Sözün bittiği yere dayandık.
Kimse artık diplomasi, masada çözüm, uluslararası hukuk filan demesin.
Sözkonusu devletler arasındaki ilişkiler, ihtilaflar, kavgalarsa… ‘Hukuk’ oraya uğramıyor. Ne ‘ulusalı’ ve ne de ‘uluslar arası’ olanı…
Çünkü eşkıya dünyaya hükümran olmuş.
Bizim bir ‘nizam-ı âlem’ davamız var. O davanın ne büyük, ne muhteşem, ne adaletli, ne insanî olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılıyor.
Evet, ‘Batı’nın son birkaç yüzyıldır hüküm süren ‘değerleri’, artık tamamen çöp oldu.
Gücü eline geçiren eşkıya tabiatlı devletler ve onların yöneticileri, hukuksuzluklarına her zaman bir kılıf uyduruyor. Yesek de yemesek de…
Bosna’daki soykırımı, hadi fanatik Sırpların hanesine yazıp, hapiste hayata veda eden Slobodan Miloseviç’in sırtına saralım.
YALAN PAZARLAMASI
Irak… Ülkeye çökme niyetindeki eşkıya, Saddam’ın cehennem topu ve kimyasal silah yaptığı yalanını dolaşıma soktu. Hazindir ki, Türk medyası dâhil tüm dünya, bu yalana seve seve teşne oldu.
İşgal geldi. Her şey ‘müttefik’ eşkıyaların kontrolüne girdi. Ama ne cehennem topu, ne de kimyasal silahlar bulunamadı.
Sonrasında İngiltere Başbakanı veya ABD’li bakanlar, “Aslında kimyasal silah olmadığını biliyorduk…” yollu günah çıkarma gevelemeleri yapsa da… Koca bir ülke darmadağın edildi; en az 1 milyon sivil katledildi.
Afganistan… Rus işgali yetmedi, bir de ABD eşkıyalığına maruz kaldı. Şeytanî Yahudi aklı, 2 ülkeyi yerle yeksan etmek uğruna, ABD’nin iki kulesini feda etti.
HAÇLI SEFERLERİ BİTMEDİ
Ve son Haçlı Seferi böylece başladı. Aslında hiç bitmemişti, bu ‘hayasız akın’lar… Ateşi harladılar diyelim…
1096’da başlayan Haçlı Seferleri bitmedi; elan sürüyor. Bu teze itirazlar olabilir; “Sadece Müslümanlar değil, başka toplumlar da zulme uğruyor…”, diye…
Zaten Haçlı Seferi, sadece Müslüman coğrafyayı talan etmek için değil; topyekûn ‘Doğu’nun zenginliklerini’ yağmalamak için yapılır.
Hatırlatalım; 1202-1204 arasında yapılan 4. Haçlı Seferi, Ortodoks İstanbul’un Katoliklerce dehşet ölçüde yağmalanmasına ve 1204’ten 1261’e kadar Latin egemenliğinde kalmasına yol vermişti.
Çalınan Arap Baharı Devrimlerini de bu eşkıyaların hanesine yazalım. Elbette Suriye’yi de…
Eşkıya, “İran nükleer silah yapacak; buna izin vermem…” diyor.
Peki, soruyoruz eşkıyaya: “Siz niye nükleer silaha sahipsiniz?”
Cevap mı? Yok… Beklemiyoruz zaten. Çok zorlarsan, “Ben güçlüyüm, nükleer silah benim elime yakışır. Zayıf olan, sıkışınca bombayı atabilir…” şeklinde, fevkalade ‘ikna edici’ bir laf edebilir.
BİR NİZAM-I ÂLEM GEREK
Ama sonuç değişmiyor. Eline silah gücünü geçirmiş… ‘Finans silahını’ da bir şekilde ele geçirmiş zorbalardan söz ediyoruz. Siz buna, adına ‘diplomasi’ dedikleri ‘söğüşleme masalarını’ da ekleyin…
Hiç şansı var mı, zayıf mazlumların?
İşte bu yüzden, zavallı dünyanın yeniden bir ‘nizam-ı âleme’ ihtiyacı var. O nizamı kuracak devletin; çok sağlam bir ekonomik-askerî güce ve ilahî buyruklara bağlanmış kusursuz bir adalet anlayışına sahip olması şarttır.
Şimdi etrafınıza dikkatlice bakın. Kalburun üstündeki bütün devletleri gözden geçirin. Millet mensubiyetinizi de bir kenara bırakarak, vicdan ölçünüzle değerlendirin. Ve söyleyin; ‘nizam-ı âlem’ davasını omuzlayacak tek ülke hangisi?
Cevabı herkes biliyor.
İşte bu yüzden; Kutsal Türk Devleti, hiç zaman kaybetmeden gücünü toparlamalı, iç cephesini sağlamlaştırmalı, dâhildeki ayrık otlarını ve emperyalist ülkelerin etki ajanlarını etkisiz hale getirmelidir.
AYAKTAYIZ, HAZIRIZ
Evet, son 100 küsur senedir nadastaydık. Yüzlerce yıl insanlık onurunu omuzlamanın verdiği yorgunluğu üzerimizden atıp, maddî ve manevî gücümüzü toparlamamız için lazımdı, bu 100 küsur sene.
Şimdi yeniden tarih sahnesindeyiz. İstemesek bile, tarih bizi eteklerimizden çekiyor. Beladan kaçmaya çalışıyoruz; ama bela gelip burnumuza dayanıyor.
Eşkıya ve çomarlarının saldırıları, Filistin, Lübnan, Mısır, Ürdün, Suriye, Irak, Libya, Afganistan ve İran’la sınırlı olmayacak. Zaman zaman ağızlarından kaçırdıkları gibi, esas hedef, Türklüğün ve Müslümanlığın ‘kalesi’ olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Eşkıyanın rüyası budur; fakat Türk Devleti ve Milleti başkalarına benzemez. İmparatorluğumuz yıkıldığında diz çöktürmüşlerdi. Yeniden ayağa kalktık. Biraz daha zamana ihtiyacımız olsa da, hazırız.
Tekrar edelim: Siyonist katiller sürüsü, tarih boyunca yaptığı pisliklerin ve zulümlerin cezasını, katliama ve sürgüne uğramak şeklinde çekti.
Görünen o ki, insanlığın yüzkarası olan bu lanetli kavim için yeni bir zeval vakti gelmiş.
Allah âdildir ve cezayı hakkıyla kesendir.