Alamancı

Cem Özdemir ve diğerlerinin yaptığına şaşırdınız mı?

Sizce Türkiye’ye ihanet mi ettiler?

Tabi ki hayır.

Ben hiç şaşırmadım.

Sizde şaşırmayın.

 

Çocukluğumuzdan kaldı özentilerimiz biraz. 

Yaz ayları geldiğinde, şehrimizin en havalı arabalarından bile daha cafcaflı arabalarla gelişleri… 

Bir sabah uyanırsın, “falancanın Alamanya’dan amcası gelmiş.”

Mahallede bir heyecan.

Öğle saatlerine doğru  beyaz yüzlü, tombul çocuklar çıkar sokağa, ellerinde parlak, meşin bir topla

O zamanlar futbol topunun adı “meşin top”ve çok çok kıymetli. Diğer plastik topların bile herkeste olmadığı zamanlar… 

Bazılarında ise rengarenk bisikletler, özenir, bakarız öylece. Tombul tombul binerler. 

“Bir tur da biz binsek?” 

Dokunmak bile yasaktır. 

Tombul tombul. Ellerinde patates cipsleri, can canlı çikolata paketleri ve dillerinde Almancanın kabalaştırdığı bir Türkçe.  

Ama birazcık şımarık ve rahat.

Almanya’ya özentimiz o zamanlardan kaldı.

Yetmişlerin, seksenlerin imkansızlıklar içerisindeki Türkiye’sinde, ‘Alamancı’ tanıdıklarımız hep özenilecek bir hayatta oldular çünkü. 

Ve yaz sonunda arkalarından dökülen suyla, mahalleden kornalarına basarak gidişleri, aklımızdan hiç çıkmadı.  

Bir gün bizde ‘Alamanyalı’ olur muyuz hayaliyle geçti çocukluğumuz. 

 

Ama yıllar içinde, Türkiye değişti. Özal, gözümüzü yurtdışına açtı.  

‘Alamancıların’  ya da Almanya’nın pek bir havası kalmadı iki binlere geldiğimizde. Şimdilerde Anadolu’nun ücra köy meydanlarında oluyordur havaları, olsa olsa. 

 

Günümüze gelelim, Alman Federal Meclisine.

Cem Özdemir ve arkadaşlarının yaptıkları beni hiç mi hiç şaşırtmadı dostlar.  

Onlarda babalarının yanında havalı havalı Türkiye’ye gelen çocuklardan biriydi muhtemelen. Ama ne oldu da asıllarını inkara varan bir sürecin içerisine girdiler böyle? 

Bu sorunun cevabı çok basit: bizim çocuklarımızın içinde yetiştiği “Alman eğitim sistemi”. 

Son on yılda yüzlerce dostum oldu Almanya’dan. Bu konuları saatlerce konuştuğumuz Anadolu evlatları bu dostlar. Bu problemi görmüş ve kendisine dert edinmiş insanlar… Çok az kimsenin fark ettiği bu psikolojik sınırı kıran ya da kırmaya çalışan dostlar. 

Onlardan dinlediklerimi, öğrendiklerimi özetleyeyim sizlere, ki sizde şaşırmayın.

 

Almanlar, tarihin kaydettiği en ırkçı milletlerden birisi malum. Demokrasi maskesi altında ırkçılıklarına aynen devam ederler.

Almanya tam bir şirket. Ülke falan değil, koca bir şirket. Acımasız bir düzen var. Küresel sermayenin Avrupa’nın ortasındaki fabrikası. Çarkların dönmesine zarar verebilecek her oluşum yok edilir orda. 

Bizim Türk çocuklarına okullarda müthiş bir baskı vardır. Çocuklar kesinlikle belli bir seviyenin üzerine çıkamayacak şekilde yetiştirilir. Bir şekilde başarılı olmuş çocuklarında zihinlerine Alman hayranlığı ve korkusu yüklenir yıllar boyu.

Almanlar, hayatın içinde yabancılara ve özellikle Türklere küçümseyerek bakarlar ve bunu hissettirirler. Siz herhangi bir Alamancı dostunuza sorsanız, kesinlikle böyle olmadığını söyleyebilir. Çünkü bu durumu kabullenmiş, kanıksamıştır. Farkında bile değildir.  

“Truman Show” daki gibidir Türk işçiler orda. Kendilerine çizilmiş sınırlar dışına çıkan çok çok nadirdir.  Böyle bir sınırın olduğundan haberleri bile yoktur. Yanlış anlaşılmasın, bahsettiğimiz sınır, sadece ekonomik değil, bir nevi psikolojik bir sınırdır.  

Bir yabancının milletvekili ya da bakan olması çok önemli değildir. Kafalarına ve ruhlarına takılan prangadan asla kurtulamazlar. Kurtulsalar zaten yerlerinde kalamazlar. 

Yabancılar, ticaret yapabilirler, vakıf kurabilirler, büyük büyük işler yapabilirler ama sınıra geldiklerinde koca bir balyoz tepelerine iner ve orayı asla geçemezler. 

Almanya ve Alman hayranlığı ve bir tür Alman korkusu hissedilir Alamancılarımızın üzerlerinde. Bu sebeple diğer ülkelerde yaşayan Türkleri de küçümseme eğiliminde olurlar. Dünyanın en iyi ülkesi Almanyadır onlar için.  

Almanyanın entegrasyon politikası iyice sindirmiştir Türkleri. Türk çocuklarından kayda değer başarı elde eden, oradaki Türk nüfusuna göre çok çok azdır. 

Maalesef çocuklarımızın ne Almancaları tamdır, ne de Türkçeleri...  

Ortak hareket edemezler, lobi faaliyeti yapamazlar ortak değerleri için. Üç milyondan fazla Türkün yaşadığı bir coğrafyada dosdoğru çıkan bir Türk gazetesi yoktur. Memleket derneklerinden öteye geçebilmiş iş adamı örgütlenmeleri yoktur.  

Ticaret yapanları bizim kasaba esnafı mantığıyla çalışır. Korkar, geliştiremez işini. Koca koca iş adamları bile hala, seksenli yılların Türkiye’sindeki  tacir mantığıyla çalışır.  

Yazdıklarım acımasızca gelmesin size. Emin olun böyle.  

Tabi ki istisnaları var. Üç dört milyon Türkün içinden birkaç on bin çıkmış anlaşılan. Bizler de onlardan öğreniyoruz bu acı durumu. 

Ve çok üzülüyoruz oradaki insanımızın ve çocuklarımızın haline… 

 

Gelelim Cem Özdemir ve diğer benzerlerine. 

Onlar ülkelerine ihanet etmediler. Onlar beyinlerine yüklenen programın gereğini yapıyorlar sadece. Aşağılık komplekslerinin tetiklediği sonuç bu. 

Son olay sahnede gördüğümüz, asıl facia perde gerisinde.  

Peki Almanlara kızmalı mıyız? Bence hayır. Hatta tebrik etmeliyiz. Onlar kendi kurdukları düzeni korumak için ne gerekiyorsa yapıyorlar.  

Biz, bize bakalım. Biz ne yapıyoruz?

 

Başa dönelim; bizim çocuklarımız için sorun ‘Alman eğitim sisteminde’ dostlar.  

Hitlerin ruhu, eğitim sistemlerinin damarlarında dolaşıyor hala… 

Bizim çocuklarımıza uygulanan bu baskıyı nasıl kırarız?  

Çözüm aramamız gereken bu.

Ha bu arada, elli yıldır oradaki soydaşlarımızın bu durumunu fark etmeyen ya da umursamayan devlet büyüklerimizi, sevgili diplomatlarımızı, pek kıymetli bürokratlarımızı ve bil umum zevatı da burada hayırla yad etmeden geçmeyelim! Cem Özdemirlerin yetişmesinde emekleri bol!

  

Selamlarımla,

ahmet@londrakariyer.com

www.twitter.com/ahmetferruh

www.facebook.com/londonistanbul

www.ahmetferruh.com