Erdoğan isim vermedi, ama yakalandı

"Medya destekleri var" diyor; ki zaten biliyoruz. Ama sadece bu kadar değil.
Başbakan, bir de yazıp-çizerken "faydalı olduklarını zanneden" gazetecilerden bahsediyor. İşte asıl sıkıntı da orada!
Erdoğan, onlar için "İnsanımızın moral değerlerini alt-üst ettikleri gibi, terör örgütüne de destek vermiş oluyorlar" değerlendirmesini yapıyor.
Aynen öyle!
Her tarafta bunlardan mebzul miktarda var.
Köşeler bu tip yazar-çizer takımı ile dolu.
Yıllardır Türkiye gerçeklerinden uzak, uzaydan gelmişçesine değerlendirmeler yapıp duruyorlar.

Pazar günü Ertuğrul Özkök'ün internette bir yazısını okudum. Son karakol baskınlarından bahsediyordu...
Pazar rehaveti içinde herkesin yüreğine 8 şehit ateşinin düştüğünü yazmıştı. "O kahvaltı nasıl da boğazımıza düğümlendi. O çocuklar orada hayatlarını verirken, bu sabah bize nasıl zehir oldu" diyordu: "Tabii ki olacak... Bir, sadece bir Türkiye varsa, elbette ki olacak."
Ramazan Ayı
'nda olduğumuzdan bihaber, insanların kahvaltılarının boğazına düğümlendiğinden söz edebiliyordu. Sonra da "Bırak kahvaltıyı, öğle yemeğini" gibi garip ifadeler kullanıyordu.
Adeta uzaydan gelmiş, kısa süreliğine Türkiye'ye uğramış gibiydi. Yaşadığı toplumun gerçeklerinden o kadar uzaktı ki, bu ülkede insanların büyük bölümünün oruç tuttuğunun bile farkında değildi! Belli ki, şehit düşen "sekiz canın" çoğunun oruçlu olduğundan da habersizdi.
İlk satırları, "teşhisinin" de "tavsiyelerinin" de ne kadar isabetli olacağı konusunda gerekli fikri veriyordu.

Yazıyı baştan sona okudum. İçinde "Kaç gündür ne olduğunu bilmediğimiz bir savaş" ifadesi vardı.
Dikkat edin, terörist saldırı değil, "savaş."
PKK
da yıllardır aynı dili kullanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı bir savaş yürüttüğünü iddia ediyor.
Devam edelim...
Ardından "Sen istediğin kadar Şemdinli'den bir Kamışlı çıkmaz de. Sen öyle dersin de, bu böyle davam ederse, üç-beş gün sonra elalemin bağlı olmayan dili ne der?" sorusunu soruyor.
Şimdi ne demek bu?
Suriye'deki Kamışlı ile Türkiye'deki Şemdinli'yi aynı kefeye koymak! Şemdinli'yi Kamışlı haline getirmek isteyenlere psikolojik destek vermek!
Bitmedi, Ertuğrul Özkök bununla da kalmıyor. Terör örgütünü bir kenara koyup, Türkiye'yi yönetenlere yaylım ateşi açıyor: "Ne demiştik daha geçen yıl? Sen camdan evde oturuyorsan, başkasının camdan evine taş atma. Attık... Orası çatladı... Sıçrayan cam parçası bizim ayağımıza batmaz mı sanıyorsun..."
Yazı baştan aşağı bu tür ifadelerle dolu...
Terör örgütüne "oh be" dedirtecek cinsten!

Sonra bir de teklifte bulunuyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin acilen toplanıp "milli bir politika belirlemesini" istiyor.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş "TBMM toplansın" demişti!
Ardından da ne olduğunu belirtmediği, çiğnene çiğnene çürümüş bir sakız haline gelen "çözümden" bahsediyor. "Gün çözümün şerefini de çözümsüzlüğün enkazını da paylaşma günü" gibi süslü laflar ediyor.
PKK'nın başındaki Karayılan da bunu diyor.
İstedikleri adımların atılmaması halinde, "ülkenin yangın yerine döneceği" tehdidinde bulunuyor.
Yazı, baştan aşağı çelişkilerle dolu: Hem PKK'nın "Benim dilim bu, gel bununla konuş" dediğini yazıyor; hem de "Örgütün anladığı dilden konuşacağız" ifadelerini eleştiriyor.
Tek doğru satırlar şunlar: "Türkiye'yi buraya yıllar, o yılların siyasetçileri, hepimiz getirdik. Fatura hepimizin..."
Hiç itirazım yok. Şimdi, yazdığı bu satırların hakkını teslim etmek lazım. Kendisinin de kabul ettiği gibi, Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde Ertuğrul Özkök gibilerin de payı var!
Ne diyor Başbakan? "Faydalı olduklarını zanneden" kalem sahiplerinden bahsediyor:
- Terör örgütü psikolojik harekât yapıyor. Medya da buna alet oluyor.
Zor, Türkiye'nin işi gerçekten çok zor!

(Takvim gazetesinden alınmıştır)