BAŞBAKAN Erdoğan BDP’li bazı vekillerin dokunulmazlığını kaldırmaktan bahsediyor. BDP’nin kapatılması için dava açılacak gibi bir hava da var ülkede.

Böyle bir gelişme kesinlikle yanlış olur.

BDP’nin PKK uzantısı bir parti olduğu apaçık ortadadır. AİHM içtihatlarına göre, bırakın terörü desteklemeyi, “terörü kınamaktan sakınmak” bile parti kapatma sebebidir, bunu yapan siyasilere “seçilme yasağı” konulması da evrensel hukuka uygundur! (30.06.2009 gün ve 25817/04 Sayılı Herri Batasuna/İspanya kararı)

Fakat bu, “hukukun emri” değildir, “hukukun tanıdığı bir imkân”dır.

Yapıp yapmamaya, siyasi açıdan bakarak karar verilir. Nitekim İngiltere IRA’nın partisi Sinn Fein’i kapatmadı.

Biz de 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp hapse atılmalarının terörü körüklemekten başka bir şeye yaramadığını unutmamalıyız!

PKK özgür bireyden korkuyor

Sorun sadece terör sorunu değildir. Ortada 2.5 milyon oy alan bir etnik milliyetçilik hareketi vardır. Böyle bir tabana dayandığı içindir ki, Sayın İlker Başbuğ’un belirttiği gibi, otuz yılda, otuz bin militanı “Etkisiz hale getirilmiş” ama “Dağa çıkmalar önlenememiştir!”

PKK belgelerinde açıkça “fedai” deyimi kullanılmaktadır. PKK militanları demokrasi yollarının geçersiz olduğu fikriyle şartlandırılmaktadır. “Örgütten kopuşlara yol açan liberal eğilimler”in “hainlik” olduğu söylenmektedir! Bu özgürlükçü eğilimlere karşı, kişiyi robotlaştıran “örgütsel disiplin, komünal yaşam, devrimci halk savaşı” gibi totaliter bağnazlık mekanizmalarıyla “fedai” yetiştirilmektedir. Bolşevizmde de böyleydi.

Terörle mücadele; bu totaliter şartlandırmaya karşı, parlamenter metotların, demokratik usullerin yükseltilmesini gerektirir.

Parti kapatmak ve meclisten vekil alıp hapse koymak PKK’nın ekmeğine yağ sürer, dün olduğu gibi bugün de!

İstedikleri de bu zaten!

Tecrübelerden dersler

Daha önce de belirtmiştim, muhafazakâr bir tarihçimizin yazdıklarına Başbakan’ın ve danışmanlarının dikkatini tekrar çekmek isterim: 1910 yılında Hıristiyan Arnavutlar ayaklanma başlatmıştı. İttihatçılar “sopalı seçimler”de Arnavut milliyetçilerinin meclise girmesini engelleyince Müslüman Arnavutların da katılmasıyla ayaklanma bütün Arnavutluk’a yayılmıştı! (Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, cilt 5,. sf. 298-300)

IRA’yı silah bırakmaya ikna eden Tony Blair’in anıları da çok öğreticidir. İşçi Partisi lideri Blair, hiçbir komplekse kapılmadan, muhafazakâr Başbakan John Major zamanında IRA ile başlatılmış olan gizli görüşmeleri kendisinin de anamuhalefet lideri iken desteklediğini anlatır. Blair, IRA terörünün dayandığı ayrılıkçı İrlanda milliyetçiliğine karşı onu besleyecek çatışmacı bir dil yerine, silahlı bağnazlığın bölgede geri kalmışlığa yol açtığını, halbuki parlamenter yolların açık olduğunu anlatan bir dil geliştirdiğini de önemle belirtir.

Otuz yıllık tecrübe

İktidarla muhalefet arasında böyle barışık bir siyasi kültürün olması son derece önemlidir. Onun için sürekli olarak AKP ile CHP ilişkilerinin çatışmacı değil, “normal rekabetçi” olması gerektiğini savunuyorum.

Terörle mücadelenin, terör tabanını büsbütün militanlaştıracak bir dille değil, aslında o tabanı ‘düşünmeye’ sevk edecek, demokratik metotları tercih etmeye yöneltecek bir dille yapılması hayati derecede önemlidir.

Parti kapatmayı, vekil hapsetmeyi gündemimizden çıkarmalıyız.

Kendi otuz yıllık tecrübemiz de bize bunu öğretmiş olmalıdır.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)