Saklamaya gerek yok. Ben dâhil kimi gazeteciler, yazarlar, pek çok entelektüel, siyasetçi ve hatta tüm bilgilerin aktığı iktidar mensupları ile iktidarın Başbakan’ı Tayyip Erdoğan bile Cemaat’e, Fethullah Gülen’e toz kondurmadık. Onlara sahip çıkıp koruduk.

Koruyup da ne yaptık aslında. Adamlar içten içe bizimle alay ediyorlardı mutlaka. Ama kamuoyunda ses veren insanların savunma kalkanı olmaları onlara önemli bir meşruiyet sağladı.

Kendi adıma konuşayım.

Şimdi sözü darbeci generallerin azgınca heveslerine, Cumhuriyet mitingleriyle paralel giden yargı darbelerine, meczup bir ruh hâliyle açılan kapatma davalarına, Anayasa Mahkemesi’nin yüz karası ve utanç vesikası kararlarına, askerî muhtıralara getirip “Ama sebepleri vardı” demeyeceğim.

Demeyeceğim ama açıkça söylemek gerekirse -şimdi itirafıma geliyorum- baştan beri Cemaatle ilgili ortaya konulan dosyalara, iddialara tümüyle inanmadığımı söylemem imkânsız. Bunlarda bal gibi gerçeklik payı olabileceğini seziyordum.

CEMAAT BİZİ KANDIRMADI AMA…

Peki, neden söylenenlerin, iddiaların doğru olduğuna dair şüpheleri dile getirmedim?

1- Çünkü doğru olabilecek şeyleri yanlış kişiler söylüyordu. Türkiye Cumhuriyeti tarihi bu türden manipülasyonlarla doluydu. Cemaat’in devleti ele geçirdiğini söyleyen kişi, darbe yapmaya hevesli faşist bir general, onun görüşlerine alkış tutan yazar, 28 Şubatçı, generallerden emir alarak manşet atan gazeteci ve yardakçıları olunca iş değişiyor.

2- Cemaat bizi yaptığıyla ilgili kandırmadı. Sadece GERÇEK GÜCÜNÜ, ASIL AMACINI gizledi. Ve nasıl yayılıcı saldırgan bir bitki gibi devletin tüm hücrelerine sinsice yerleştiğini, oradan beslendiğini, bir virüs gibi bürokratik mekanizmalara sirayet ettiğini… Bu bir başarıdır.

3- Bizler onların sadece yargıda ve emniyette Allah’tan kazara göreve gelmiş ve demokrasi mücadelesi veren birkaç polis, yargıç, savcı olduklarını sanıyorduk. Buna inandırmışlardı bizi. Takiyye lafını işitmiştik ama bu “iyi yürekli” insanların içlerinde birer canavar sakladıklarını, devleti ele geçirmek için uykuya yatırdıkları tüm haydutlarını seferber edecek derecede çılgın olduklarını aklımıza bile getirmemiştik.

Bunlar benim gerekçelerim. Başkalarını bilemem.

ERDOĞAN KİME GÜVENECEKTİ?

Gelelim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Onun konuşmalarında “kandırıldık” demesine. Malum cephe eleştiriyor:

“Nasıl olur da kandırılırsın, ülkenin başındasın ve devletin tüm birimlerinden bilgiler sana geliyordu!”

Evet, tam da öyle. Bilgiler Ona akıyordu.

Ama tam 40 yıl öncesinden başlayarak ağır ağır ülkenin her yanına sızan bir yapıdan akıyordu o bilgiler. Başbakan o bilgiler ışığında kararlar alıyordu.

Başka neye güvenecekti ki?

Çetin Doğan’a, Soner Yalçın’a, darbeci generallere, 28 Şubatçı Ertuğrul Özkök ve onun gibi yayın yönetmenlerine, onların patronlarına mı? Yani Aydın Doğan’a mı?
Güldürmeyin beni.

Bu işleyiş, Hakan Fidan’ın MİT müsteşarlığına atanmasıyla bozuldu. Çünkü devleti ele geçirme plânı sekteye uğrayacaktı.

Ondan sonrasını hepimiz izledik. Sonuçta bugüne gelmemizi Erdoğan’ın ve ekibinin dirayetine borçluyuz.

Ama sonuçta, sırf kendi darbe tezgâhlarını bozduğu için hedef aldıkları Cemaat ile ilgili söylediklerinde haklı çıkanlar bugün o doğrulara ihanet edip Cemaat ile kol kola, hükümet karşıtı pozisyonda birleştiler. Bunu artık “zamanında siz de onlarla kol kolaydınız” diye izah edemezler. Çünkü yapılan sadece ahlaksızlık değil, aynı zamanda aptallık da.

KASAPTAKİ ET VE CHP’YE BİÇİLEN ROL

Aslında bu yazının diğer sebebi CHP’lilerin Cemaat aşkına çoktan sattığı Ergenekon davası tutuklularından Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un paralel yapıyla ilgili açıklamaları.
2002-2004 arasında Jandarma Teknik İstihbarat Daire Başkanlığı yapan Atilla Uğur bakın ne diyor:

“Çetenin küresel bir güç olduğunu, adam öldürmek dâhil her imkâna sahip olduğunu, inanılmaz gelir elde ettiğini tespit ettik. Sezer, dosyanın Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu'na verilmesini söyledi. Özkök'ün ilk tepkisi 'Ne uğraşıyorsunuz bu işlerle. Bunlar Müslüman adamlar' oldu. Sumen altı adildi. O zaman bu işin üzerine gidilseydi, bugün Türkiye üzerinde oynanan oyunların yüzde 90'ı engellenebilirdi."

Atilla Uğur konuşmasında çok önemli bir meseleye daha işaret ediyor:
“Şimdi bunların tek amaçları var. CHP iktidarı. Cumhuriyeti kuran partiye Cumhuriyeti yıktıracaklar.”

Hilmi Özkök bu iddialar üzerine bakalım “kasaptaki ete soğan doğramam” diyebilecek mi?

(Türkiye'den)