Bugünlerde Ülkenin ekonomik durumu malum… Öğrencilerim;

  •  “Hocam nasıl olacak,  her şey yeniden düzelebilecek mi sizce?” diye arada soruyor:

Onlara şu cevabı veriyorum:

  • “Başkasından çözüm beklemeyi bırakın… Önce kendinizi yoklayın… Kimsenin elinde sihirli değnek yok…  Tek başıma ben düzeltirim, kimseye ihtiyacım yok  diyene de inanmayın…  Çözüm sadece sizin elinizde… Yolunda gitmeyen işleri tekrar yoluna koymak için,  herkesin kendi üzerine düşeni yapması gerekiyor… Aklı başında her bireyin kendi sorumluluklarını hatırlaması ve rotasını tekrar bu yöne çevirmesi lazım…”

Ekonomi de, diğer her şey gibi bir sistem içinde çalışır… Girdileri, kaynakları vardır… Bunları ihtiyaçlarınıza göre işlemeniz gerekir…  Elde ettiğiniz çıktıların ihtiyaçtan arta kalan önemli bir kısmını, sisteme tekrar kaynak olarak vermeniz, çok önemlidir… Aksi halde sistem döngüsü durur ve çöker!...

Şu anda ekonomik sistemimizin kaynaklarında önemli bir azalma var… Kaynak yetersizliğinden ötürü ihtiyaçlarımız kadar üretim yapamıyor ve yeterli çıktıyı elde edemiyoruz…

Bu da bizi ekonomik olarak dış ülkelere bağımlı hale getiriyor…

Enerji, sanayi, teknoloji, tarım, hayvancılık ve hizmet sektörleri başta olmak üzere ekonomik sistemimize girdi sağlayan kaynaklarımızı bir an önce artırmak zorundayız… Yani üretmek…

Çalışmayı, üretmeyi terk edip, kuş yavrusu gibi ağzımıza lokma bırakılmasını beklemek çözüm değildir…

İhtiyacımız olan her ne ise, bulabildiğimiz kadar, üretebildiğimiz kadar kendimiz temin etmeliyiz…

Ekonominin tabii kurallarını inkar etmek,  bizi bir sonuca götürmez!...

Asırlık tecrübelerle kazanılmış bilgileri dikkate almayıp; hiçbir yerde uygulamasına rastlamadığımız prosedürlerden çözüm beklemek vakit kaybettiriyor…

Neticede yara daha da derinleşiyor…

Birilerinden bağış, yardım ve nema alarak değil; çalışarak ve üreterek geçinmeyi yeniden öğrenmek zorundayız…

Ardıç ağacının hikayesini bilir misiniz?

Aynı isimde bir kuş da vardır.

Bu iki farklı canlı türü, varlıklarını ve türlerinin devamını birbirlerine borçludurlar…

Ardıç ağacı, dağların zirvelerinde yaşar… Soğuk, kar, fırtına ve rüzgarın en şiddetli olduğu yerlerde bulunur…

O kadar dikenlidir ki, dallarına ardıç kuşundan başka bir canlı konamaz…

Yalnızca o barınabilir üzerinde…

Birbirleri için yaratılmış bu iki canlı, kendileri için belirlenmiş sistemin dışına çıkamazlar…

Ağaç çoğalmak ister, kuş da beslenmek!...

Ardıç ağacının tohumları sert kabukludur. Dibe düştüğünde sertleşmiş toprağın içine giremez. Girse bile, o sert ve kalın kabuklarını kırıp, özünü toprağa vermesi mümkün değildir… Ayrıca ağacın gölgesinin engellemesiyle yeterli güneş ışığı da alamaz…

Neticede bu durumda ağacın çoğalması mümkün olmaz…

Yüce Yaradan, o tohum kabuklarının üzerine, ardıç kuşunun genetik olarak ihtiyaç duyduğu ve onun damak tadına çok uygun lezzetli bir besin maddesi koymuştur!...

Bu nedenle ardıç kuşu tohumları afiyetle yer ve kabuklarını sindirim enzimleriyle kolayca kırar…

Gittiği her yere de tohum özlerini taşır…

Böylece biz, ardıç kuşunun uçtuğu her yerde ardıç ağaçları görürüz…

Ağaç, neslini bu şekilde devam ettirirken, ardıç kuşu da yaşam coğrafyasını en çok ihtiyacı olan besinle epeyce zenginleştirmiş olur…

Bu varoluş mücadelesinde ağaç ve kuş birbirlerinden vazgeçmezler…

Ancak, köylerin hızla boşaltılıp nüfusun plansızca şehirlere taşınmasıyla, kent merkezlerinde oluşan açık çöplükler, maalesef ardıç kuşunun da dengesini bozmuş!...

Ardıç kuşu artık bu devasa çöplük dururken, ardıç ağacı aramıyor… İşin kolayına kaçıp, çöpten besleniyor şimdi!.. Kilometrelerce gezmesi, yorulması, çabalaması gerekmiyor…

Çağlar boyu süregelen sistem bu şekilde çökünce; ardıç ağaçları da gözümüzün önünden bir bir kayboluyor… 

Ve ardıç kuşlarının genetiği bozuluyor… Tabiat bir darbe daha yiyor!...

Zahmet çekmek yerine, kolay yaşamanın yolunu tercih eden insanlar gibi… Çalışmadan, üretmeden, alın teri dökmeden geçimini sağlayan  o insanlar…

Kolay yaşam, sadece sistemi çökertmekle kalmıyor…  Beraberinde duyguları, değerleri ve ilişkileri de öldürüyor…

Ardıç kuşunun sistemini bozan çöpler gibi, sistemimizi bozan; bizi çalışmaktan, üretmekten alıkoyan tüm çöplüklerden uzaklaşmamız ve  asıl kaynaklarımıza geri dönmemiz lazım…

Allah aşkına söyleyin:

Kuş sesine hasret kalan; bir yandan tohumlarına, bir yandan da yalnızlığına ağlayan ardıç ağacından bir farkımız var mı bugün?…