Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Türkiye-AB ilişkilerinde alternatif yollar aranması gerektiğini belirterek, Brexit'in Türkiye ve Ukrayna ile ilişkilerde yeni bir model oluşturabileceğini söylemişti. Süddeutsche Zeitung bu önerinin hayata geçirilebilmesi halinde Alman iç siyaseti için de olumlu olabileceği değerlendirmesini yapıyor:

"Erdoğan sonunda neredeyse tüm komşularını ve ortaklarını yitirdi. Şimdi dostu Rusya ve İran. Bu üçlü ittifakta en güçlü durumunda olmadığı da aşikar. Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel bu nedenle haklı olarak yeni bir Gümrük Birliği çerçevesinde daha sıkı işbirliği önerisinde bulundu. Türkiye'nin Avrupa'da ekonomik çıkarları olduğu kesin. Bunu rehin alınan Alman vatandaşlarının en azından bazılarının ekonomik baskının ardından salıverilmesi ortaya koyuyor. Gabriel'in önerisi uygulanırsa, iç politikadaki gerilimde de huzura ulaşılabilir. Zira imtiyazlı ortaklık konsepti de esasen Angela Merkel'den çıkmıştı."

Heidelberg'de yayımlanan Rhein-Neckar-Zeitung ise Türkiye'de aylardır gözaltında tutulan bir Alman vatandaşının daha Noel öncesinde serbest bırakılmasının ardından Almanya'nın Türkiye ile ilgili tutumu konusunda bir yoruma yer veriyor:

"Almanya açısından bakıldığında sorun belli: Yukarıdan bakan bir tutumla yapılan tahliyeleri desteklemek için Deniz Yücel ve diğer binlerce siyasi tutuklunun kaderiyle ilgili susmak mı gerekiyor? ... Asıl problem şu: Türkiye yıllarca Müslüman ağırlıklı bir ülke olduğu için Avrupa'dan uzak tutuldu. Şimdiyse diktatörlüğe dönüşüyor ve ona büyük mülteci karşıtı anlaşmada ortak olarak ihtiyaç duyuluyor. Avrupa'nın kibri kendi ayağına dolanıyor."

Muhalif Rus politikacı Navalni'nin 2018'de yapılacak başkanlık seçimi için ilettiği adaylık başvurusu Seçim Kurulu tarafından reddedildi. Karara AB ve Alman politikacılardan tepki geldi. Die Welt gazetesinin yorumu şöyle:

"Noel tatilinin ilk günü tek önemli muhalif Rusya'nın başkanlık seçimlerinden bertaraf edildi. Aynı gün bir Rus casus gemisi İngiliz karasularında belirdi. Aynı mesajı ileten iki ayrı vaka: Vladimir Putin ile uğraşmayın. Biri içeriye, biri dışarıya gözdağı... Aleksey Navalni kendilerini korkutmalarına izin vermiyor. Rus muhalif sadece azimli kişilerin bir şansı olacağını biliyor. Putin sistemi geri adım atmayı ve uzlaşmayı zayıflık olarak değerlendiriyor. Batılı ülkeler Navalni'den bunu öğrenebilir, öğrenmeli... Kesinlikle teselli edici olmasa da gerçek şu ki, Batı ve Doğu arasında kısa vadede bir uzlaşma mümkün değil. Kısa vadede ancak Doğu-Batı geriliminin dondurulmasından söz edilebilir."

Frankfurter Rundschau gazetesinin aynı konudaki yorumu ise şöyle:

"Aleksey Navalni, Moskova ve St. Petersburg dışında, diğer bölgelerde de puan toplayan ilk muhalif politikacı oldu. Ağı Ruslardan oluşuyor, Putin'in ileri gelen memurlarının yasadışı servetleriyle ilgili ortaya çıkardığı veriler nedeniyle korkuluyor. Navalni, Kremlin'in korkulan rakibi haline geldi. Tam da bu nedenle devlet iktidarı mart ayında yapılacak seçimlere katılmasına izin vermiyor. Kremlin'in korktuğu Navalni'nin Vladimir Putin'in çoğunluğunu tartışmalı hale getirecek olması değil. Navalni'nin seçim yarışında, siyasi kültürün yazılı olmayan kanununu görmezden gelecek olması: Eleştir, ama eleştirini sessizce dile getir! Devletin başını asla sorgulama! Ve her şeyden önemlisi destekçilerini asla sokaklara dökme! Yıllardır Rusya'da rejime rakip olabilecek her şey yasak. Bakalım Navalni ne zaman tamamen yasaklanacak?"

ABD Başkanı Donald Trump'tan sonra Guatemala da Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak ülkesinin İsrail büyükelçiliğini Kudüs'e taşımak için gerekli talimatı verdiğini açıkladı. Berlin'de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesinin yorumu şöyle:

"Küçük Latin Amerika ülkesi Donald Trump'ın tartışmalı adımını izleyerek Kudüs'ü Yahudi devletinin başkenti olarak ABD'den sonra tanıyan ilk ülke oldu. Bu Netanyahu hükümeti için prestiji artıran bir başarı. Zira bu ABD ve İsrail'in tamamen izole bir durumda olmadığını gösteriyor. Bu girişime katılan başka ülkeler de olacaktır. Tahminen AB içinde de... Ancak bu kesinlikle Kudüs'e doğru büyük bir hareket olacağı anlamına gelmiyor. Daha birkaç gün önce BM Genel Kurulu ezici bir çoğunlukla ABD'nin kararını kınamıştı. Trump ve Netanyahu bile 'hayır'cıların yakın bir gelecekte 'evet'çiye dönüşeceği ilüzyonuna sahip değildir. Açık olan şey diplomatik savaşın kimseye fayda sağlamadığı."

(Deutsche Welle Türkçe)