Benzer şeyleri birbirinden ayırmaya ‘ayrım’ diyoruz.

Ayrım; başkalığı, farkı göstermektir. Ayrım, tanıtmaktır.

Bu bakımdan ayrım yapmak yanlış değildir.

Ancak bu ayrımlar ayrımcılığa götürüyorsa işte o yanlıştır.

Türk ve Müslüman tanımı doğru bir tanımdır.

Ancak siz bunu  İslamofobiye götürseniz bu ayrımcılıktır.

Çünkü ayrımcılık; bir grubu, bir nesneyi diğerlerinden üstün görmektir.

Bu arada diğerlerini de ötekileştirip dışlamaktır.

Örneğin söz konusu insan ise burada çok dikkat etmek gerekiyor.

Çünkü insanlar arasında yapılan ayrım çok kolayca ayrımcılığa davetiye çıkartabiliyor.

Negatif ayrımlar da giderek önyargı ve peşin hüküme dönüşebiliyor.

Böylece ayrımcılığa davetiye çıkartılıyor. Şu haberi birlikte okuyalım:

“Hollanda’nın Nijmegen’deki Radboud Üniversitesi tarafından yapılan bir

araştırmada, Hollandalı öğretmenlerin, özellikle göçmen çocukları hakkındaki

beklenti ve peşin hükümleri, bu çocukların zayıf ve yetersiz yetişmelerine neden oluyor. (1).”

Bu deme ki yerli-yabancı ayrımı, biz göçmenler için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.

Bu ayrım özellikle eğitim ve işpazarında kendini çok acı bir şekilde hissettiriyor.

Ve sonuç ayrımcılğa kadar gidiyor.

Başbakan Mark Rutte’nin Sözleri

Hollanda Başbakanı Mark Rutte ayrımcılık konusunda şöyle diyor:

“Hollanda ne yazık ki ayrımcılık çok görülmektedir. İş başvurusunda bulunan Muhammed ile Jan’a farklı muamele yapılıyor. Bu konu hakkında çok düşündüm. Fakat bir çözüm bulamadım. Mantığa aykırı (paradox)  görülse de çözüm Muhammed’de görülmektedir. Hollandalılara ‘lütfen ayrımcılık yapmayın’ diyebilirim. İnsanları karekterlerine ve bilgilerine göre değerlendirin. Ama eğer yine de ayrımcılık yapılıyorsa Muhammed kendi geleceği için mücadeleye devam etmelidir.” (2)

Bu sözlerin bir açıklamaya ihtiyacı var mı?

Hollanda Anayasasının birinci maddesi her türlü ayrımcılığı yasaklıyor.

Ama buna rağmen ayrımcılık devam ediyor.

Bize düşen görev, gençlerimizi Başbakan Rutte’nin de dediği gibi kendi gleceklerini kendilerini kurmaya yönlendirmek olmalıdır.

Kısaca;  Hasanlar, Ahmetler, Ayşeler, Muhammedler kendi gelecekleri için mücadele etmelidirler.

Parlak geleceğimizin anahtarı eğitimdir. Eğitimin de sonucu ve başarısı diplomadır. Ayrım ve ayrımcılıkların üstesinden gelecek en güçlü silah üniversite diplomasıdır.

Hollanda’daki öğretmenliğim yıllarımda öğrencilerime sürekli söylediğim bir sözüm vardı. Tam da Başbakan’ın sözünü teyit eden bir söz.

Bir işe başvuruda,  Hans’ın bir, ama Hasan’ın üç tane yüksekokul diploması varsa işveren, elbette ki Hasan’ı tercih edecektir.

Kaldı ki içinde yaşadığımız ‘Bilgi Çağı’nın da gençlerden istediği budur: Diploma, diploma ve yine diplomadır.

Sonuç olarak, insanlar arasında ayrım yaparken ayrımcılığa ve negatif önyargılara götürecek tesbitlerden uzak durmak gerekiyor. Yapılan bu ayrımlar bizi daha çok çalışmaya ve mücadeleye sevk etmelidir. Çünkü hepimizin de bildiği gibi çalışan kazanır. Negatif ayrım ve algılara, ayrımcılığa verilecek en güzel cevap üniversite diplomalı gençlik yetiştirmektir.

Çünkü toplum giderek diplomalı-diplomasız ayrımına doğru gidiyor. Umudumuz bunun da ayrımcılığa dönüşmemesidir.