Yıllardır Avrupa’daki Tükler'in içinde bulundukları sorunlarla ilgili yazılar yazılır ve raporlar yayınlanır. Hatta, master ve doktora tezleri de hazırlanır. Yani Avrupa Türkleri, hem Avrupalı sosyal bilimcilerin hem de Türkiye’deki araştırmacıların gündemindedir. Her iki taraftan gelen anket soruları, özellikle sorunlar etrafında yoğunlaşır. Bu durum, genelde on yıllardır böyle. Araştırmaların sonlarına doğru, sorunların çözüm yolları da teklif edilir.
Peki, meselenin muhatapları bu önerileri ne kadar ciddiye alırlar?
Hangi metodları geliştirirler?
Nasıl tedbirler alırlar?
Hepsi tartışılabilir elbette.

Ne var ki, sorunları bilerek ve kabul ederek, Avrupalı Türkler'in gelecekleriyle ilgili bir vizyon, yeni bir gelecek perspektifinden pek fazla bahsedilmez. Şikayet makamında bulunmak, sık görülen bir durumdur. Ancak bu makamdan sıyrılarak, var olma yani Avrupa’da kendi öz değerlerine yabancılaşmadan varlığı devam ettirebilme hususunda da artık yeni teklifler ortaya atılıyor. Bu önemli bir gelişmedir. Sayıları bir elin parmakları kadar az olsa da, bu konuda fikir çilesi çekenlerin belirginleşmesi insanı sevindiriyor ve de heyecanladırıyor. Kaderine terkedilmiş bir topluluğun derdiyle dertlenen ve Avrupalı Türkler'in geleceğine duyarlı olan isimlerden ikisi, Almanya’dan Mahmut Aşkar ve Dr. Orhan Aras olarak karşımıza çıkıyor.

Değerli fikir adamı Mahmut Aşkar, geçen hafta yayınladığı, ‘Avrupa Türk Toplumunun Kızılelması’ adlı makalesiyle dikkatleri üzerine çekti. Aynı konuda yine Almanya’dan Dr. Orhan Aras da, yakında kitap olarak yayınlanacak olan, ‘Avrupa Türklerinin Geleceği; sorunlar ve çözüm önerileri’ eseriyle dikkat çekiyor.
İsterseniz, önce Mahmut Aşkar’ın görüşlerine kısaca değinelim.

Mahmut Aşkar, gelecek perspektifinden bahsederken, öncelikle ortada bir ‘ortak akıl, yol ve hedef’olması gerektiğini söylüyor. Şu anda Türk kuruluşlarında var olan ortak gaye için, ‘Birbirine danışarak belirlenmemiş; tam tersine, birbirinden habersiz, var olma gayesinin fıtratına uygun bir öncelikli niyet olarak kendiliğinden ortaya çıkmıştır’ diyen Aşkar, meselenin tesadüflere bırakılmamasını belirtiyor.
Mahmut Aşkar, Avrupalı Türkler'in geleceği için,  'Bir zihin ve zihniyet mücadelesi’ verilmenin şart olduğunu söylüyor ve şöyle bir teklifte bulunuyor:
“Avrupalı Türk’ün konumu, bugün itibarıyla çok naziktir, hassasiyet ister. Partiler, hükümetler, hele kuruluşlarüstü bir yaklaşım ister ki, o da ancak uzağı görebilen, ufku geniş, feraset sahibi öncülerin işidir”.
Avrupa Türkleri'nin sahip oldukları değerleri muhafaza edip geliştirirken, ‘Birlikte yaşadığı yeni, ya da ikinci vatanının da dilini, kültürünü bilmek zorundadır” diyen Aşkar, “Aksi taktirde birlikte yaşadığı topluma kendini kabul ettirmesi ve varlığını sürdürmesi mümkün olmaz” diye devam ediyor.

Mahmut Aşkar, Avrupalı Türk’ün bir Kızılelma’sı olması gerektiğine dikkatimizi çekiyor. Hatta farklı bir toplumda var olmak için böyle bir hedefe sahip olmamızın zaruri olduğunu söylüyor. Bunun için de Türkçe’nin yaşatılması gerektiğini belirten Aşkar, “Kültürel varlığın devamı için şart olan Türkçe, sizi Kızılelma'ya taşıyacak yegâne vasıtadır. Korkmayın, din elden gitmez! Türkçe yaşarsa, Türkçe ile birlikte Türk müslümanlığı da yaşar. Çünkü bizim Türkçe’miz son derece dindar bir dildir” diyor.

Dr. Orhan Aras da, Referans Dergisi'nin son sayısında, Avrupalı Türkler'i “Medeniyetler  çatışması” fobisinin köşeye sıkıştırdığını sörlerken, “Ama bütün bunlara karşı elimizde çok önemli bir gücümüz vardır” diyor. Bahsettiği güç hiç şüphesiz, Avrupa’da doğup büyüyen ve içinde yaşadıkları toplumda saygın ve kaliteli bireyler olarak yer alması gereken gençlerimizdir. Aras, halihazırdaki sivil toplum kuruluşlarını analiz ederek, şu soruları dikkatlerine sunuyor:
Sivil toplum kuruluşları gölgesinde kaldığımız uygarlıklar çatışması çerçevesinde, önyargılar ve ötekileştirme ile mücadele etmekte midirler?
Kimlik ve anadil konusunda ne yapılıyor?
Avrupa Türklerinin gelecekteki bekleyen tehlikeler nelerdir?

Evet, hem Mahmut Aşkar hem Dr. Orhan Aras’ın çabalarından anlaşılacağı üzere, Avrupa’daki Türk aydınları, kendi gelecekleriyle ilgili fikirler ortaya atıp tartışıyorlar. Bu çerçevede, bize göre de, Avrupa’da varoluşumuz, yani gelecek vizyonumuz, zaman zaman ifade ettiğimiz üzere; Avrupa’daki yarım yüzyıllık göç tecrübemiz, Anadolu kültür ve medeniyet tarihimizin bilinci ve güncellenmesi, Avrupa kültür tarihinin bilinmesiyle şekillenecektir. Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri ve Avrupa ve gönül coğrafyamızdaki ülkeler ilişkisi de, gelecek perspektifimizi etkileyen unsurlar arasındadır. O zaman bu konunun, önce sınırlı sayıda düşünürler arasında tartışılması, sonra da kitlelere açılması gerekmektedir.

Selam olsun toplumun geleceğine du
yarlı olan bireylere.
Varoluş için fikir çilesi çekenlere...