Okuma listeme aldığım yorum ve makaleler grubunda her hafta yazmaya gayret ettiğim konular dışında da alanlar var. Buunlar arasında ilgi duyduğum felsefe, tarih, uluslararası ilişkiler, sosyoloji olduğu gibi mesleğim olan pedagoji de var. Geçen ay meslektaşım Liesbet van Oosten, Trouw gazetesinde ‘eğitimde artık okuma anlama dersi devrinin eskidiği’ni yazmış. Dikkatimi çekti. Okudum. İnsana mezun olduğu alan ile ilgili bir şeyler okumak da farklı bir haz veriyor. Aslında bu alanda bir de kitap yayınlamıştım. ‘Etkin Öğrenme Yöntemleri’ adını taşıyan çalışmanın içeriği okuma yöntemleri ve tez hazırlama konularından oluşuyor. Kitabın içeriğini fakülteden mezun olduğum yıl, Amsterdam Üniversitesindeki yabancı kökenli öğrencilere bir kurs olarak vermiştim. Sonraki yıllarda pedagojik faaliyetlerimi, hafta sonu eğitim seminerleri olarak bir süre devam ettirdim. Konumuza dönelim isterseniz...

Diğer Avrupa ülkelerine göre, ‘okuma-anlama’nın Hollanda ilkögretiminde ayrı bir ders olduğunu söyleyen Liesbet van Oosten, bu dersin artık ömrünü doldurduğunu düşünüyor. Bunun yerine ‘arama anlama’, ‘bakma anlama’ ve ‘dinleme anlama’ gibi derslerin gelmesini öneriyor. Bir başka ifadeyle yeni dersin ‘bilgi işlem’ adı altında uygulamaya konulmasını teklif ediyor.

‘Okuma anlama’ derslerinin metodik olarak günümüze ayak uyduramadıkları için çocuklar sıkılmaktalar. Çünkü çocuklar bir bilgi toplumu içinde dünyaya gelmekteler. Biraz bilinçlenmeye başlayan çocuğun etrafı bilgi çeşitliliği ile sarılıyor. Cep telefonları (ki 8 yaşındaki çocukların yüzde 25’i cep telefonuna sahip), iPad veya laptoplar ile çocuklar dünya kütüphanelerine, oyunlara, videolara ulaşabiliyorlar. Burada karşımıza çıkan soru ise, çocukların bu bilgi çeşitliliği ile nasıl baş edebilecekleridir? Bu alanda ilginç olan bir başka gerçek ise, okulların çocukların ‘arama anlama’ yoluyla elde ettikleri bu bilgileri nasıl verimli hale getirecekleri konusuna odaklanmış olmamaları. Ayrıca çocuklar günümüzde metin ve yazı arama yerine daha çok YouTube filmlerine yönelmekteler. Dolayısıyla ‘okuma anlama’ dersi artık bu yönde, yani elde edilen bilginin işlenmesi ve tasnif edilmesi olarak değerlendirilmelidir.

Pedagog Liesbet van Oosten, ‘çocukların 21. yüzyıl becerilerini öğrenmelerinden sık sık bahsedildiğini’, ancak eğitim programları, çocukların ebeveynleri ve büyük anne ve babalarının zamanının eğitim metoduyla ders aldıklarını belirtiyor. İnsanı şaşırtanın bir başka nokta ise, ‘istisnasız bütün öğretmenler, çocukların dikkatlerini sürekli tutmayı önemli bir başarı olarak görmeleridir. Oysa, arzu edilen çocukların ilgi alanına giren, dünyalarını meşgul eden ders malzemelerine yönelmektir. Bunun için Liesbet okullardaki ‘okuma anlama’ derslerinin yerini hızla ‘bilgi işlem’ derslerine terk etmesini teklif ediyor.

Evet, bu tekliflerden de anlaşılacağı üzere; eğitimin ‘bilgiye ulaşma ve faydalı kullanma sürecinde çocuğu iyi yönlendirmesi, yardımcı olması, imkan sunması gerekmektedir. Eğitim kurumları bu görevini günümüz ihtiyaçları ve gerçeklerine göre her an gözden geçirmeli ve geliştirmelidir. Sadece çocuklar değil yetişinler de aslında müthiş bir bilgi çeşitliliği içindedir. O zaman işe ‘ne bilmek istiyorum? Sorusuyla başlanmalıdır. Eleştirel yaklaşılmalı, seçici olunmalıdır. Bilgi amaca göre tasnif edilmelidir.

Takdir edilir ki, insanoğlu yeryüzüne teşrif ettiği andan itibaren ‘bilmek’ istiyor. Bu istek insanın yaratılış sırrındaki ‘bilinmek’ ile ilgilidir. Bir kaos içinde dünyaya gözlerini açan insan, etrafına ve dünyaya bir intizam verme arzusundadır. Söz konusu arzu Maluk’ta Halık’ı aramak olarak da ifade edilebilir. Eğitim, terbiye, pedagoji, psikoloji, ahlak insanın bu arzusunu iyi yönlendirmelidir. Düşünmeye, tefekkür etmeye davet ve teşvik etmelidir ki, bir hayat boşuna geçip gitmesin. Sonunda ‘eyvah’ demeyelim.