Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in 6 Nisan’daki Türkiye ziyareti, Türkiye-AB ilişkileri açısından son dönemlerde önemli bir gelişmeydi. Ancak ziyaret öncesi Ankara’ya gelen AB protokol heyetinin yol açtığı söylenen koltuk krizi ziyarete maalesef gölge düşürdü. AB Konseyi Başkanı Michel’in Ankara'da yaşanan olaydan ötürü özür dilemesi maalesef çok etkili olmadı.
* * * *
Bayan von der Leyen, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel yan yana koltuklarda otururken kendisinin kanepede oturtulmasına tepki göstermesi, ‘Bir kadın olarak, bir Avrupalı olarak incinmiş ve yalnız hissettim’ demesinin medyada daha fazla yankı bulduğunu söylemek zorundayız...
* * * *
Avrupa Birliği’ni, yapısal olarak ‘uluslar-üstü‘ (supra-nasyonel) olarak değerlendirmek yanlış olmaz... Modern tarihin en iddialı ‘birlikte yaşam projesi’dir... Bu projenin temeli Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak 1958’de kuruldu... Türkiye 31 Temmuz 1959’da ortaklık için başvurdu... AET Bakanlar Kurulu, bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önerince 12 Eylül 1963’te Ankara Anlaşması imzalandı... Anlaşmaya imza atan dönemin Başbakanı İsmet İnönü, AB’yi ‘İnsanlık tarihinde insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser’ olarak tanımlar... Anlaşmanın 28. Maddesi nihai amacın Türkiye’nin tam üyeliği olduğunu işaret eder...
* * * *
Tam üyeliğe giden yol ‘hazırlık-geçiş-nihai’ olmak üzere ‘üç aşamalı’ olacaktı... Türkiye’ye herhangi bir yüküm getirmeyen hazırlık aşaması 1973’te tamamlandı... 1 Ocak 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması ile geçiş dönemi de sonlandırıldı, tam üyelik kulvarında nihai aşamaya geçildi... Son aşama, bir türlü tamamlanamadı... Aralık 1999’da Helsinki Zirvesi’nde Türkiye'nin adaylığı onaylanmış, diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı kesin bir dille ifade edilmişti...
* * * *
17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde, Türkiye'nin siyasi kriterleri karşıladığı belirtilmiş, 3 Ekim 2005'te Lüksemburg'daki toplantıda müzakerelere başlanması kararı alınmıştı... Müzakereler Çerçeve Belgesi kapsamında, toplumsal yaşamın hemen her alanını kapsayan 35 fasıl üzerinden yürütülmekte... Ancak AB Konseyi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin siyasi engellemeleri nedeniyle müzakereler bloke edilmiş durumda...
* * * *
Son yıllarda da Türkiye için sanki ‘tam üyeliğe aday ülke’ olmayıp, ‘stratejik öneme haiz bir komşu’ duygusu yayılmaya çalışılıyor... Son zirvede ilişkilere ‘Doğu Akdeniz’ başlığı altında yer verilmesi dikkat çekiyor... İkili ilişkiler, müzakere süreci geçen yıllar boyunca adeta şakülünden kaydı... İşbirliğinin Doğu Akdeniz, Yunanistan ve Kıbrıs ile ilişkilerine endekslendiği görülüyor... Başvurunun üzerinden 59 yıl geçti... O gün doğanlar artık neredeyse emeklilik yaşında...
* * * *
AB ile ilişkiler ‘nihai aşama’ için tekrar canlandırılabilir mi... Kolay bir soru değil... AB’nin öncelikleri Türkiye üzerinden Avrupa'ya göçmen gelmemesi, Doğu Akdeniz’de karbon yatakları dolayısıyla askeri bir ihtilafın olmaması... Türkiye'ninki ise ekonomiyi istikrara kavuşturmak, ev sahipliği yaptığı göçmenlere AB'den mali yardım almak...
* * * *
Türkiye’nin ticaretinin yüzde 50’si AB ile... Gümrük Birliği, aslında Türkiye'nin AB'ye tam üye olacağı varsayımıyla AB ile ekonomik entegrasyonu öngörüyordu... Ancak Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda AB'ye üye olamayacağı çok açık... Gümrük Birliği Türkiye’nin ekonomisini etkiliyor... Karar sürecinde sözü hakkı yok ama uygulama sorumluluğu ile mükellef... Brüksel’de alınan kararları Türkiye uygulama durumunda... Dolayısıyla Gümrük Birliği Anlaşması’nın masaya yatırılması, revize edilmesi, Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin yeniden rayına oturtulması açısından atılacak kritik bir ilk adım olabilir...