda uygulayan kişinin ailesi de dahil olmak üzere kendisini bir tek sevenin olmadığı, onu sürekli ona buna koşturan biri haline getirdiklerini söyledi. Bu bir etki tepki meselesi haline gelmişti. Arkadaşım gün geçtikçe diğer kişilere karşı güçsüz kalmıştı.

En sonunda savaşmayı bırakıp kenara çekilme kararı aldı. Çünkü şiddet ona zarar vermeye başlamıştı ve bu şiddet aktarımını başkalarına yapmamak adına yolunu değiştirdi.

Demem o ki, şiddet bulaşıcı bir hastalık gibidir. İş yerinde çalıştığınız birinden baskı altındaysanız, eve geldiğinizde eşinize ve çocuklarınıza aynı baskıyı uygulamaktan kaçınmazsınız. Birileri sizi eziyor ise sizde birilerini ezmek zorunda hissedecek ve psikolojik olarak kendinizi güçlü ve mutlu hissedeceksiniz.

Sizden ricam eğer böyle bir durumda iseniz ya da böyle biri ile yaşıyorsanız uzman yardımı almanız. Yetiştireceğimiz nesillerin sağlıklı ve mutlu birer birey olması buna bağlıdır.

Şiddete dur demek için önce kendimizden yola çıkmalıyız. İğneyi kendimize batırmak yerine çuvaldızı kendimize batırmakla yola çıkarsak acısını bilir ve ona göre davranırız.

Şiddetsiz, huzurlu, mutlu ve bol bol sevip sevildiğiniz bir hafta diliyorum.

Enerjinizi pozitif alanlara yönlendirmeniz dileklerimle.

Saygılar,

Elif Kabakçı / 18.10.2020