2016’nın Aralık ayında Avusturya’da başlayan ve 2017 yılında Hollanda, Almanya ve Fransa’da yapılan ve yapılacak olan seçimlerde öne çıkan bir tartışmanın da ‘kimlik’ etrafında olduğunu görmekteyiz. Siyasette var olan geleneksel kimliklere, yeni sosyal kimlikler ekleniyor. Böylece seçim sonuçlarında meclislerde temsil edilen parti sayısı artıyor. Peki bu, parlamenter demokrasi için iyi bir gelişme midir? Yoksa yönetim krizlerine mi sebep olur?

Bu doğrultuda 15 Mart’ta yapılan Hollanda Temsilciler Meclisi seçimlerinde kimlik politikalarının yoğun olarak gündemi belirlediği görüldü. Oysa, siyasi partiler halkı kimliklerinden dolayı ayrışmayı değil halkı birarada tutmayı ve kucaklamayı hedeflemeliler.
Gözlemcilere göre, aynı elbise veya birbirine yakın renkleri taşıyan giysiler bile insanların ya da seçmenlerin kimliği hakkında bir fikir veriyor. Örneğin, gazeteci Casper Thomas’a göre, seçim akşamı biraraya gelen DENK partililerin geneli koyu renkli takım elbiseliler ve saçları taranmışlardan oluşmuş. Yeşil Sol Partililer'de ise, daha fazla etek giyen bayanlar, dağınık saçlıların yoğunluğu dikkat çekmiş. VVD ile D66’lıların da çeketli oldukları gözlemlenmiş.
 
Bu gözlemdem, bu tespitten ne anlaşılmalı?
Bu görüntülerin bir kimlik ya da aidiyet tartışmasıyla  ne ilgisi var?

Elbette siyasette elbise renklerinden hareket edilmez. Ama giyim kuşam bile; belirli anlayışta, stilde, yaşam tarzında olanların bir araya geldiği yönünde bir fikir verir insana. Dolayısiyle seçim akşamı farklı siyasi partilerdeki insan profilleri, sanki toplumda yeni kimliklerin, grupların oluştuğu hissini veriyor. İlginçtir, Sosyal Kültürel Büro ve Kamu Araştırmaları Merkezi’nin 2014 yılında ‘Ayrılmış Dünyalar’ başlıklı araştırmasının ‘sosyal-kültürel bölünmeler’ bölümünde de, siyasi şekillenmeler ve yapılanmalara dikkat çekiliyor ve  birleşme nedenleri hakkında da bilgi veriliyor.

Gerçi, Hollanda siyasetinde kimlik ve grup kavramları, anlayışları yeni  olgular ve özellikler değil.

Örneğin, Hıristiyan Birlik Partisi kurulduğu andan itibaren ‘Hıristiyanlık’ kimliğiyle hareket eder. Sosyal Demokrasi, Hıristiyan Demokrasi ve Liberalizm, Hollanda siyasetini onyıllarca şekillendiren kimlikler ve ideolojiler olmuştur. Ki, bu partilerde yıllar içinde toplumun her kesiminden –zengin, fakir, ünversite mezunu, fabrika işçisi- insanlar yer almışlardı...

Ancak, Hollanda’nın bu siyasi geleneği 15 Mart seçimlerinde bozuldu ve kayboldu. Yerine farklı sosyal grupların farklı tercihleri geldi. Yani geleneksel ideolojik partiler ciddi kan kaybı yaşadılar. Sosyal Demokratlar, siyasi tarihin en düşük oyunu aldılar. Büyük bir hezimet yaşadılar. Liberaller kısmen kayıp yaşadı. Hıristiyan Demokratlar uzun zamandır partinin içindeki merkez sağ hakimiyeti kıramadıkları için bir türlü belini doğrultamadılar.
Bunun aksine, yeni partiler ve yeni şekillenen gruplar sanki atağa geçtiler. Örneğin DENK partisi yeni Hollandalılarla/göçmenleri, 50 Plus partisi yaşlıları, ırkçı Parti PVV ‘Hollanda Hollandılar'ın’ sloganıyla düşük eğitimlileri harekete geçirdi. Bu gelişme ise siyasette yeni grupların ve kimliklerin doğması olarak okunmaktadır.

Wilders’in nasyonalist ve ırkçı söylemlerinden rahatsız olan seçmen ve tabiiki yüksek okul mezunu olanlar ve öğrenciler, yani şehirliler genel anlamda açıklık, farklılık ve hoşgörüye değinen D66 ve Yeşil Sol partisine yöneldiler. İşçi Partisi PvdA’nın adeta kalesi olan Amsterdam’ı Yeşil Sol teslim alırken, D66 partisi de Utrecht’e en büyük parti oldu.

Evet, Hollanda seçimlerinden hareket ederek, bundan böyle Avrupa’da yapılacak siyasi mücadele ve seçimlerde farklı kimlikler ve gruplar da yer alacaklar. İkinci Dünya Savaşı sonrası hakim olan geleneksel ideolojiler, eski belirleyiciliklerini kaybediyorlar. Seçmenin önemli bir bölümü, ideolojilerden hareketle her hangi bir partiye oy vermiyor. Bu da topluma ve siyaset dünyasına yeni partilerin ve sosyal grupların çıkmasını beraberinde getiriyor. Kimlikler ve aidiyetler öne çıkıyor. Tabii ki bu fenomenin demokrasi için sağlıklı olup olmadığını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Farklı sosyal grupların partiler yoluyla temsil edilmeleri hoş. Ancak farklıkların sistemi tıkaması olasılığı da ayrı bir konu. Yaşayıp tecrübe edeceğiz.