Bazı yaşanmışlıklar ihtiyaçtan ikinci el dükkândan alınmış büyük beden mont gibi insan hayatında. Hani olur ya hava yaz sanırsınız da tiril tiril sokağa atarsınız kendinizi, sonra birden ayaz çıkar, bulduğunuz ilk montu alıverirsiniz. Siz sadece üşüyorsunuzdur ve o an gözünüze ucuz geldiği için ikinci elde olsa alırsınız. Fakat işte eşyanın ruhu, montunda kendi yaşanmışlıkları vardır. Eğreti, ağır durur üzerinizde, bir türlü iyi hissedemezsiniz içinde. Çok güzeldir şekli, rengi, dokusu ama işte anlaşamazsınız o görüntüyle.

Bazen bu hislerle kalakalır insan etrafındaki insanlara bakarak. Bir türlü uyuşamaz kendine ait hissedemez ortamı. Ortamın içindeki ağır yaşanmışlık yükünü taşıyamaz. Her birinin hikâyesi bir beden büyük gelir ruhuna. Yerini beğenmemiş çiçekler gibi olur kapatır kendini, sus pus izler etrafı.

Bir Kızılderili hikâyesini hatırlatır böyle zamanlar...

’Meksika’da İnka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyulurlar. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılarlar. Aynı hızla, tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturur ve böylece beklemeye başlarlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremez. Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyulurlar ve sonunda tepenin üstündeki görkemli İnka tapınaklarına gelirler. Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere sorar; ’Hiç anlayamadım, niye yolun ortasında oturup saatlerce yok yere bekledik?‘ Yaşlı rehberin cevabı o kadar anlamlı ki;’Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik.’’

Bazen neden etrafla uyum içinde olamadığımızı sorgularız ‘neden her şey olduğundan büyük görünür gözümüze?’ diye üzülürüz. Kendimizde suç ararız etrafıyla uyuşamayan biz olduğumuz için. Büyük beden mont gibi fazla gelir her şey… Böyle anlarda tüm ihtiyacımız kendimizi olanların dışında tutup sakince beklemektir. Uyuşamayan biz değilizdir yaşanmışlıklardır. Yol alırken sindiremediklerimizdir. Biz giderken arkada kalan ruhumuzu almadan yola devam edersek, bir süre sonra herkesin imrendiği şeyleri yaşayıp mutlu olamayan insanlara dönüşürüz. Üzerine olmamış ilişkiler, eşyalar ve samimiyetsiz samimiyetler içinde yalnız ve ruhsuz kalakalırız.

Doğal olmasını istediği her şeyi beklemeli insan yakalamaya çalışmak koşmak yerine ardından. Güzel şeylerin özüdür bir miktar zaman. Hoş bir parçanın farkına varmak için es veririz. Bir hamurun ekmeğe dönüşmesi için mayalanma süresine bekleriz. Toprakları her yıl süremeyiz, arada nadasa ihtiyacı vardır . İnsanın da yaşadıklarını, başına gelenleri, verdiği emeğin sonucunu alması için ya da her şeyin ötesinde sadece nefes almak için durmaya ihtiyacı vardır. Durmak bazen var olduğunun farkına varmaktır.

Herkesin ruhuyla buluştuğu bir hafta olması dileğiyle...