21 Mart Çarşamba günü Hollanda’da yerel seçimler var. Siyasi Partiler seçmenlerine adaylarını tanıtmak, görüşlerini, politikalarını anlatmak için olağanüstü bir gayret sarfediyorlar. Hollanda  tabiyetinde olmayan yabancılar da, 1986 yılından itibaren yerel seçimlerde oy kullanabiliyorlar. Yabancılara seçme ve seçilme hakkı verildikten sonraki yıllarda, Türk adaylar arasında yarış ve enflasyon yaşanmıştı. Siyaseti pek sevmiştik. Tercihli oylarla listelerin sonunda bile olsak, ön sıralara geliyor ve belediye meçlislerine girebiliyorduk. Sonraki yıllarda hevesimizi aldık sanki. O ilk yıllardaki iştah pek kalmadı. Yine de Belediye Meclislerinde Türk kökenlilerin sayısı azımsanamayacak sayıdadır.

Belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını aldığımız 32 yılı geride bıraktık. Otuziki yıl süresince Hollanda'yı idare eden geleneksel partilerde tecrübeler edindik. Temsil de edildik. Bugün durum geçmişe göre biraz farklı. Bugün hem geleneksel partilerde Türk kökenli adaylar var, hem yeni yerel partilerde ve de kurucusu olduğumuz partilerde adaylar var. Her üç katogoride de Türkler Hollanda demokrasisine katkıda bulunmayı hedefliyorlar.

İlginçtir, yine, ilk yıllarda yani seksenlerin sonlarında olduğu gibi, siyasette bir heyecan var. Özellikle göçmenlerin yoğunlukta yaşadıkları şehirlerde her üç katogoride aday olanlar Hollanda siyasetini renklendiriyorlar. Tabiiki bu arada yeni ırkçı partilerin de giderek güçlendiğini burada ifade etmemiz gerekiyor.

Yerel seçimlere renk katan partilerden birisi de DENK Partisi. Hatırlanacağı üzere DENK Partisi geçen yıl yapılan milletvekil seçimlerinde üstün bir başarı sağladı ve üç vekille Hollanda Temsilciler Meclisinde yer aldı. DENK’in, örneğin Amsterdam’ın bazı semtlerinde öngörülemeyen yükselişini bir sonraki yoruma erteliyorum.
Şimdi, bir Hollandalı'nın DENK ile ilgili izlenimlerini sizinle paylaşmak istiyorum. 

Aline van de Watering, sosyolog ve kendi ifadesiyle bir feminist. DENK Partisi ile ilgili gözlemlerini Het PAROOL gazetesinde okuyucuyla paylaşmış. Aline bir çok Hollandalı gibi DENK Partisi hakkında önyargılıdır. Ancak ilk şoku, partinin Amsterdam İl Başkanlığında, listenin ikinci sırasında yer alan Ayşegül Kılıç’ın ‘Ben de senin kadar Hollandalıyım’ sözüyle yaşar. Türklerle ilişkisinin, arkadaşının saçını kestirdiği Türk berberiyle sınırlı olduğunu belirten Aline, Türklerle ilgili olumsuz algının, özellikle medyanın sunduğu tek yönlü enformasyonla oluşturulduğunu itiraf ediyor. Medyanın tarif ettiği Türk ise genelde; “Öfkeli Türk, terörist Türk, ölümüne Erdoğan’cı Türk, normal olmayan Hollandalı Türk şeklindedir”diyor Aline.

Bu duygu ve düşüncelerle DENK’e yaklaşan, ziyaret eden ve DENK’çileri, milletvekili Tunahan Kuzu’yu takip eden sosyolog Aline van de Watering, hem DENK ile hem de Türklerle ilgili görüşlerini değiştiriyor. Aline, soğuk bir gün, yanında çocuk arabası ve oğlu Johannes ile birlikte Amsterdam’daki kalabalık Albert Cuyp semt pazarına geliyor. DENK’in seçim kampanyasını izleyecek. Tunahan Kuzu ile karşılaşıyor ve tokalaşıp tanışıyorlar.
Çocuk arabasındaki oğlu Johannes, Tunahan ve Alina, tarihe not düşmek için hatıra foroğraf çektiriyorlar. Alina DENK’çilerle Albert Cuyp pazarını geziyor. Yürürken Tunahan’la seçim kampanyası, poliste işe girmek gibi konular hakkında konuşuyorlar. Konuşmalar sosyolog ve feminist Alina’yı etkilemiş, gelecekle ilgili olumlu düşüncelere sevketmiş. Tunahan, Türk misafirperverliğini göstermiş ve yürüyüş sonunda o soğukta insanın içini ısıtacak sıcak gözleme ısmarlamış.

Alina’nın son sözleri şöyle: “DENK Amsterdam’da olgunlaşıyor ve büyülüyor. Bu durum bana altmışlı yılları hatırlatıyor. Feminizmin ikinci dalga mücadelesini, savaşını.
Ama bu sefer polisle çatışmadan, BH’ları (sütyenleri) ateşe vermeden.”
Alina’nın bir de arzusu var. O da şu: “Umulur ki, politikadaki bu yeni gayretliler, 2018 seçimlerinde hepimizin olan Amsterdam’a yaptıkları katkılarla tarihe ‘devrimci idealistler’ olarak geçerler.”

Evet. Hollandalı bir sosyolog ve feminist’in DENK Partisi ile ilgili gözlemleri bu şekilde. Demekki, Hollanda demokrasisi