Aidiyetin öngörülmez tezahürü ya da Oğuz’un Çocukları’nın kaderi

Avrupa’da, vatandaşlık tartışmaları her geçen gün artarak devam ediyor. Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa’da yapılan seçim kampanyalarında çifte vatandaşlık sorun olarak gündeme getiriliyor. Seçimlerden aşırı sağ partilerin oylarını arttırarak çıkmaları kişinin tek vatandaşlığı olur, ifadelerini hükümet protokollerine aldırabiliyor. Vatandaşlıkla birlikte aidiyet kavramı da sorunsallaştırılıyor. Oysa aidiyet pasaport veya karar vericilerin tezleriyle oluşacak veya kaybolacak bir duygu değildir. Bu bir insani davranış veya bir toplumun kaderidir...

Geçtiğimiz hafta, çoğunluğu Türk kökenli bir grup genç Kosova’da bir kalkınma işbirliği projesi gerçekleştirdiler. Çeşitli vesilelerle bir araya gelen bu grup bu defa Kosova’nın Rilindja kasabasındaki bir ilkokulun restorasyonu için bir araya geldiler. Kırk kişiden oluşan gönüllü gençler sahiplendikleri okul projesi için tanıdıklarından ve özellikle gençlerden yirmi iki bin Euro topladılar. Toplanan para ile birlikte yanlarına aldıkları okul malzemeleriyle önce otobüsle Hollanda’dan Almanya’ya gittiler. Gecenin bir yarısı Almanya’dan uçağa binerek Priştina’ya ulaştılar. Uykusuz ve yorgun olmalarına rağmen hemen okulun restorasyonuna başladılar. Bit hafta süreyle okulum boyasını, badanasını, temizlikliğini, çevre düzenlemesini Kosova’lı çocuklarla birlikte yaptılar.

Okul binasını yenilediler ve bir eğlence programıyla açılış yaptılar. Arnavut, Türk ve Sırplardan oluşan seksen okul öğrencisi, öğretmenler ve veliler çok mutluydular. Hollanda’dan gidenlerle kaynaştılar, haşır neşir oldular. Her iki grup da yapılanlardan büyük haz duydular.

Daha sonra Hollanda’dan giden grubun bir bölümü Kosova Demokratik Türk Partisi yetkililerini ziyaret ettiler. Partiden Orhan Lopar’ın hazırladığı program çerçevesinde Genel başkan ve Bakan Mahir Yağcılar başta olmak üzere Türk köyü Mamuşa’yı ziyaret ederek bazı programlara katıldılar. Gönül coğrafyasındakilerle buluşup hasret giderdiler. Kosova’da ikinci mutluluğu yaşadılar.


Hemen hemen tamamı Hollanda doğumlu olan bu gençlerin Kosova çalışmaları kelimenin tam anlamıyla öngörülemeyen bir aidiyet tezahüründen başka bir şey değildir. Zira bu gençlere, ne Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ne başka bir lider ‘gençler Kosova’da okul restorasyonu yapın’ dememiştir. Gençler kendiliğinden harekete geçerek, insiyatif almışlar ve projeye inanarak hayata geçirmişlerdir.  Gençlerin bu davranışı sadece Kosova ile sınırlı da değildir. Aynı gençler üç yıl önce Gazze’de de  kendi aralarında topladıkları parayla 150 kişilik bir lise binasını restore ettirmişlerdi.


Evet. Gençlerin bu davranışı mensup oldukları kültür ve medeniyetin insan tasavvurundan kaynaklanmaktadır. Gençler ne kadar farkındalar bilinmez ama, bu eylem “Oğuz’un Çocukları”nın kaderidir. Gençlerin bu özellikleri onların Hollanda’ya aidiyet duymadıkları anlamına gelmez. Böyle yorumlanmamalı. Tam aksine küresel bir sorumluluk olarak değerlendirilmeli. Karar vericiler gençleri ödüllendirmeli ve örnek insan örnek davranış olarak öne çıkarmalılar.