Tatminsizliğimizin ilk adımı bile anne karnında başlamaz mı ? 

 

Henüz gözlerimizi dünyaya açmış ve bir ömür boyu sürecek olan tatminsizliğimize, büyük bir açlıkla başlamışızdır. 

 

Zaman ilerler ve büyümeye devam ederiz, dünya bizim eksenimizde dönüyordur.  Çevremizdeki yetişkinlerin ilgisi sürekli bizim üzerimizdedir.  Ama bu durum biz büyüdükçe azalır ve henüz olgunluğa erişememiş ruhumuzda, bunun eksikliğini yaşayıp yeni arayışlara gireriz. 

 

Nihayet yetişkin bir birey olmuşuzdur.  İsteklerimiz ve dünyaya meylimiz, doyumsuzlukla birleşince ortaya “bencil” bir insan olarak çıkıveririz.  Hayat sadece kendi eksenimizde dönsün ister ve diğergamlığın anlamını bile düşünmeyiz.  Aslında bazı durumlarda bencil olmayı da becerebilmek maharettir, çünkü bazı insanlar diğergamlıkta aşırılığa gidebilecek bir duygu yoğunluğu yaşayarak, kendi kendilerine acı çektirirler sadece. 

 

Tabi bu durumu istismar edecek birileri mutlaka olacaktır.   O’da “bencil” insan.

 

Nereye kadar yol eder, ene'lerin toplamı.. Ömrün kaçta kaçını tatmin eder ve kaçta kaçını vicdanla mücadeleye böler... İstekler silsilesinin egoları tatmin edişi, dolu dolu bir yaşamın son sözüne denk düşecek kadar ehemniyetli olmaması çelişki değil mi?  Tatminsizliklik denilen şey, duyumsanmadığı kadar mı, yoksa duyumsananın akabinde, emanetlerden bir parça alınıp vicdani bir harbin başlamasından mı?

 

İsteklerin olacağı bilinse bile, kendi egomuzu tatmin edişimiz karşısında dahi, tam anlamıyla mutluluğu yaşayamayışımız, dışta mükemmel bir yaşam ve rahat bir hayatın yanı sıra, insanın kendi içindeki o vicdani muhasebe de, aslında mutlu olamayacağını bilmesi ama yine de aynı şekil yoluna devam etmesi durumudur.

 

Kimdir bu bencil insan?

 

Çıktığı doyumsuzluk maratonunda, çevresinde olan bitene aldırmadan, umursamadan, “bana ne?”lerle, sadece kendi istekleri için koşar.   Yolda düşüp kalan dostluklara bir el uzatmaz ama kendi düştüğü zaman hep bir el arar.  O el uzatıldığında ise, uzatılan el’i bir bilek güreşi hamlesiyle yıkıp, devam eder doyumsuzluk maratonuna ve ezip geçer tüm “sen”lerin üzerinden.

 

Sonrasında, geriye kalan '’ben'’lerle örtülü tüm kazandıklarını kaybeder farkında olmadan ve “ben”lik tasasının telaşında tükenen bir yaşamın faturasını, bir ömür biriktirdiği “ben”liklerin, hiçliğe dönüşüyle öder.

 

“Hiç”lik için “ben”lik savaşında mücadele de, er yada geç “ben”lik kaybeder!