2025 yılının son günlerindeyiz. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, bu yıl da, ne yazık ki Türkiye’de, Avrupalı Türklere yönelik olumsuz ve haksız söylemlerin sürdüğüne tanıklık ettik. Dahası, bu çirkin söylemlere, kimi siyasetçilerin de dâhil olması, haddini aşan ifadelerin kamuoyunda daha görünür hâle gelmesine yol açtı.
Oysa Avrupalı Türkler, kendilerini ve sınırlarını bilmeyen bu yaklaşımlara karşı sağduyulu ve onurlu bir duruş sergiliyorlar. “Türkiye bizim canımız, göz bebeğimizdir” diyerek aidiyetlerini güçlü biçimde ortaya koyuyorlar. Hadsiz söylemlere inat, milyonlarca Avrupalı Türk, yaz tatillerini Türkiye’de geçirdiler ve ülke ekonomisine adeta can suyu verdiler.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan “Mücadeleleriyle… gurbeti sılaya çevire kardeşlerime ünvanı, sıfatı ne olursa olsun kimse hürmetsizlik edemez.” sözleriyle Avrupalı Türkler gerçeğine bir defa daha dikkat çekti. Aynı konuda Berlin’den değerli dostum Yüksel Arslan, sosyal medya hesabında dikkat çekici bir metin kaleme aldı. Yüksel Arslan’ın bu metninden bazı bölümleri siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Arslan yazısına şu cümlelerle başlıyor: “Almanya başta olmak üzere, Avusturya, Belçika, Hollanda, İngiltere, Fransa, İsviçre, Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya ve İtalya gibi, Avrupalı Türklerin yaşadıkları ülkeler, artık bizler için ikinci vatan olmuştur…
Nasıl ki Türkiye’nin ve Türk milletinin başına deprem, savaş, sel, iktisadi buhran, kuraklık veya salgın gibi felaketlerin gelmesini istemiyorsak, içinde yaşadığımız ülkeler için de aynı hassasiyeti taşıyoruz.”
Avrupalı Türklerin, hem Türkiye’nin hem de Avrupa’nın geleceğini birlikte düşündüğünü vurgulayan Arslan, değerlendirmesini şu sözlerle sürdürüyor: “Türkiye’nin güzelliklerini ve zenginliğini Avrupa’ya, Avrupa’nın birikimini ve imkânlarını da Türkiye’ye taşımaya gayret ediyoruz. Ülkemiz ile Avrupa arasında siyasi, kültürel, iktisadi, ticari, insani ve ahlaki bir köprü ve elçi olduğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz. Her iki tarafla ilişkilerimizde toplumun, çevrenin ve insanın yararını esas alıyor; halka, hayra ve hakka hizmet etmeye özen gösteriyoruz.”
Yüksel Arslan, yazısının bir bölümünde, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da aşırı siyasallaşmadan ve kutuplaşmadan beslenen çevrelerin varlığından duyduğu rahatsızlığı da açık ifadelerle dile getiriyor. Arslan, kendi ifadesiyle, “ruhları kararan” bu kesimlerin, Avrupalı Türklerin başarılarını hazmedemediğine dikkat çekiyor.
Arslan, yazısının sonunda ise umut ve özgüven yüklü şu tespitte bulunuyor: “Tüm olumsuzluklara rağmen Avrupa’daki yaşadıkları ülkelerde sanat, spor, siyaset, ticaret, akademi, sanayi ve bürokraside başarılı olan; hem o ülkelere hem de Türkiye’ye yön veren, değer ve zenginlik katan bir nesil yetişmiştir ve bu neslin ardı gelmektedir.
Türkiye’nin sigortası, Avrupa’nın geleceğiyiz. İstikbal ne yerde ne göktedir; Avrupalı Türk’ün bizzat kendisindedir.”
Evet değerli dostlarım, yukarıda bazı tespitlerine yer verdiğim Yüksel Arslan, Avrupa’da tek değildir. Avrupa’da onlarca “Arslan” vardır. İşte bunlardan bir başkası da, Hollanda’dan dostum İlhan Karaçay’dır. Bakınız Karaçay bu konuda neler söylemiş: “… Yabancı memleketlerde en ağır işleri yaparak ayakta kalmış milyonlara yönelttiğiniz bu kibir, ne vatanseverliktir ne de halkçılıktır. Bu söylemler, Avrupalı Türkleri küçültmez; aksine, konuşanın ufkunu ve niyetini ele verir. Biz Türkiye’ye uzaktan bağlı değiliz; siz, milletin bir bölümünü görmezden gelerek bu ülkeye yakından bile bakamıyorsunuz. Avrupalı Türkleri dışlayan bu zihniyet not edilmiştir. Tarih, gurbette alın teri dökenleri değil, onları küçümseyenleri yargılayacaktır.”
Almanya’dan Hollanda’ya, Fransa’dan Belçika’ya kadar pek çok ülkede, bu insanlar, onlarca yıldır Türk-İslam kültür ve medeniyeti, göç, eğitim, diaspora ve kimlik inşası gibi alanlarda yılmadan çalışmaktadırlar. Avrupalı Türklerin geleceğini kendilerine dert edinmiş, bu doğrultuda fikir üreten, emek veren dava insanlarıdır.
Her ne kadar, bu gönüllüler, günümüzde bazı STK yöneticileri tarafından yeterince ciddiye alınmasa da, hatta kimi resmî çevrelerce kendilerine önyargıyla yaklaşılıp, mesafeli durulsa da, onlar inandıkları yoldan ve mücadelelerinden asla vazgeçmemektedirler. Çünkü bu insanlar, aidiyetleri gereği; başta Türkiye ve yaşadıkları Avrupa ülkeleri olmak üzere, kültür ve gönül coğrafyasındaki insanlar için taşıdıkları sorumluluğun bilincindedirler. Çünkü onlar; “Her Türk’ün iki Vatanı vardır, birisi doğduğu topraklar, diğeri Türkiye” diyen ve Berlin’de vefat eden Türkistan birliğinin yılmaz savunucusu Ceditçi Mustafa Çokay’ı iyi bilirler…
Veyis Güngör
28 Aralık 2025