Bir soru: Asgari Ücret Tespit Komisyonu, bir yıl boyunca uygulanacak asgari ücreti, neye göre belirler?
El cevap: Bir işçinin günlük kalori ihtiyacı, yaşamak için gerekli temel harcamalar vesaire…
Gıda hesaplaması için üniversiteden ‘kalori ihtiyacı tablosu’ getirtilir… Temel ihtiyaçlar belirlenir… TÜİK’ten, hane halkı tüketim kalıpları ve temel ihtiyaçları karşılayacak tüketim malzemelerinin güncel fiyatları filan istenir… Olan enflasyon, olabilecek enflasyon, tahmini enflasyon, hedeflenen enflasyon…
İşçi-işveren-hükümet temsilcilerinden her birinin kendine mahsus rakamları çarpıştırılır. Bir yığın lüzumsuz ayrıntı üzerinde, kılı kırk yaran, kuruşluk hesaplamalar yapılır.
Neticede, bir önceki asgari ücret rakamının üzerine, geride kalan 12 aylık enflasyon telafisi eklenir… Eh, arada bir ‘refah payı’ da ilave edilir. Açıklanan rakam da takip eden aybaşında yürürlüğe girer.
TÜRK-İŞ’TEN GERİLİM REPLİKLERİ
Her komisyon toplantısı öncesinde, işçi kesimini temsil eden Türk-İş, kendince bir ‘gerilim tiyatrosu’ sergiler: “Şundan aşağı olmaz, bunun altını kabul etmeyiz…”
Genellikle de son komisyon toplantısını terk eder; asgari ücreti de Hükümet-işveren ikilisi belirler…
Lütfen kimse kızmasın; olup bitenleri ‘tiyatro’ olarak nitelendirdim diye… Başka bir tanımlama bulamadım.
Biraz açalım konuyu:
Asgari Ücret, ilgili yasaya göre, tek bir işçinin ihtiyaçları dikkate alınarak belirlenir. Lakin kamuoyuna konuşurken, her zaman ‘4 kişilik aile’ üzerinden ‘yetersizlik hesapları’ yapılır.
Yani, Komisyondaki 15 üyeden 10’u ‘bir kişinin ihtiyaçları’ üzerinden giderken, 5 üye de ‘4 kişilik aile’ hesaplaması yapar.
Neyle neyin toplandığı anlaşılsın diye bu ayrıntıları veriyorum.
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, geçmiş yıllardan farklı olarak, bu seneki ‘asgari ücret polemiğini’, Komisyonun toplantıya çağırılmasını beklemeden başlattı. Dedi ki; “Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı değiştirilmeli; yoksa biz katılmıyoruz…”
Hükümet de bu resti gördü; “Tamam, madem Hükümet kanadını da ‘işveren temsilcisi’ sayıyorsun, o halde biz 5 kişi yerine 1 kişi olalım Komisyonda…”
NE DEĞİŞİR?
Türk-İş Başkanı, bu önerinin ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle garantilenmesini istedi. Ha, bir de ‘tespit kriterlerinin değiştirilmesini’ talep etti.
Tespit kriterleri işi biraz derin ve karışık mevzudur. Ki, tarafların bu mevzuda ittifakı pek mümkün gibi görünmüyor.
Peki, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda, Hükümet kanadı, 5 üye yerine 1 üye ile temsil edilirse, ne olur? Hiçbir şey olmaz. Tabi, eğer üzerine bahis oynanıyorsa, tespit edilen asgari ücretin kaça kaç sayı ile belirlendiği bir anlam ifade edebilir.
Latife bir yana, mevcut durumda Komisyon kararları oylama sonucu için 3 ihtimal var: 15-0, 10-5 ve 10-0…
Eğer Hükümet kanadı 5 kişi yerine 1 kişiyle temsil edilirse, 3 ihtimal şöyle şekillenir: 11-0, 6-5 ve 6-0…
Tabi, her iki durumda, ortaya çıkacak asgari ücret rakamı değişmez.
Peki, Hükümet, Türk-İş’in kaprislerine karşılık, deseydi ki; “Tamam, madem Hükümet temsilcilerinin Komisyonda yer alması sizi rahatsız ediyor. Komisyon; TİSK ve Türk-İş’in eşit sayıdaki üyelerinden oluşsun. Asgari ücreti siz belirleyin, biz de Hükümet olarak uygulayalım…”
ÇIKMAZDI
Bu durumda, ortaya nasıl bir asgari ücret çıkardı? Söyleyeyim: Asgari Ücret çıkmazdı. Yani 5-5 berabere sonuçlanan oylamada, her üyenin oyu eşit ağırlıktaysa, oradan karar çıkmaz.
Daha önceki yazılarımda; kamu çalışanlarının asgari ücretin çok üzerinde ücret aldığını, yüksek asgari ücretin, Hükümet açısından bir ‘ilave yük’ oluşturmadığını… İşverenleri temsil eden TİSK’in zaten sendikalı işletmeleri temsil ettiğini ve o işletmelerde en düşük ücretin asgari ücretten daha yüksek olduğunu… Türk-İş’in temsil ettiği sendikaların da toplu sözleşmelerle, asgari ücretten daha yüksek ücretler sağladıklarını… Ve dahi yüksek düzeyli asgari ücretin, sendikalı olmanın cazibesini ortadan kaldıracağını… Dolayısıyla, yüksek asgari ücretin Türk-İş’i de sıkıntıya sokacağını ifade etmiştim.
Aslında Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun üye yapısına yapılan itirazlar yeni değil. Türk-İş’in dışındaki işçi konfederasyonları, komisyonda işçi kesimini tek başına Türk-İş’in temsil etmesinin yanlış ve haksız olduğunu 40 senedir söylüyor.
TÜRK-İŞ İMTİYAZI
Tabloya bir bakalım:
Temmuz 2025 İşkolu İstatistiklerine göre; ülkemizdeki sigortalı işçi sayısı 17 milyon 326 bin 143.
Bu işçilerin 2 milyon 429 bin 527’si, yani yüzde 14’ü sendika üyesi.
Bu sendikalı işçilerden; 1 milyon 272 bin 495’i Türk-İş’e bağlı sendikalara, 828 bin 132’si Hak-İş’e bağlı sendikalara ve 265 bin 727’si DİSK’e bağlı sendikalara üye.
Eğer Asgari Ücret Tespit Komisyonu, ‘daha adil bir yapıya’ kavuşacaksa, öncelikle Komisyondaki Türk-İş imtiyazı son bulmalı. Mesela Türk-İş Komisyona 3 üye veriyorsa, Hak-İş ve DİSK de birer üye ile temsil edilmeli.
Demem odur ki; Türk-İş, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısını tartışmaya açmakla, ağrımayan başına çaput sardı.
Gelelim Komisyon masasında, etrafında fırtınalar kopacak rakamlara…
Asgari ücret halihazırda aylık brüt 26.005,50 TL, net 22.104,67 TL. Asgari ücretlinin işverene maliyeti ise, 30.621,48 TL.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iradesiyle, Hükümet son birkaç yıldır Asgari Ücretten vergi almıyor. Hatta bir miktar destek ödemesi de yapıyor.
Eğer Komisyon, geride kalan 12 aylık enflasyona göre artış yaparsa; yüzde 31,07’lik zam anlamına gelir. Bu da, net 28 bin 971 TL demektir. Tabi Hükümet, vergi almama ve destek verme uygulamasını sürdürürse…
KİMSE KIZMASIN; KİTABIN ORTASINDAN…
Hadi diyelim, TÜİK yerine Türk-İş’in enflasyon rakamları esas alındı… Veya ekonomik büyüme rakamları kadar ilave iyileştirme yapıldı… O zaman da asgari ücret 30 bin, bilemedik 32 bin TL olur.
Yani önümüzdeki 25 gün boyunca üzerinde fırtınalar koparılacak, işçi-işveren temsilcileri restleşmeleri yaşanacak ve nihayet Türk-İş’in Komisyonu terk etmesiyle neticelenecek asgari ücret tespit sürecinden çıkacak rakam üç aşağı beş yukarı budur.
Peki… Asgari ücreti, 50 bin TL yapsak, sonuçta herkes mutlu olacak mı? En azından emek kanadı?..
Hatırlayalım: İstihdamın daralması, işsizliğin yükselmesi, işletmelerin kapanması ve nihayet kayıtdışılığın cazibe merkezi haline gelmesi gibi bazı denklemler var.
Bu arada, sigortasız garson çalıştırma imkânını yitiren lokantaların büyük bir bölümünün kapısına kilit vurduğunu ben söylemeyeyim; siz etrafınıza bakın, görürsünüz.
Aslında milyonlarca insanı ilgilendiren Asgari Ücret mevzusunda, meslektaşlarımızın genelinin yaptığı gibi ‘nalına-mıhına’ veya ‘ne şiş, ne kebap’ ayarında da yazabilirdim. Lakin o zaman ‘doğru bildiklerimi’ değil, ‘hoşa gidenleri’ ifade etmiş olurdum.
Şimdi… ‘Asgari Ücret Tiyatrosu’ dediğim için bana kızanlar, bir de meseleye bu açıdan baksınlar.