Televizyon programı hazırlayan bilim insanı Prof. Alice Roberts, "Ömrümde Stonehenge hakkında tanıklık ettiğim en heyecan verici arkeoloji çalışması" dedi.

Arkeologlar bazı malzemelerin daha önce başka bir yerde başka bir amaca hizmet etmiş olabileceğine dair kanıtlar ortaya çıkardıktan sonra, antik Stonehenge anıtının "gerçek kökenlerini" keşfetmiş olabileceklerini düşünüyor.

Uzmanlar, antik başyapıtın neden ve nasıl inşa edildiği hakkında daha fazla bilgi edinmek için uzun zamandır bölgede çalışıyor. Yapıda kullanılan volkanik mavi taşların bir kısmı Galler'deki menşe noktalarından alana 160 mil (yaklaşık 260 km) öteden getirilmiş.

Şimdi araştırmacılar daha küçük mavi taşların Galler'de bulunan Pembrokeshire'daki Preseli Tepeleri'nde daha da eski, uzun süredir kayıp bir anıtı oluşturduğuna dair işaretler ortaya çıkardı.

Stonehenge: The Lost Circle Revealed (Stonehenge: Kayıp Çember Ortaya Çıkarıldı) adlı BBC belgeselinin çekimleri sırasında Profesör Mike Parker Pearson'ın öncülük ettiği bir takım, taşların Galler'in batısındaki kıraç arazilerde bırakıldığına ilişkin izler işaretler keşfetti.

Televizyon programı hazırlayan bilim insanı Profesör Alice Roberts arkeologların "sürekli bununla uğraştığını" söyledi ve ekledi:

“Çok kötü zamanlar geçirdiler. Yaklaşık 10 yıldır bununla ilgili çalışıyorlar. Pek çok farklı yere baktılar ve hiçbir şey bulamadılar. Neredeyse vazgeçmenin eşiğindeydiler ve sonra Waun Mawn denen bu yere baktılar.”

Ancak sözkonusu alan daha önce "şüpheli ve önemsiz" olarak görülse de, artık mavi taşların Salisbury Ovası'na gelirken izlediği yola dair bir kanıt sağlayabilir.

Profesör Roberts "Buna rağmen yalnızca bir şey bulup bulamayacaklarını görmek için bir kazı yapmaya karar verdiler ve taş deliklerinden kalma kalıntılar buldular. Ve (kalıntılar) Stonehenge'deki dış daireyle tamamen aynı çaptaydı" diye anlatıyor.

Bulgu için "kesinlikle ömrümde Stonehenge hakkında tanıklık ettiğim en heyecan verici arkeoloji çalışması" diyen Roberts "Bu gerçekten inanılmaz bir şey, inanılmaz bir arkeoloji" ifadelerini kullandı.

Arkeologlar, Stonehenge taşlarının ne zaman ve nereden çıkarıldığını ve başta nerede durduklarını keşfetmek için 3 boyutlu tarama teknikleri, geleneksel saha arkeolojisi ve laboratuvar analizine başvurdu.

Ancak taşların nereden geldiği sorusunun yanıtlanmış olma ihtimali bulunsa bile İngiltere'ye neden taşındıkları hala gizemini koruyor.

Profesör Roberts şunları söyledi:

“Elbette bu taşların neden Batı Galler'den Salisbury Ovası'na getirilmiş olabileceğine dair sorular var… ama nihayetinde bu tarihöncesine ait ve bilmiyoruz. Tarihöncesinde sıklıkla bu sorularla karşı karşıya kalırız ama hiçbir yazılı kayıt olmadığı için bunlara asla cevap bulamayacağımızı düşünüyorum.”

DAHA ÖNCE ORTAYA ÇIKAN AYRINTILAR

-DNA sonuçlarına göre Stonehenge’i inşa eden İngilizler, Anadolulu çiftçilerin soyundan geliyor

Antik döneme ait iskelet kalıntıları, Doğu Akdeniz’den gelen göçmen dalgasının Britanya Adaları’ndaki avcı ve toplayıcı nüfusun yerini aldığını işaret ediyor.

Stonehenge’i inşa eden Britonların atalarının, bölgeye M.Ö. 4000 civarında günümüz Türkiye’sine yakın bir bölgeden göç ederek hızla yerel avcı ve toplayıcı halkın yerini alan çiftçiler olduğu belirlendi.

İngiltere’de tarımın kökenini araştıran bilim insanları, çeşitli çiftçilik teknikleri, çömlekçilik, yeni dini inanış ve kültürleri Avrupa’ya taşıyan Anadolulu göçmen dalgasının bu ülkenin tarımla tanışmasında büyük rol oynadığı sonucuna ulaştı.

Araştırma ekibi, M.Ö. 6000-4500 yıllarına ait, Neolitik dönemden 47 çiftçi iskeletiyle, M.Ö. 11600-6000 yıllarına ait, Mezolitik dönemde yaşadığı bilinen 6 avcı ve toplayıcı iskeletinin DNA yapılarını karşılaştırdı.

Yapılan DNA analizi, İngiltere’ye çok eski dönemde günümüz Türkiye’sinin Ege kıyılarından ulaşan toplulukların, avcı ve toplayıcı yerli halkın çoğunun yerini aldığını gösterdi.

Ulusal Tarih Müzesi doktora sonrası araştırmacılarından Dr. Tom Booth, çalışmayla ilgili şu açıklamalarda bulundu:

“Kayda değer değişiklikler olup olmadığını görmek için 6 bin yıl öncesi ve sonrasına ait insan kalıntılarının genetik kökenini inceledik. Bu kalıntıların bazıları Mezolitik, bazıları da Neolitik döneme kadar uzanıyordu. Neolitik döneme ait bu kültürlerin bölgeye ulaşmasıyla birlikte İngiliz nüfusunun soyunda büyük değişiklik yaşandığını görüyoruz. Avrupa kara parçasından gelen göçmen insanların, tarımın ve Neolitik kültürlerin gelişimini büyük ölçüde harekete geçirdiği izlenimi uyanıyor.”

Araştırmanın yazarları arasında yer alan, Ulusal Tarih Müzesi antik dönem DNA araştırmaları uzmanı Profesör Ian Barnes’sa, “Avrupalı çiftçi nüfusu, Ren Nehri-Tuna koridoru ve Akdeniz boyunca yayılırken, bir dereceye kadar yerli avcı ve toplayıcı halkla karışmıştı. Daha sonra İngiltere’de de böyle bir karışımın yaşandığını görme beklentisi içindeydik” dedi.

Yazarların konuyla ilgili açıklamasında ayrıca, “Diğer Avrupalı Neolitik toplulukların aksine, İngiltere’de Neolitik çağın hiçbir döneminde avcı ve toplayıcı soyun canlandığını göremedik” ifadeleri yer aldı.

Bulgulara rağmen DNA sonuçlarının resmin tamamını göstermediğini vurgulayan Dr. Booth, özellikle rakamsal açıdan bir kıyas yapıldığında İngiltere’deki yerel avcı ve toplayıcı topluluğun sayısının, bölgeye gelen Avrupalı çiftçilere nispeten az olduğunu kaydetti.

Dr. Booth, sözlerine şöyle devam etti:

“Şu ana dek yapabileceğimiz en iyi açıklamaya göre, Mezolitik dönem İngiltere’de avcı ve toplayıcı nüfus çok kalabalık değildi. Dolayısıyla yeni gelen çiftçi göçmenlerin, yerli halkla kaynaşması sürecinde zaten sayıca çok az olan bu topluluğun soy özellikleri kayboldu.”

University College London’dan (UCL) Profesör Mark Thomas, yazarları arasında yer aldığı çalışmayla ilgili bilgi verirken, “Tarıma geçiş, insan evriminde önemli teknolojik yeniliklerden birini işaret ediyor. Buna İngiltere’de ilk kez yaklaşık 6 bin yıl önce rastlandı. İnsanlar daha öncesinde avcılık, balıkçılık ve toplayıcılıkla hayatta kalıyordu” dedi.

Arkeologların 100 yıl kadar önce, tarıma İngiltere’ye karadan karaya göç eden topluluklar tarafından mı getirildiği, yoksa avcı ve toplayıcı yerel topluluk tarafından mı benimsenip uygulandığı sorusunu tartıştığını belirten Thomas, “Yaptığımız çalışma, tarımı bölgeye göçmen çiftçilerin getirdiğini ve bu topluluğun büyük ölçüde yerli avcı ve toplayıcı topluluğun yerini aldığını destekliyor” diye ekledi.

Araştırma ekibi çalışmayı, Somerset civarındaki Cheddar Gorge bölgesinde buldukları Mezolitik dönem kalıntılarına ait bir iskeletin kulak kemiğinden aldıkları DNA üzerinde gerçekleştirdi. “Cheddar Adamı” ismini verdikleri 9 bin yıldan daha yaşlı kalıntı, şu an İngiltere’de bilinen neredeyse tamamı bulunmuş en yaşlı iskelet.

Ulusal Tarih Müzesi eski dönemlere ait DNA araştırmaları üzerine uzman Dr. Selina Brace’e göre, Cheddar Adamı önemli bilimsel gelişmelere sebep olacak bilgiler sunmaya devam ediyor.

Araştırmanın başyazarı Brace, “Cheddar Adamı’nın iç kulak kemiğinden aldığımız DNA’nın iyi derecede korunmuş olduğunu görünce çok sevindik. Gough Mağarası’ndaki defin için uygun serin ve kuru havanın DNA’nın bugüne dek muhafaza edilmesinde önemli rol oynadığını söyleyebiliriz” diye konuştu.

Stonehenge’in M.Ö. 3000 civarında inşa edilmiş olması, İngilizlerin genetik kimliğinin büyük ölçüde, bölgeye 6 bin yıl önce ayak basmaya başlayan Akdenizli çiftçi göçmenlerin soyundan geldiğini gösteriyor.

Geçen yıl, bölgedeki Neolitik döneme ait yakılarak gömülmüş kalıntılardan bazılarının, yapıda kullanılan taşların çıkarıldığı ocakların da yer aldığı Batı Galler’den gelen insanlara ait olduğu ortaya çıkmıştı. Diğer kalıntılarsa Wilthsire bölgesinde yaşayan yerel topluluğa aitti.

(Independent)