Aile...



Tek başına verdiğiniz kararlar sizi bağlıyorlar...

Ailenizle ilgili kararlar ise bütün aileyi...

Bir aileyi kurmak, ailenin sorumluluğunu ilerde taşımak demek...

Çocukların varlığı demek, ebeveyn olarak karar alırken çocukları düşünmek demek...

Ailede konumlar değişebilir...

Aile bölünebilir...

Aile parçalanıp, ayrışabilir...

Ailede roller değişebilir...

Ancak çocuklarla zenginleşmişse eğer aile, bir ömür boyu bitmeyecektir...

İlişkiler biter, aile bitmez...

Aşklar biter, aile bitmez...

Çocuklar varsa aile bitmez...

Küçük çocuklarımın annesi bir operasyon geçirecek önümüzdeki hafta...

Bu operasyonu uzun uzadıya anlatabileceğim konumda değiller şu anda çocuklar...

Çok önemi yok bu yaşta anlatacaklarımın zaten...

Sözlerin değil, davranışların anlamı var onlar için...

Dört gözle kucaklamayı bekleyecekler çocuklarım annelerini...

Aile elbette bu kucaklaşma için sevgisini ayakta, ilgisini teyakkuzda tutacak...

Fazla söze hacet yok...

Ailesinin sıcak sevgisi, çocuklarımın annesini zinde ve güçlü tutacak...

Geçmiş olsun diyen ve düşünen herkese, kucak dolusu sevgilerle...



Susan Mıller’ın 2012 Türkiye tahminindeki çok zor günler!..

“Bir şeyler tamamen dağılacak, yıkılacak ve yeniden yapılandırılacak... Ülke için çok zor bir 9 ay geçireceksiniz...” diyor dünyanın en ünlü astroloğu Susan Miller, bugün Vatan gazetesinde yayınlanan röportajda...

Birkaç gün önce Susan Miller’ın uluslararası astroloji sitesini okuyordum...

Yıldız haritalarında hep sözedilen “Merkür’ün gerilemesi” türü, bize pek bir anlam ifade etmeyen kelimelerin ne anlama geldiğini anlatan uzun tekstini okuma fırsatını bulmuştum...

İlginç şeyler söylüyordu Susan Miller...

“Evren’de olan şeyler, aşağılarda bizim dünyamızda da aynen olur... Astrolojinin öngörüsü budur...” diyordu...

Merkür’ün güneş etrafında dünyadan çok daha hızlı döndüğünü hatırlatarak, “Daha hızlı döndüğünden dünyaya yaklaşır ve uzaklaşır... Dünyayı her geçişinde arkasında sanki bir toz bulutu” bırakır ifadesini kullanıyordu...



Anlamı şuydu;

Yıldızlar dünyasında meydana gelen döngüsel değişimler, dünyayla yakınlaşmalar uzaklaşmalar, yıldızlardaki hareketler, birebir insan hayatlarında da aynı etkilere sahipler... Yıldız hareketleri direkt olarak dünyada insanlar arasındaki hareketleri de belirliyor...”

İşte bu Susan Miller 2012’nin başındaki ilk 9 ayda “Türkiye’nin büyük değişimlere, dağılmalara, yıkılmalara ve yeniden yapılanmalara” sahne olacağını söylüyor...

“Çok zor geçecek ama sonra çok hayırlı olacak Türkiye için...” diyor...



Son aylarda inanılmaz bir dağılmanın, yıkılmanın ve yeniden yapılanmanın olduğunu görüyorum zaten çevremde...

Futbol dünyası; şike olayından sonra bütün aktörleri ve düzeniyle yeni bir değişime doğru gidiyor...

Besbelli, önümüzdeki aylarda bu değişim hızlanacak ve yeni bir yapılanmaya gidilecek...

Televizyondaki rating şikesi bir başka depremin habercisi aslında...

Futbol ve televizyon dünyası “milyarlarca dolar paranın aktığı, değiş tokuş yaptığı mecralar...”

Futbol ve televizyon dünyasının aktörleri, sıradan insanlar değil...

Türkiye’de paranın toplandığı istasyon merkezler oralar...

Buralara yönelik operasyonlar, toplumun damarlarında altüstler yaratacak derecede büyük olur...



Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı derken, 28 Şubat sürecinin de soruşturmaya tabi tutulacağı görülüyor...

Tüm bu süreçler çok sancılı geçecekler...

Susan Miller 2012 yılının ilk 9 ayında “Türkiye’nin çok sancılı bir süreç geçireceğini söylerken” bunlardan mı söz ediyor bilmiyorum, fakat çevremdeki bütün olaylar her şeyin altüst olacak şekilde değişmekte olduğunu haber veriyorlar...

Aktörler değişiyor...

Değer yargıları değişiyor...

Tarihe bakış değişiyor...

Geçmiş değişiyor...

Gelecek değiştirilerek şekilleniyor...



Şu anda bu keşmekeşin ortasındaki görünüm, ülkenin bir toplumsal cinnet geçirdiği izlenimi veriyor...

“Biri Bizi Gözetliyor” evi yıllar önce televizyonda yayınlandığında, gösterilen tepkileri hatırlıyorum...

“Ne oluyoruz?..” diyordu milyonlarca insan; “Yarışmacıların bütün hayatları gizlisi saklısı olmayan bir röntgen cihazının altında... Böyle hayat olur mu?..”

Oysa Biri Bizi Gözetliyor evi bir yarışma eviydi...

Yarışmacılar kendi gönüllü katılımlarıyla, haftalarca o evde kameraların görüntüsünün altında hayatı yaşıyorlardı...

Şu anda ülkedeki milyonlar “gönüllü katılımcı olmadan zorunlu katılımcı” olarak Biri Bizi Gözetliyor evinin vazgeçilmez konukları...



Toplumun kirli çamaşırları ortaya çıkarken, her şey ortaya saçılıyor...

Telefon tapelerinde insanların birbirlerine “hitapları” ortaya çıktıkça, günlük polemikler de “toplumsal bir cinnet halinin psikozuna” giriveriyorlar...

En kirli çamaşırlar, en süfli ifadeler, en azgın ifadeli meczublar toplumun şöhret basamaklarını hızlıca çıkıvermeye başlıyorlar...

Geçmişte meczub diye nitelenecek olanlar artık toplumun şöhretli birer üyesidirler...

Cinnetin nerede duracağı belli değil...

Aziz Yıldırım’ın Lig TV yöneticilerine bastığı “kalayın ve küfürün” tapeleri bir yandan ortaya çıkarken, diğer tarafta şöhretlerin günlük tartışmalarının, tapeleri aratmayan küfürlü diylalogları her tarafta tedavüle giriyor...



Susan Miller dokuz ay sonra nasıl bir hayırlı sonuç bekliyor bilmiyorum...

2012’nin sonlarında bu toplumsal cinnet halinden ne çıkacak onu tam göremiyorum...

Şu anda tünelin içinde kaybolmuş durumdayım...

Umarım “karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın andır...” özdeyişi geçerlidir...

Dua ediyorum ki, Susan Miller’ın astrolojik olarak kehanetlerinin bir temeli vardır...

Yoksa bu cinnet hali öldürecek hepimizi...



ERMENİ SOYKIRIMI! YASASINI GEÇİRECEKSEN GEÇİR BE..! SIKTIN ARTIK...

Gazeteciliğe başladığım tarih; 1980’in Ocak-Şubat aylarıydı...

Dil biliyorum diye alelacele diplomasi muhabiri yapmışlardı beni...

Gazetecilikte ilk izlediğimi hatırladığım olay, Türk diplomatlarını öldüren Ermeni Terör Örgütü ASALA’ya Fransa’nın verdiği destekti...

O günler Fransa’ya Ermeni terör örgütüne destek vermesini kınamak için protesto notası verirdik...

Türk diplomatları Paris’te vurulurdu...

Yine Fransa’ya protesto notası verirdik...

20 yaşında genç bir gazeteci olarak ilk izlediğim olay, Ermeni terör örgütü ASALA’ya, Fransa’nın verdiği destek ve Türkiye’nin Fransa’ya verdiği notaydı...


1980’in Ocak’ından, 2012’nin Ocak’ına geliyoruz...

32 yıl geçti ve yine aynı terane değişmedi...

Şimdi de, “Ermeni soykırım yasası geçer mi geçmez mi onu konuşuyoruz ve yine Fransa’ya protesto notası veriyoruz...”

Bir insanın ömründe 32 yıl uzun bir süre...

Üstelik bu 32 yıl benim meslek hayatımın bütününe tekabül ediyor...

32 yılda hayatımda ailem, kimliğim ve ülkem dışında hemen her şey değişti...

Fakat Fransa’nın yaptıkları değişmedi...

Bizim ona verdiğimiz cevap da...

Olabilir Türkiye’nin cevabı değişmeyebilir...

Fakat benim Fransa’ya cevabım artık değişti...

Şöyle diyorum artık Fransa’ya...

“Ne olur geçirin şu yasayı... Geçirmezsen Vallahi hatırım kalır... 32 yıldır aynı terane... Geçirirsen geçir arkadaş!.. Ne olacak ki?.. Ölüm mü var sonunda?.. Hadi kolay gelsin!..”