Aziz Yıldırım, Ali Koç’a kırgın mı?..



Fakat son anda “ailevi nedenlerle” yönetim kurulundaki görevinden affını isteyen Ali Koç hakkında acaba bir kırgınlığı var mı Aziz Yıldırım’ın?..

Ali Koç açıklama yapmadan önce Aziz Yıldırım’a söyledi mi yönetim kurulunda görev alamayacağını acaba?..

Cumartesi-Pazar günkü kongre öncesi, en son Perşembe günü görüşüyorlar Aziz Yıldırım ile Ali Koç...

Bu görüşmede Ali Koç bir şey söylemiyor Başkanı’na...

Son dakikada galebe çalıyor ailenin baskısı...



Ben Ali Koç üzerindeki baskının neler olduğunu, neler olabileceğini hissediyor, tahmin ediyorum...

Dün Aziz Yıldırım’a yakın bir çevrede söylediğim gibi “bu durumu anlıyorum da...”

Ancak ortada bir gerçek var ki, Aziz Yıldırım’ın eski yönetiminden 4-5 kişi görevden ayrılmış durumda...

Aziz Yıldırım’ın bu durumdan bir parça gönlünün kırgın olduğunu sanıyorum...

Fakat elbette sorarsanız bir şey söylemeyecek Aziz Yıldırım...

Ali Koç da çalışacak Fenerbahçe için...

Biraz içerden, biraz dışardan...

Öyle bir durum mevz-u bahis işte...

Daha derinlere inmeden bu kadar yazmak yeterli bugünlerde ...



ZUHAL OLCAY, AŞKIN NUR YENGİ; KADININ ÇALINAN HAYATLARI...

Aşağıdaki satırları, Şubat 2006’da Zuhal Olcay için yazmıştım...

Üzerinden 6.5 yıl geçtikten sonra, aynı satırları yeniden yazıyorum...

Bu kez Aşkın Nur Yengi için...

Sonra bir iki satır daha yazacağım...

Herkes için, hepimiz için...

Önce Şubat 2006’daki Zuhal Olcay yazısından bir bölüm;



“Zuhal Olcay (Aşkın Nur Yengi) hayatının kırılma noktasını yaşamıştır...

Artık erkeklerle ilgili yorgun bir kadına dönüşmüştür...

Hevesi bitmiştir...

Yeni heyecanlar arayacak takati kalmamıştır...

Yeni bir erkekle beraber olsa da, yeni bir erkekte yenilik aramaktan vazgeçmiştir...

Aşkı değil, sevgiyi arama zamanının geldiğine hükmetmiştir...

Müthiş orgazmları değil, pazar günlerinin piknik keyfini tercih eder duruma düşmüştür...

Bir erkeğin başını döndürmesini değil, başını okşamasını arar hale gelmiştir...

Aşk defterini kapatmıştır...

Aşık olunan erkeklerin, hayatını çalıp götürdüğüne hükmetmiştir...

Evliliğin ve arada deredeki sevgililerinden kendine kala kala, tüketilmiş bir kadınlık kaldığını düşünmüştür...

Hiçbir erkeğin, hiçbir intikama değmeyeceğini söylerken, yaralıdır...

Hiçbir erkeğin hiçbir intikama değmeyeceğini söylerken, kızgın ve öfkelidir...

Hayatının çalındığını düşünmektedir...

Hayatının hesabını soramadığına içerlemektedir...



İntikam almayı düşünecek kadar kendini pespaye etmeyecektir...

İçine gömdüğünü sanırken, onun acısını artık hayattan çıkartacaktır...

Bir hatta birkaç erkek tarafından yorgun bir kadına dönüştürüldüğü için hayata yorgun bakacaktır...

Yeni ilişkilerinde o izleri taşıyacaktır...

Yüreğindeki kıpırtı azalacak, beynindeki eleştiri dozajı artacaktır...

Hiçbir şeyi kolay beğenmeyecektir...

Beğenmediklerini beğenmediklerine söyleyecektir...

Beğenmediklerini beğenmediklerine söyledikçe, çevresindeki halka daralmaya başlayacaktır...

Kimse beğenilmediğini duymak istemeyecek, yeni erkeklerle ilişkiler zedelenecektir.

Hayatını çalan erkeklere duyduğu öfke, hayatının çalındığı düşüncesini, fikr-i sabit haline getirecek, çalınan hayatın üzerine yeni hayat bir türlü bir başkasıyla kolay kurulamayacaktır...

Eski, yeniyi etkileyecektir...

Yeniyi eskileştirecektir...



Kadın hayatlarının kırılma noktası Zuhal Olcay’ın (Şimdi Aşkın Nur Yengi’yi de katabiliriz) yaşadığı olaydır...

Kadın hayatlarındaki bu kırılma erkek hayatlarında görülmez... (Erkek hayatlarında da görülen kırılmalar vardır ve sanıyorum Haluk Bilginer’de bu sefer bu kırılma yaşanacak)

...

Kadın, tabiatın kendisine önceleri cömert, sonraları cimri davrandığını bildiğinden, çalınan hayatların üstesinden kolay gelemez...

Kadının en büyük korkusu çalınmış hayat korkusudur...

Hayattan korktukça, çalınan hayatlar çoklaşır...

Haluk Bilginer, Aşkın Nur Yengi’yle fotoğraflara ilk kez gülümserken, (Zühal Olcay’dan) kaybettikleri bebeğin acısını içinde hissettiklerini söylemiş...

Bu acı geçecektir...

Yeni gelecek muhtemel bebek, onlara taze bir başlangıç verecektir...

Erkek hayatı henüz çalınmadığından, tazelikler ve gülümsemeler sürecektir Haluk Bey’de...

Ağır konuştu demiş gazeteler, Zuhal Olcay için hemen yandaki resimde:

‘İntikam almaya değecek bir erkek olduğuna inanmıyorum...’

Kadın hayatlarının kırılma noktası, hayatlarının çalındığına inandıkları andır...”



6.5 yıl önce Aşkın Nur Yengi ilişkisi ortaya çıktığında Zuhal Olcay-Haluk Bilginer ilişkisi için yazdığım satırlardı bunlar...

Hayat o günden bu yana, bana da bir sürü başka şey yaşattı...

Artık kadın hayatlarının kırılma noktaları kadar, erkek hayatlarının da kırılma noktaları olduğuna inanıyorum...

Onun için bu kez Haluk Bilginer’in bu kırılmadan pek salim çıkacağını sanmıyorum...

Yeni ve taze bir ilişkiyi Aşkın Nur Yengi’yle yaşadığı kadar rahat ve hafif yaşayamayacak sanırım...

Aşkın Nur Yengi’ye gelince...

Şimdi ağır konuşma sırası ondadır...

Şöyle dediği söyleniyor gazetecilere;

“Beni nasıl bulduysanız şimdikini de bulun...”

Daha fazla bir şeyler konuşur mu bilmiyorum...

Fakat birileriyle daha fazla bir şeyler mutlaka yaşayacaktır...

Reaksiyon, aksiyon sonrası gelen bir güçlü bir eylem biçimidir...

Bazen “hükümsüz” ilişkilere gebe bırakır kadını...

Çokça “derin bir hüsran” da gelir arkasından...

Sonra unutarak arınılır “o pişmanlıktan...”

Ancak şimdi onu düşünme zamanı değil...

Aksiyon gelmektedir...

Ya da daha doğru bir anlatımla “reaksiyon...”



GÜNÜN SÖZÜ...

AŞK...

“Sevdalanmanın nasıl bir şey olduğunu hemen herkes bilir...

O mutluluğu!..

O azabı!..

O uykusuz geçen geceleri ve huzursuz günleri...

Coşku ve endişe dolu derste veya işte hayal kurarsınız...

Mantonuzu unutursunuz, araba kullanırken sapacağınız yeri geçersiniz...

Telefon başında oturup bekler, ne söyleyeceğinizi planlarsınız...

Bir saplantının pençesindesinizdir...

Onunla bundan sonraki buluşmanızı iple çekersiniz...

Sonra buluşursunuz, onun en küçük hareketi soluğunuzu keser...

Onun gülüşü başınızı döndürür...

Aptalca riskler göze alır, aptalca şeyler söyler, fazla gürültülü güler, karanlık sırlar açıklar, bütün gece konuşur, şafak sökerken yürüyüşe çıkar, sık sık kucaklar ve öpersiniz...

Bu arada mutluluktan sarhoş olarak ateşin pençesinde soluk soluğa yuvarlanırken bütün dünyayı unutursunuz...”

Helen Fisher (Antropolog)...