Anneler ve barış


Bir işin içine "anne" girdi mi, oraya sevgi girer, şefkat girer, yufka yüreklilik girer, bağışlama girer diye düşünürüm. Onun için annelikle "üvey"liğin yan yana kullanılmasına hep soğuk baktım.

"Barış anneleri" deyince de, gerçekten gençlerin ölümüne karşı sesini yükselten, göğsünü kalkan eden anneyi anlamak istiyorum.

Çukurca'da, 7 askerin şehit edildiği yere başörtülerini atan ve "Artık savaş dursun" mesajı veren annelerin davranışını da önemsemek istedim.

Ama içimde hep bir ukde var: Acaba orada bir yerde annelik hâlâ benim, içinde var olduğunu düşündüğüm dokuları saklıyor mu diye...

Daha doğrusu, "siyasal bilinçlenme" denen virüs, yürekleri annelikten militanlığa doğru savurdu mu?

Mesela, bazı annelerin zaman zaman "taş atan çocuklar"a eşlik eden yürüyüşlerinde, eylemlerinde çocuklarını kurtarmak mı ağırlıklı, bir siyasi hedefi gerçekleştirmek mi?

İlla şu ağırlıklı diye bir yargıda bulunmak istemiyorum ama böyle bir savruluş tehlikesi bulunduğundan endişe ediyorum.

-Oğlum dağa çıksın ve idealleri uğruna savaşsın, gerekiyorsa ölsün!

Bunu söyler mi bir anne?

Yürekten söyler mi?

Oğlunun uğruna öldüğü davaya yürekten inansa bile, yüreğinden bir parça kopmaz mı annenin?

Bir anne Öcalan posterini hangi annelik duygusuyla taşır?

Asker anneleri de "Beş oğlum olsa feda olsun" derken, yüreğinde gerçekten bir soğuma mı hisseder yoksa kavrulma mı?

Vaktiyle Mücadele Birliği içinde bulundum.

Bir mücadeleci, militan örgütün, gençlerden, gerektiğinde anne babaları bile aşıp davaya gönül vermelerini istediği kadar anne babalardan da "Evladım büyük bir dava için kendini adamış, yolu açık olsun, gerekirse canı feda olsun" gibi bir destek istediklerini, böyle babaları anneleri kutladıklarını bilirim.

Ama bir başka şeyi daha bilirim:

Bir baba, Mücadele kadrolarının çokça okuduğu Balıkesirli Hasan Basri Çantay'ın Kur'an mealini kastederek, "Balıkesirli adam harp edin, savaşın diyor, bizim oğlan da onu dinliyor" diye isyan etmişti o günler.

Bu, tabii bir baba tepkisiydi.

Biliyorum, hepimizin annelerinin yüreği de pır pır uçardı endişeden.

Dağda oğlu, kızı olan Kürt anneler, askerde oğlu olan Türk anneler, evlatlarından kara haber gelir diye kıvrım kıvrım kıvranmazlar mı? Geceleri gözlerine uyku girer mi?

Girmez eminim.

Habur olayında sevinç gösterileri yapan kadınlar vardı ülkenin batısından tepkiler gelince bu gösterilerin barışın yolunun açılmasından doğan sevinç olduğu ifade edildi.

Keşke öyle olsaydı, keşke orada zafer işaretleri yapılmasaydı.

Bir anneye en az yakışan, böyle kıran kırana ölümlerin yaşandığı kör bir vuruşma ortamının parçası haline gelmektir.

-Operasyonlar dursun! Bunun için canlı kalkan ol!

Ama lütfen, sevgili anne, halı saha maçı yapan şu gencecik polislere kurşun sıkan -belki de senin oğlun olan- katilin önünde de canlı kalkan ol. Ama sevgili anne, evinden sivil giysi ile çıkan

senin komşun, eşi ile arkadaşlık ettiğin şu uzman çavuşa ateş kusan Kürt delikanlısının silahını da sustur.

"En yanlış anne, siyasallaşmış annedir" desem yanılır mıyım? O "anne yüreği"nden başka bir şeydir bence.

Sokak ortasında polis şefi tokatlayan kadın milletvekiline bakıyorum.

Ağzından ateş fışkıran siyasetçi kadınlara bakıyorum.

Bunlar, son zamanların "Yeni Kürt kadını tipi" olarak sunuluyor ve biraz da, Kürt kadınının o istikamette evrilmesinin sembolü olarak takdim ediliyor.

Bunlarla "Kürt anneler"-"Barış anneleri" arasında bir fark olmalı diye düşünüyorum.

Ben de, kanın durması için, barış için anneler bir şey yapabilir diye düşünüyorum.

Ama hep "anne" olarak kalmak, militanlaşmamak, siyasallaşmamak şartıyla...

Yaşanan kanlı süreç birçok şeyi zehirledi, anneliği zehirlemesini önleyelim hiç olmazsa...