Göç ve mülteci sorunları, Avrupa gündeminin vazgeçilmez konusu olmaya devam ediyor. Bir tarafta Başkan Trump’ın göçmen ailelerin çocuklarını ayırıp toplama kamplarına yerleştirme fikri ve diğer tarafta da Akdeniz sularında, İtalya ve Malta tarafından kabul edilmeyip İspanya’nın kabul ettiği Aquarius mülteci gemisi, son bir haftanın en önemli gelişmeleriydi.

Göç ve mülteci meselesi, Avrupa’da geçmişte yaşanan Avro krizi kadar derinleşti. Birlik üyesi ülkelerin farklı düşünmeleri, ülkelerin iç siyasetindeki gelişmeler (İtalya, Almanya, Avusturya) göç meselesinde birlikte çalışmayı baltalama sebebi olarak görülüyor.

Geçtiğimiz Pazar günü Avrupa liderleri Brüksel’de göç ve mülteci politikaları için toplandılar. Toplantıdan beklenilen çözüm çıkmadı. İtalya göçmen ve mülteci meselesinde 10 maddelik bir liste sundu. Bu maddelerden en önemlisi ‘İtalya’ya ayak basan, Avrupa’ya ayak basmıştır’ maddesiydi. Almanya Şansölyesi Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı  Macron, göçmen ve mülteci meselesinde, Avrupa Birliği ülkelerinin birlikte çalışmasının zorluğuna dikkat çektiler. Zira, pazar günü yapılan toplantıya bazı üye ülkeler (Macaristan, Polonya) katılmadı. Dolayısiyle, ülkelerin ikili ve üçlü olarak birlikte çalışmaları öne sürüldü.

Ancak, göç ve mülteciler sorunu gündemden hiç düşmüyor. En son dile getirilen teklif, mültecileri Avrupa sınırları dışında kurulacak kamplar ve yerleşimlerde turmak ve bu ülkelere yardım etmek şeklinde. Hatırlanacağı gibi, bu alanda Tusk Planı, Macron-Sanchez Planı, Dublin Sözleşmesi, Danimarka-Avrusturya Planı,  Türkiye-AB mülteci anlaşması gibi anlaşmalar geliştirilmişti. Gerçi Türkiye ile yapılan anlaşmanın nasıl yürüdüğü veya yürümediği de ayrı bir konu.

28 Haziran’da, 28 ülke liderleri tekrar toplanıyor. En önemli gündem maddesi, göç ve mülteci paketi . İtalya-Fransa ve Almanya anlaşmazlığı bir tarafta, Doğu Avrupa ülkeleri ile diğer Birlik üyesi ülkeler arasındaki görüş farklılıkları diğer tarafta. 2015yılında da aynı konuda Avrupa Birligi bir bölünme ve sorun yaşamıştı. Macaristan ve Slovakya, diğer üye ülkelerden farklı tavır ortaya koymuşlardı.

Çok farklı gruplarda da olsa, mülteciler ve göçmenlerin hakları, hukuki statüleri, uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş olmasına rağmen, geçen hafta Akdeniz suları üzerinde yaşananlar nasıl açıklanabilir. İçinde 629 mülteci taşıyan ve acil durumda olan gemiyi kıyısına kabul etmeyen İtalya, ulluslararası hukuku ihlal etmedi mi? Gerçi olaya Fransa Cumhurbaşkanı Macron müdahale ederek, İtalya’nın yaptığını “utanmaz ve sorumsuz” olarak nitelendirmişti. Su üstünde kalan mültecileri İspanya kabul etmeseydi ne olacaktı peki?

Avrupa liderleri 28 Haziran’da, Avrupa sınırlarının dışında büyük mülteci ve göçmen kapmlarının kurulmasını ele alacak. Kampların kurulacağı ülkeler arasında Tunus, Mısır geçiyor. Uluslararası hukuka göre bu tür kamplar, ülkeler onay verdikleri halde kurulabiliyor. Ancak bu ülkeler zaten kendi sorunlarıyla uğraşıyorlar. Demokrasi sorunları var. Üstüne üstlük bir de mülteci ve göçmen kamplarını kabul ederler mi?

Oysa, Avrupalı liderler, ya da bilim insanları özellikle, ‘Gemiler dolusu mülteci ve göçmen neden Avrupa’ya gelmek isterler?’ sorusuna cevap bulmalı. Bu insanların bırakıp kaçtıkları ülkelerde yaşanan savaş, çatışma, yoksulluk, geri bırakılmışlık, baskı, güvensizlik, iklim şartları ve diğer sebepler nasıl ortadan kaldırılabilir ve iyileştirilebilir  sorusuna da cevaplar bulunmalı. Göç veren veya terkedilen ülke rejimleri, kaldıki bir çoğu baskıcı ve despot, onyıllarca Avrupalı karar vericiler tarafından neden desteklendi?

Yoksa, göç ve yerini terketmenin bir sebebi de finansal kapitalizm, adaletsiz gelir dağılımı, paylaşımı ve Batı’da var olan sömürü zihniyeti midir?

Na yazık ki, bu ve benzeri sorulara cevap vermeden, kafa yormadan önce , göç ve mülteci sorunlarını önümüzdeki on yıllarda da konuşmaya devam edeceğiz.