TAHRAN - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bölgedeki sivil halkın korunması, terörist unsurların ayrıştırılması ve İdlib'in mevcut statüsünün muhafazası hayati önem taşıyor." dedi.

Başkan Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, "Suriye" meselesi için gerçekleştirdikleri Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi'nin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şahsına ve heyetine gösterilen misafirperverlik için Ruhani'ye teşekkür ederek başladı.

İranlı şair Sadi Şirazi'nin "Eğer sen başka insanların mihnetinden, ızdırabından gamlanıp kederlenmiyorsan sana Ademoğlu demek yakışmaz." sözlerine atıfta bulunan Erdoğan, "Bizim de bugün burada bulunma sebebimiz Suriyeli kardeşlerimizle hemdert olmak, yaşanan insani drama son vermenin yollarını aramaktır." diye konuştu.

Soçi formatında bugün üçüncüsünü gerçekleştirdikleri üçlü zirvelerin Suriye'de istikrar ortamının tesisi yönünde belli bir mesafe alınmasına katkı sağladığını belirten Erdoğan, "Bu zirveler, Suriye'de gelinen noktanın muhasebesini yapmak ve ileriye dönük adımların tespiti bakımından da önemli fırsatlar sunmaktadır." ifadelerini kullandı.

Yaklaşık 8 yıldır devam eden ihtilafın bir günde çözülmesini beklemenin mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, "Ancak biz başkaları gibi geriye yaslanıp yangını seyretmek yerine onu söndürmenin yollarını arıyor, bunun için elimizi taşın altına koyuyoruz." dedi.

Aralarındaki farklara değil asgari müştereklere odaklandıklarına dikkati çeken Erdoğan, bu sayede Soçi ve Astana'nın, Cenevre'de siyasi çözüm için yürütülen çabaların katalizörü olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, içinde bulunulan kritik günlerde büyük bir emeğin ve özverinin sonucu olan bu kazanımların muhafazasının büyük önem taşıdığını, nitekim bu amaçla iş birliğini sürdürme kararlılıklarını bugün teyit ettiklerini bildirdi.

Nisan ayında Ankara'da gerçekleştirilen ikinci zirveden bu yana sahada ve uluslararası ortamda birçok gelişme cereyan ettiğini belirten Erdoğan, bunları etraflıca ele aldıklarını, Türkiye olarak Suriye'de rejimin dizginlenmemesinin yol açacağı tehlikeleri de dile getirdiklerini aktardı.

- "Önemli bir sorumluluk üstlendik"

İdlib bölgesine yönelik saldırıların, sahadaki durumu daha da kötüleştireceğini ve siyasi süreci çökme noktasına getireceğini ifade ettiklerini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin İdlib'de 12 gözlem noktasının bulunduğunu, bu şekilde sahadaki sükunetin idamesi için önemli bir sorumluluk üstlendiklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu bölgedeki sivil halkın korunması, terörist unsurların ayrıştırılması ve İdlib'in mevcut statüsünün muhafazası hayati önem taşıyor. İdlib tüm Suriye'nin küçük bir modeli konumundadır. Burada atılacak yanlış adımların menfi yankıları her tarafta hissedilecektir. Suriyeli sivillerin can güvenliğini hiçe sayan yöntemler teröristlerin ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir fayda sağlamayacaktır. Türkiye olarak baştan beri Suriye'de akan kanın durması için mücadele ettik. Hiçbir ayrım gözetmeden Suriyeli kardeşlerimize sahip çıktık. Dün olduğu gibi bugün de tek bir Suriyeli kardeşimizin dahi burnunun kanamasını istemiyoruz. Özellikle büyük çileler çekmiş İdlib halkının yeni felaketlere maruz kalmasını asla arzu etmiyoruz. Zirveye atfettiğimiz önem de işte bu hassasiyetimizden kaynaklanıyor. İdlib meselesi yeni acılara, yeni gerginliklere, yeni sıkıntılara mahal vermeden Astana ruhuna sadık kalınarak çözülmelidir. Astana'da mutabakata vardığımız ilkelerin muhafazası, Suriye krizine sürdürülebilir siyasi çözüm bulunması bakımından da mühimdir."

- "Sürece yeni bir dinamizm kazandıracak"

Ruhani ve Putin ile yaptıkları fikir teatisinde bu görüşleri paylaştığını anlatan Erdoğan, Ankara Zirvesi'nde mutabık kalınan terörle mücadele kisvesi altında sahada oldu bittilere gidilmemesi gerektiğini vurguladığını bildirdi.

Suriye'nin toprak bütünlüğüyle komşu ülkelerin milli güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durmanın gerekliliğini özellikle ifade ettiğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"Önümüzdeki günlerde 3 garantör ülkenin temsilcileri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Suriye Özel Temsilcisi ile Cenevre'de yeniden bir araya gelecekler. Anayasa komitesinin kuruluş süresine dair hazırlıklar ele alınacak ve son aşamaya gelindi diyebiliriz. Astana süreci sayesinde gündeme gelen bu komitenin bir an evvel kurulması ve işlevsel hale gelmesi siyasi sürece yeni bir dinamizm kazandıracaktır."

Zirvede Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü konusunu da ele aldıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"3,5 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapan bir ülke olarak mültecilerin gönüllü ve güvenli biçimde geri dönüşlerine ilke olarak olumlu yaklaşıyoruz. Elbette bunun için Birleşmiş Milletler ile eşgüdüm sağlanması sahada ve siyasi süreçte elverişli şartların oluşturulması şarttır. Arzumuz Suriye ihtilafının Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararıyla ortaya konan parametreler temelinde kalıcı ve muteber bir çözüme kavuşturulmasıdır. Şüphesiz bu sorumluluk sadece 3 garantör ülkenin değil tüm uluslararası toplumundur. Suriye ihtilafına çözüm bulunması için ilgili tüm paydaşların ortak bir zeminde buluşması gereklidir. Türkiye olarak bu hedef doğrultusundaki çabalarımızı sürdürmekte kararlıyız."

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Zirveden çıkacak sonuçlar tüm dünya tarafından sabırsızlıkla bekleniyor. Alacağımız kararlarla beklentileri boşa çıkarmayacağımıza inanıyorum." dedi.

İran Liderler Konferans Salonu'nda Başkan Erdoğan, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, "Suriye" konulu "Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi" başında açılış konuşması yaptı.

Erdoğan, zirve vesilesiyle Ruhani ve Putin ile bir arada olmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.

Zirveden çıkacak sonuçların tüm dünya tarafından sabırsızlıkla beklendiğini belirten Erdoğan, "Alacağımız kararlar ile bu beklentileri boşa çıkarmayacağımıza inanıyorum. Konuşmamın başında kısaca bir durum muhasebesi yapmak istiyorum." ifadesini kullandı.

Erdoğan, Astana ruhunun özünde bu asgari müştereklerin Suriye'nin siyasi birliğinin sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması ve ihtilafa barışçıl bir siyasi çözüm bulunması olduğunu anımsattı.

Bu amaçla baştan beri sahada şiddetin durdurulmasını, insani durumun iyileştirilmesini ve siyasi sürecin önünün açılmasını hedeflediklerini belirten Erdoğan, "Aynı anlayışla Cerablus, El Bab ve Afrin gibi yerlerde sahaya inerek, kendi askerimizin canı ve kanı pahasına terörist unsurları bölgeden temizledik. Böylece Suriye topraklarını güvenli hale getirerek, huzur ve istikrarı temin ederek, mültecilerin evlerine dönebileceği şartları hazırlamaya çalıştık." ifadesini kullandı.

Erdoğan, diğer taraftan Astana kapsamında hayata geçirdikleri en kritik adımın gerginliği azaltma bölgelerinin tesisi olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Ancak zamanla bunlar farklı bahanelerle tek tek tasfiye edildi. Bugün gerginliği azaltma bölgelerinden geriye sadece İdlib kaldı. Burada muhalefet, bölgelerin tesisinin ardından yaşanan gelişmeler sebebiyle 'kendileri bu konuda aldatıldıklarını' düşünüyorlar.

Türkiye olarak, şehitler verdiğimiz ve ciddi özveride bulunduğumuzu bu sürecin şu an itibarıyla çok riskli bir yere geldiğini görüyoruz. Şunu bir kere daha vurgulamak istiyorum; İdlib, sadece Suriye'nin siyasi geleceği için değil, bizim milli güvenliğimiz ile bölgenin barış ve istikrarı bakımından da hayati öneme sahiptir. Bölgede kurduğumuz 12 gözlem noktasının sahadaki anlamlarından biri de Türkiye'nin İdlib halkına ve buraya sığınanlara can güvenlikleri konusunda güvence vermiş olmasıdır."

- "Rus ve İranlı dostlarımızın güvenlik endişelerini anlıyoruz"

Bu bölgenin ve Türkiye'nin sağladığı örtülü güvencenin kendi halkına yönelik katliamlarının hala hafızalarda olan Esed rejiminin insafına bırakılmasına rıza gösteremeyeceklerine işaret eden Erdoğan, her ne gerekçeyle olursa olsun İdlib'e yapılan veya yapılacak bir saldırının katliamla ve çok büyük bir insani dramla sonuçlanacağına dikkati çekti.

Erdoğan, bölgedeki 3,5 milyonu aşkın sivilin tamamının bundan etkileneceğini belirterek, on binlerce sivilin bombardımanlarda can verirken, gidecek başka yerleri kalmadığı için milyonlarcasının Türkiye sınırına dayanacağını dile getirdi.

Çoğunluğu Suriyeli 4,5 milyon sığınmacıyı topraklarında hala barındıran Türkiye'nin, mülteci ağırlama kapasitesini zaten doldurduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

"Rus ve İranlı dostlarımızın İdlib'deki bazı terörist oluşumlardan kaynaklanan güvenlik endişelerini elbette anlıyoruz. Bölgeye doğrudan komşu olmamız sebebiyle benzer kaygıları en az sizler kadar bizler de duyuyoruz. Ancak İdlib gibi her şeyin iç içe olduğu bir yerde, teröristlere karşı etkili mücadelede zaman ve sabır gerektiren farklı yöntemlere ihtiyaç var.

Türkiye olarak, biz bu konuda gereken çabayı gösterdik, daha fazlasını da göstermeye de hazırız. İdlib'in kan gölüne dönmesini asla istemiyoruz. Siz dostlarımızdan da bu çabalarımızda bize destek olmanızı bekliyoruz. İdlib'de ortak kaygılarımızı dikkate alan makul bir çıkış yolu bulmalıyız. Gerek Halep'in gerekse Hmeymim Hava Üssü'nün güvenliğine yönelik tehditlerin bertaraf edilebilmesine yönelik her türlü çabayı göstereceğiz."

- "Türkiye'nin hassasiyetinin doğru anlaşılmasını özellikle rica ediyorum"

Başkan Erdoğan, "Bu çerçevede, Rus dostlarımızın rahatsızlık duyduğu unsurları, Halep ve Hmeymim bölgesine yönelik saldırılara girişemeyecekleri yerlere çekmeyi deneyebiliriz. Böylece İdlib bölgesinde kritik yerlerin kontrolü sadece ılımlı muhalifler tarafından sağlanır hale gelecektir." dedi.

Meselenin Astana ruhuna uygun şekilde ve suhuletle çözmenin hedeflenmesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Zira bu konuda Astana'nın itibar ve güvenliğinin sınanacağı son fırsattır. İdlib'in akıbeti konusunda varacağımız anlayış, Suriye bağlamındaki iş birliğimizin geleceğini de şekillendirecektir. Türkiye'nin bu konudaki hassasiyetinin ve kararlılığının doğru anlaşılmasını sizlerden özellikle rica ediyorum.

Ülkemizin ve kardeşimiz olarak gördüğümüz Suriye halkının geleceğini bu derece yakından ilgilendiren bir konuda Türkiye'nin tavrı bellidir. Astana garantörlerinin Suriye'de yeni bir şiddet dalgası ve insani kriz yaşanmasına izin vermeyeceği mesajı, bu zirveden uluslar arası kamuoyuna verilmelidir."

- Soru-cevap

Başkan Erdoğan, ortak basın toplantısında bir basın mensubunun İdlib'de askeri bir operasyonun ardından ciddi bir göç dalgasının başlayabileceği ihtimalinin zirvede ele alınıp alınmadığına, garantör ülkelerin buna karşı tutumunun ne olacağına yönelik sorusunu yanıtladı.

Astana sürecinin üç garantör ülkesi olarak bir gayret ve çalışmanın içerisinde olduklarına işaret eden Erdoğan, bu kapsamda Soçi'de başlayan sürecin Ankara ve bugün de Tahran ile devam ettiğini söyledi.

Erdoğan, şu anda terör nedeniyle İdlib'den Türkiye'ye doğru bir yönelişin söz konusu olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:

"Genel itibarıyla baktığımızda malum Suriye'de en uzun sınıra biz sahibiz. Bu sınırda İdlib halkının kaçacağı yer neresi, Türkiye. Biz şu anda zaten 3,5 milyona ev sahipliği yapıyoruz. İdlib'in şu anda nüfusu 3,5 milyon. Böyle bir 3,5 milyona daha ev sahipliği yapmaya gücümüz de imkanlarımız da yetmez. Şu anda atacağımız adım, birlikte buradan olabilecek göçü engellemektir. Bunun için de terörle mücadelede başarılı olmamız lazım. Onun için bu toplantının özellikle silahların bırakılmasını sağlamaya yönelik buradan çıkan mesaj, artık terör gruplarına da çok kararlı bir duruşun ifadesidir. Bunu bizim başarmamız gerekiyor."

- "Zirvede de konuşulan bir konu oldu"

Söz konusu göç dalgasının durdurulmasının, Türkiye açısından önemini vurgulayan Erdoğan, Rakka olayını anımsattı. Ardından yaşanan Dara olayında da binlerce insanın öldüğünü aktaran Erdoğan, Türkiye'nin bu süreçte yüzlerce insanı alarak ihtiyaçlarını karşıladığını anımsattı.

Erdoğan, İdlib'de benzer bir durumla karşı karşıya kalınabileceğine dikkati çekerek şunları kaydetti:

"Bunu da aramızda ikili görüşmelerde ele aldığımız gibi zirvede de konuşulan bir konu oldu. Zaten açıklanacak olan 12 maddelik sonuç bildirgesinde de bunlar etraflıca ele alınmış durumda. Temennim odur ki bu süreci artık sona erdirmenin yollarını bulalım. Çünkü Suriye halkı bir an önce kendi anayasasını ve adil bir seçimi bekliyor ve bunu hep birlikte başarmamız lazım."

Zirvenin basın toplantısının ardından Erdoğan, Ruhani ve Putin salondan birlikte ayrıldı. Başkan Erdoğan'ın bu sırada elini Putin’in omzuna koymasıyla samimi anlar yaşandı.

Erdoğan, "Bizler İdlib'e odaklanırken ve dünya gözlerini buraya çevirmişken, Fırat'ın doğusunda arzu etmediğimiz gelişmeler yaşanıyor." diyerek, birtakım yabancı güçlerin bölgede DEAŞ ile mücadele bahanesiyle attığı adımların, bambaşka bir istikamete yöneldiğinin gizlenemez bir gerçek olduğunu belirtti.

DEAŞ tehdidi ve tehlikesi kalmamış olmasına rağmen Amerika'nın bölgede bir diğer terör örgütünü güçlendirmeye devam etmesinden fevkalade rahatsız olduklarını vurgulayan Erdoğan, "Amerika'nın 20 bine yakın tırı silah ve mühimmatıyla bölgeye göndermesi, 3 bine yakın kargo uçağını aynı şekilde bölgeye göndermesi bu terör örgütünün ne denli güçlendiğinin çok açık ifadesidir. Suriye rejiminin de göz yummasıyla, Fırat'ın doğusunda güçlenen terör örgütü sahadaki varlığını, yabancı güçlerin desteğiyle kalıcı hale getirmeye çalışıyor." diye konuştu.

Erdoğan, bu durumun sadece Türkiye'nin milli güvenliğini ilgilendirmekle kalmadığını aynı zamanda Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve geleceğine de tehdit oluşturduğunu kaydetti.

PYD-YPG dahil Suriye'den kaynaklanan terörün her türlüsüne ve Suriye'nin siyasi birliğiyle toprak bütünlüğüne kast eden bütün girişimlere ayrım yapmadan ortak tavır alınması gerektiğine işaret eden Başkan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ülkenin bir bölümünde sergilenen hassasiyetlerin diğer bölümünde gösterilmiyor olması hem Suriye halkının hem de uluslararası toplumun burada verilen mücadeleye bakışını olumsuz etkiliyor. Türkiye, özellikle Suriye'nin siyasi, coğrafi ve sosyal bütünlüğü gerçek anlamda sağlanana kadar bölgedeki varlığını korumakta kararlıdır. Ülkemizin bekasına tehdit oluşturan yapıların, hudutlarımızın hemen ötesinde cirit atmasına müsaade edemeyiz. Tehdidin kaynağına ve boyutuna göre gereken adımları atmayı sürdüreceğiz. Biz Suriye'de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına uygun kalıcı bir çözüm bulunmasından yanayız. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisiyle iş birliği halinde Anayasa Komitesi'nin oluşumunun tamamlanmasına, serbest adil seçimler yapılması için şartların bir an önce hazırlanmasına önem veriyoruz."

- "Birinci derecede Rusya Federasyonu'na büyük görev düşmektedir"

Erdoğan, Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşünün ve ülkenin yeniden inşasının ancak bu gelişmelerin ardından daha anlamlı bir şekilde ele alınmaya başlanabileceğine değindi.

Geri dönüş sürecinin gönüllülük esasına göre, uluslararası hukuka aykırı olarak ve Birleşmiş Milletlerle iş birliği halinde yürütülmesinin esas olması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Burada özellikle bir konuyu da gündeme getirmem gerekiyor. O da şudur; kimyasal silahların yasaklanması sözleşmesi 1915'te imzalanmış, 1997 kimyasal silahların yasaklanması örgütünün kurulması. Kimyasal silahlarla ilgili tavırlar koyuyoruz, doğrudur ve yerindedir. Fakat kimyasal silahlarla ölenlerin, öldürülenlerin sayısına baktığımız zaman orada bin, iki bin, üç bin, beş bin kişiyi görüyoruz. Ancak konvansiyonel silahlarla öldürülenlere baktığımız zaman orada on binler, yüz binler görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, konvansiyonel silahlarla öldürülenlere karşı tavır almakta gecikildiğini ama kimyasal silahlara karşı tavır konulduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Neticesi ölüm olduktan sonra kullanılan kimyasal olsa ne fark eder, konvansiyonel olsa ne fark eder. Buna karşı bizim bu yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da bu işi gündeme getirmek suretiyle yeniden bunu güncellemenin, ortaya koymanın kimyasal, konvansiyonel buna karşı bir ortak tavır takınmanın ki burada birinci derecede Rusya Federasyonu'na büyük görev düşmektedir, zira Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde de Rusya Federasyonu'nun yer alması böyle bir kararın alınmasının da bana göre neticesini çok daha açık ve net hale getirecektir. Bu zirveden çıkacak sonuçların, Suriyeli kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını ve Suriye'de barış ortamının tesisine katkıda bulunmasını temenni ediyorum. 12 maddelik bir sonuç bildirgesi var, bu bildirgeyle inanıyorum ki şu anda dünyanın da bugün Tahran bildirisi diyeceğiz. Tahran bildirisini herkes şu anda bekliyor ve bunun tesirini de inanıyorum ki göreceğiz."

Ruhani'ye gösterdiği misafirperverlikten dolayı şükranlarını sunan Başkan Erdoğan, "Bundan sonraki toplantıyı Rusya'da yapacağız. Rusya Federasyonu'ndaki yapılacak toplantıya da çok daha olumlu gelişmelerle gitmeyi temenni ediyorum." dedi.

Liderlerin konuşmaları sonrasında zirvenin müzakere bölümüne geçildi ve liderler söz aldı.

Burada Suriye'deki duruma ilişkin konuşan Erdoğan, sözlerine, "Benim şu anda üzerinde durmak istediğim İdlib'deki bombardımanların artık bir ateşkese şu anda adım atılmasında büyük fayda var." diyerek başladı.

Recep Tayyip Erdoğan, şu anda İdlib halkının ciddi manada bir korku içinde olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Sivil halkı kastediyorum. Burada böyle bir göç, iltica başladı. Bunların da tabii gidebildikleri yer sürekli olarak bizim sınırlara doğru şu anda geliyorlar. (İdlib) Burada bir ateşkesin sağlanması ve terör gruplarına karşı da alınabilecek tedbirleri, yine birlikte ilgili arkadaşlarımızın yapacakları çalışmalarla bunu yapalım.

Burada istihbarat örgütlerimizin müşterek çalışması önem arz ediyor. Savunmayla ilgili arkadaşlarımızın yapacakları çalışmalar önem arz ediyor. Bu konuda süratle bir adım atıp ateşkesin sağlanması çok önem arz ediyor."

- "Şu anda 45 kişilik bir liste belli"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Özellikle bugün burada bir ateşkes ilanı yapabilirsek inanıyorum ki bu zirvenin en önemli adımlarından birisi bu olacak ve sivilleri bu ciddi manada huzurlu kılacaktır, rahatlatacaktır." diye konuştu.

Erdoğan, "Bu konuyla ilgili bir adımın atılması ve böyle bir ilanın yapılması bu zirvenin de zaferi olacaktır diye düşünüyorum." ifadesini kullanarak, "Sayın Putin'in anayasa ile ilgili zaten bu adımlar atıldı, şu anda 45 kişilik bir liste belli. Bu anayasa ile ilgili çalışmalar da hız kazandığı takdirde Suriye'de artık halk genel itibarıyla beklentilerine doğru gidildiğini görmüş olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

- "3'üncü maddeye 'ateşkes maddesi' konulsun"

Bildirinin 3'üncü maddesine vurgu yapan Erdoğan, diplomatik olarak bu maddenin güzel olduğunu ancak burada "ateşkes" ifadesinin yer almasını istedi.

Recep Tayyip Erdoğan, "Burada 'ateşkes' ifadesi eğer yer alacak olursa bu yapılacak açıklamada çok daha isabetli olacaktır diye düşünüyorum. Yani 3'üncü maddeyi bu güçlendirir diye düşünüyorum. 3'üncü madde çok diplomatik ama buraya bir de 'ateşkes' ifadesi koyarsak bu işi çok daha güçlendirecektir, rahatlatacaktır." şeklinde konuştu.

Putin'in açıklamalarının ardından yeniden söz alan Başkan Erdoğan, İdlib'de tüm tarafların silahı bırakması gerektiğini tekrarlayarak, "Silahı bırakın ki buraya sulh gelsin. Bu çağrıyı zirveden yapmış olalım." diyerek konuşmasını tamamladı.