Bir kuşa bile kıyamayan insanlar da yaşıyor bu ülkede. Gözünü kırpmadan anaların kınalı kuzularını katledenler de!

Yaşlı kadın güçsüz kolları ile usulca gümüş rengi saçlarını tarıyordu. Bembeyaz saç telleri “ömür”ün insanın elinden nasıl da kayıp gittiğinin bir emaresiydi adeta. 

Ve sonra yaşlı kadın, dökülen ve tarağa yapışan saçlarını bir bir topladı. Önce bir bez parçasına ardından da bir poşete iyice sardıktan sonra, yatağından baston yardımıyla kalkarak çöp kutusuna attı.

“Neden bez parçasına sardın?” diye sorduğumda “Ya çöp poşeti yırtılır ve saç tellerim kuşların ayağına takılırsa, nasıl hesabını veririm bunun” dedi.

O an, yaşlı bir kadının gözlerinin derinliğine düştüğüm bir andı. Saç telleri kuşların ayağına takılmasın diye gösterilen özene ancak “erdem” denilebilirdi. Merhamet de vardı bunun içinde, yaratılana saygı da, tabiata karşı sorumluluk da.

Modern hayatın hay huyunda, metropolün keşmekeşinde bizim düşünemediğimiz o küçücük detayı o çok iyi biliyordu.

Bir kuşun ayağına takılma ihtimali olan saçlar…

O kuşu özgürlüğünden ya da canından edebilirdi...

Bu ihtimalin gerçekleşme olasılığı bile yaşlı kadını korkutmuştu.

Tabiatın insana emanet olduğunu ve ona iyi bakması gerektiğinin de bir dersiydi ayrıca.

Bir kuşa bile kıyamayan insanlar da yaşıyor bu ülkede. Gözünü kırpmadan anaların kınalı kuzularını katledenler de!

Soğukta tir tir titreyen insanlara yardım etmek için canını dişine takan insanlar da yaşıyor bu ülkede. Sayıları az da olsa “banane o insanlardan” diyenler de!

İnsanların çoğunun yukarda bahsettiğim yaşlı kadınla aynı merhamet damarından beslendiğini düşünüyorum.

Fakat nedense bu damardan nasiplenmeyenlerin sesi her zaman daha çok çıkıyor.  Dolayısıyla bu sesi çok çıkan öfkeli azınlığa takılı kalmak yerine merhameti bol ama sesi az çıkan çoğunluğun mutluluğu için çabalamalıyız.

Bir kuşu incitmekten imtina eden bu insanlar, insanı insan gibi gören bir anayasayı da, değil bir insanın, kurdun kuşun bile incinmediği, huzur ve kardeşliğin kol gezdiği,  barış dolu bir Türkiye’yi inanın çok ama çok hakediyor…