Agora Meyhanesi şiirinin ve bestesinin hikayesi

“Sevdiğinden karşılık bulamayan aşık bu şiiri İzmir'in meyhanelerinde teselli ararken yazdı” 
Bu haftanın öyküsü internetten geldi bir zamanların ve bizim gençliğimizin ünlü şiiri “Agora Meyhanesi” ve onun bestesinin hikayesi. 
Aslında 1960 lı yılların sonlarında tutmaya başladığım kendi şiir defterime baktım şairi olarak Turhan Ragıp Oğuzbaş’ı yazmışım..O zaman Oğuzbaşın şiirleri çok tutulurdu gençler arasında…Meğer şiirin gerçek şairi başkası imiş… 
“Burası Agora Meyhanesi, burada yaşar aşkların en şahanesi, en divanesi' şarkısını kim bilmez. Peki ya bu sözleri kimin yazdığını? Bu sorunun cevabı birincisi kadar kolay değil. Üstelik Zeki Müren'den Behiye Aksoy'a pek çok ünlünün seslendirdiği bu şarkının sözlerini herkes kendince değiştirmiş, yeni mısralar ekleyip çıkartmışsa. 
Şarkının sözleri ilk kez 1959'da Ege Ekspres gazetesinde yayınlanmış ve ağızdan ağıza yayılırken ilk hali unutulup gitmiş. “Agora Meyhanesi'nin hikayesini 43 yıl sonra, Balat'ta restorasyonu süren Agora Meyhanesi'nde şairi Dr. Onur Şenli'den dinledik.”diyor anlatan.. Aslında şair 1959'da şiiri yazarken İstanbul'da Agora Meyhanesi diye bir yer olduğunu bilmiyormuş. Bu meyhanenin sekiz köşeli olduğundan ve şair Özdemir Asaf'ın meyhanenin sekiz ayrı köşesine sekiz ayrı şiir yazdığından da haberi yokmuş. 
Hristo Hristodulos'un dedesinin bu meyhaneyi 1890'da açtığından, içinde tam 286 film çevrildiğinden de bihabermiş Onur Şenli. Geçtiğimiz yıllarda , İstanbul'da bir toplantı sırasında rahmetli söz yazarı Aysel Gürel, Balat'taki Agora Meyhanesi'nden söz edince öğrenmiş varlığını ve eşi Kıymet (Unutma) Hanım'la birlikte aynı gün soluğu meyhanede almış. Karşısında şiirinde anlattığı meyhanenin aynısını bulunca şaşkına dönmüş. Aynı günlerde Ahmet Selçuk, Agora Meyhanesi şiirini çıkaracağı kasete almak için izin istemiş. Şenli, şiirini eksiksiz okuma kaydıyla olur, demiş. Bu sefer de CD piyasaya çıktığında şiirin eksik değil fazla okuduğunu, yani orijinal metnin 'katkılarla' süslediğini görmüş. İşte o gün bu gündür bu şiir ve şarkısı dillerden dillere yaşamını sürdürüyor. 
İLK TEBRİK EDEN ARKADAŞI AHMET NECDET SEZER OLDU 
Şimdi biraz daha gerilere ,ellili yılların başına gidelim.. 
Takvimler 4 Nisan 1953'ü gösterdiğinde Türkiye, Çanakkale'de bir İsveç şilebine çarpan Dumlupınar denizaltısıyla denize gömülen 81 denizci için ağlıyordu. Şenli ailesinin evinde de herkes gözyaşları içindeydi. Bir tek 13 yaşındaki Onur ağlamıyordu. ‘‘Ben o sırada gözyaşlarımı kağıda akıtıyordum’’ diyor. Afyon Lisesi'nde yapılan anma töreninde Onur Şenli yazdığı şiiri tekrar, tekrar okumuştu. Tören sonunda yanına gelen sınıf arkadaşı Ahmet Necdet Sezer, Onur'un boynuna sarılmış tebrik etmişti. Böylece ilk şiir ortaya çıkmış ve Onur Şenli ismi önce Afyon sonra da bütün ülkede duyulmuştu. İstanbul'a giden genç Onur önce Vefa Lisesi sonra da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne girdi ama aklı fikri şiirde ve yazıdaydı. Agora Meyhanesi'nin hikayesi de işte o günlerde başladı. 
BABAMIN ARKADAŞININ KIZINA O GECE TUTULDUM 
Onur Şenli'yi en çok etkileyen kişi babasıydı. Üsküdar Musiki Cemiyeti'nin kurucularından biri olan Sabahattin Şenli, çok güzel şarkı söylermiş. Selahattin Pınar'ın da yakın arkadaşı olan Sabahattin Bey, engin müzik bilgisini Onur'a da aktarmış. Babasının bir arkadaşının lise son sınıfta okuyan çok güzel bir kızı varmış. Bir akşam, babası Onur'u göstererek ‘‘Bizim çocuğun sesi çok güzeldir, size bir şarkı söylesin’’ deyince, kızın babası da ‘‘Bizim kızın da sesi güzeldir, Onur bir şarkı okursa kızımız da size bir tango seslendirir’’ diye karşılık vermiş. 
‘‘Gece gündüz aklımdan çıkmayan kızın gözlerinin içine bakarak, sözleri Mustafa Nafiz Irmak'a ait olan Selahattin Pınar'ın bir şarkısını okumaya başladım: 'Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek / Hasta gönlüm yine hicranını yalnız çekecek.' Tabii devir tango devri olduğu için o güzel kız benim gözlerimin içine bakarak okumaya başladı: 'Seni sevmem de haksız / Sevdim demem de haksız / Fakat neden insafsız... Şarkılar bitince evde derin bir sessizlik oldu. Ben çıkıp gittim. Ertesi gün onlar da yazlığa taşındılar. Günlerce evlerinin önünden geçtim ama o bir türlü dönmedi. Sonunda birgün penceresinin altından geçerken önüme bir kağıt düştü. 'Onur Bey, sizi Gündoğdu'daki Sisi Pastanesi'nde bekliyorum' diyordu. Soluğu pastanede aldım ama randevuya başkası geldi. Bu, sevdiğim kızın komşusuydu. Bana, 'Aylardır sizi seviyorum' deyince şaşırdım. 'Ama ben başkasına aşığım' diye itiraz ettim. Baktım ki onuru kırılıyor, birkaç güzel söz söyleyip, olayı yumuşatarak yanından ayrıldım. Fakat, sevdiğim kız ertesi gün İzmir'e gelmiş ve pastanedeki buluşma kendisine yalan yanlış aktarılmıştı. Ne yapıp, neylediysem ikna edemedim. Telefonlarıma çıkmadı, ortadan kayboldu, beni görünce yolunu değiştirdi. Olmadı.’’ 
HATIRA DEFTERLERİNİN VAZGEÇİLMEZ ŞİİRİ OLDU 
Aşk yarasıyla kıvranan genç adam teselliyi İzmir'in Agora semtindeki salaş meyhanelerde aramaya başlamış. Bir gece Agora'da içtikten sonra eve gelmiş ve sevdiği kıza bir mektup yazmaya koyulmuş:‘‘Sana bu satırları, bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum...’’ diye başlamış. İlerledikçe yazdığının bir şiir olduğunu farketmiş. Böylece ünlü Agora Meyhanesi ortaya çıkmış. Dikkat ettiyseniz 'esas kız'ın adını anmadık. Çünkü Onur Bey, İzmirli bir gazete patronunun eşi olan ilk göz ağrısının ismini zikretmek istemediğini söyledi. 
Şiire o günlerde adet olduğu üzere İngilizce bir başlık koymuş: ‘‘The Night, Wine and Love’’ yani ‘‘Gece, Şarap ve Aşk’’. Şiir fakültede yayınlanan Neşter adlı dergide yayınlanmak üzereyken matbaada Ege Ekspres'in kültür sayfaları editörü Şadan Gökovalı görmüş. Dergi yayına girmeden önce şiirin başlığını Agora Meyhanesi olarak değiştirip gazetede yayınlamış. Şiir yayınlanır yayınlanmaz genç kızların hatıra defterlerine girmeye, mısraları duvar yazısı olmaya başlamış. 
GÖNÜL YAZAR'DAN 66 BİN LİRA TAZMİNAT ALDIM 
Tıbbiyeyi tamamen boşlayıp 1968'de Ege Ekspres'te tam gün gazetecilik yapmaya başladığı günlerde İstanbul'dan gelen bir yakını, ‘‘Senin şiir şarkı olmuş, Gönül Yazar plağa okumuş ama plakta söz ve müzik İsmet Nedim’’ yazıyor demiş. Devrin ünlü bestecilerinden biri olan İsmet Nedim'in kendi eserini bestelemiş olması Onur Bey'in hoşuna gitmiş ama adından söz edilmemesine çok içerlemiş. İki gün sonra Gönül Yazar'ın ağzından verilen gazete ilanı kızgınlığını arttırmış: ‘‘Değerli bestekar İsmet Nedim'in benim için bestelediği, merhum aktör Suphi Kaner'in sözlerini benim için yazdığı Agora Meyhanesi'ni Arya Plakları'na okudum.’’ Sabrı taşan Onur Şenli, 20 bin lira maddi, 30 bin lira manevi olmak üzere toplam 50 bin lira tazminat talebinde bulunduğunu belirten dilekçesini mahkemeye vermiş. Ertesi gün çıkan bütün gazeteler davadan söz ediyorlarmış. Bir müddet sonra besteci İsmet Nedim İzmir'e gelmiş. Onur Şenli, adını gizleyerek gazeteci kimliğiyle İsmet Nedim'den söyleşi için randevu almış. Söz dönüp dolaşıp Agora Meyhanesi'ne gelince Nedim, ‘‘Yahu ben bunun bir yazarı olduğunu bilmiyordum. Bana bu şiiri imzasız olarak getirdiler ve benim de hoşuma gidince besteyi yaptım. Oysa tıbbiyede okuyan genç bir adamın şiiriymiş’’ deyince Onur Bey, ‘‘O genç adam benim efendim’’ diye yanıt vermiş. Ama bir uzlaşma sağlamak mümkün olmamış. Dava senelerce sürmüş. Mahkeme 1972'de faizleriyle birlikte 66 bin liralık bir cezayı onaylamış. Ama davalıların bir kısmı yerinde bulunamadığı için para Gönül Yazar'dan tahsil edilmiş. “ 
Şimdi gelin bu şiiri bir kez daha okuyalım…ve şairi Onur Şenli ‘yi bir kez daha analım: 



AGORA MEYHANESİ 
Sana bu satırları 
Bir sonbahar gecesinin 
Felç olmuş köşesinden yazıyorum 
Beşyüz mumluk ampullerin karanlığında 
Saatlerdir boşalan kadehlere 
Şarkılarını dolduruyorum 
Tabağımdaki her zeytin tanesine 
‘‘Simsiyah Bakışların'ı koyuyorum 
Ve kaldırıp kadehimi 
Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum. 
Burası Agora Meyhanesi 
Burada yaşar aşkların en madarası 
Ve en şahanesi 
Burada saçların her teline bir galon içilir 
Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir 
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin 
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir 
Burası Agora Meyhanesi 
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası... 
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı 
Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik 
Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam 
Elimde değil 
Bu da bir nevi namuslu serserilik 
Dışarda hafiften bir yağmur var 
Bu gece benim gecem 
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği 
Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu 
Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum 
Ve sana susuzluğumu 
Birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır 
Umutlar tükenir, mezeler biter 
Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden 
Bu sarhoş şehrin üstüne 
Birazdan bu yağmur da diner 
Sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma 
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver 
Yarın gelir çamaşırcı kadın 
Her şeyden habersiz onu da yıkar 
Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar? 
Dedim ya burası Agora Meyhanesi 
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer 
Burası Agora Meyhanesi 
Burası kan tüküren mesut insanların dünyası.

(Star Kıbrıs'tan)