BAŞBAKAN Erdoğan geçtiğimiz günlerde şöyle demişti:

“Bu beyefendiler Boğaz’a karşı keyif çatarken, televizyonlarının karşısında çerezlerini, alkollü içkilerini yudumlarken...”
* * *
Türk sağının tarihi “Bunlar Boğaz’a karşı çekerler viskiyi, sonra da memleket hakkında keserler ahkâmı” edebiyatıyla doludur.
* * *
Bu temayı 80’li yıllarda en veciz şekilde ifade eden sağcı politikacı Mehmet Keçeciler olmuştu.
Şöyle diyordu Keçeciler o günlerde:
-  Bizdeki sol sahtekârdır.
-  Bebek’ten Boğaz’ı seyredip Hakkâri’deki Zap Suyu’na ağıt yakar.
-  Köy olarak Kadıköy, Erenköy, Bakırköy ve Yeşilköy’ü tanır.
-  Hilton’un terasında Kız Kulesi’ne romantik nazarlarla bakar, viskisini yudumlar.
-  Dragos’ta yaşar, Patnos’u yazar.
Keçeciler’in bu aforizmaları vaktiyle epey tartışılmıştı.
* * *
“Boğaz’da viski çekip ahkâm kesenler” edebiyatını gelmiş geçmiş bütün sağ iktidarlar, “sorunların üstünü örtme” aracı olarak kullanmışlardır.
Yaklaşım şudur:
-  Sorunları dile mi getiriyorsun...
-  Sorgulamaya mı kalkıyorsun...
-  Muhalefet mi yapıyorsun...
-  Soru mu soruyorsun...
-  İtirazda mı bulunuyorsun...
-  Rahatsızlık mı çıkarıyorsun...
O zaman sen “Boğaz’da viskisini çekip ahkâm kesenler” cemaatinin üyesisin...
Milletten değilsin.
Milletin yabancısısın.
Söylenmek istenen budur.
* * *
Türkiye’de bu edebiyatın her zaman bir alıcı kitlesi olmuştur.
Hem de yüzde 50’yi bulan bir alıcı kitle...
Talep varsa arz da olur.
Vaktiyle Keçeciler’in piyasaya sürdüğü cümlelerin aynısını bugün Başbakan Erdoğan’ın piyasaya sürmesinin anlamı budur.

Çıkmadan albüm notları: Orhan Baba şarkıları

MÜZİK dünyamızın ünlüleri Orhan Gencebay şarkılarını seslendirecekler.
Albüm 17 Eylül’de piyasada...
Hangi sanatçı hangi şarkıyı seslendirecek diye şöyle bir baktım.
Ve bakarken şu cümleleri sayıkladım:
* * *
-  AJDA PEKKAN: “Severek ayrılalım” ona yakışır, hem de çok yakışır. Ne de olsa “Alışmak sevmekten daha zor geliyor” şarkısını gönül seslerimizi titreterek söylemişliği vardı.
-  SERDAR ORTAÇ: “Hor görme garibi” şarkısını seslendirecekmiş... Ne “hor” kelimesine yakıştırdım kendisini, ne de “garip” kelimesine... Dur bakalım ne olacak.
-  ÖZCAN DENİZ: Ses rengini sevmem, şarkı söyleme biçimini sevmem... Fakat seçtiği “Vazgeç gönlüm” şarkısını pek severim. O yüzden şimdiden uyarıyorum: Sakın şarkıyı katletme Özcan.
-  SİBEL CAN: “Bitmesin o felek” şarkısını söyleyecekmiş... “Sevemedim karagözlüm” daha yakışık almaz mıydı acaba? Fakat sanırım her şey için çok geç...
-  SEZEN AKSU: Orhan Gencebay şarkılarının üç büyükleri vardır: “Batsın bu dünya”, “Yarabbim” ve “Hatasız kul olmaz”... Üçü de yakışırdı kendisine... Ama o “Akşam güneşi”ni seçmiş. O da olur. Neden olmasın?
-  TARKAN: Bu çocuk gerçekten işi biliyor. İşte bakın: Sesine, tavrına, tarzına en iyi gidecek Orhan Gencebay şarkısı olan “Hatasız kul olmaz”ı seçmiş, çekilmiş kenara, keyfine bakıyor.
-  CANDAN ERÇETİN: “Beni böyle sev”i seslendirecekmiş. Fakat bir sorun var: “Beni böyle sev”, Orhan Baba’nın en “ağır abi” şarkısıdır. Acaba bu şarkıyı bir “ağır abla” şarkısına dönüştürebilir mi? Ben emin değilim ama hadi hayırlısı...
-  ATHENA: Melodisi marş ritminde bir şarkı seçmişler: “Bir araya gelemeyiz.” Batırabilirler de, çıkarabilirler de... Ortası yok. Bu nedenle yüreğim ağzımda bekliyorum yorumlarını...
-  EBRU GÜNDEŞ: Bana gelse, “Hangi şarkıyı seçeyim?” diye sorsa, kendisine kesinlikle “Dil yarası” adlı şarkıyı önerirdim. Bana gelmedi, sormadı ama “Dil Yarası”nı seçmiş. Eh, boşuna dememişler aklın yolu bir diye...
-  EMRE AYDIN: “Bir teselli ver” adlı şarkıyı seçmiş. Şarkının söylemesi zor, ağırlığı fazla, değeri büyük... Bana göre kendisine en az “üç numara” büyük gelir. Bakalım taşıyabilecek mi?
-  MUSTAFA SANDAL: “Kır gönlünün zincirini” şarkısını seçmiş... İnsan merak ediyor: Acaba onun dilinde nasıl duracak diye... Sırf bu merak duygusunu uyandırması bakımından bile “Doğru seçim” diyorum. Aferin Mustafa!
-  NÜKHET DURU: “Gitti de gitti” şarkısı kadar tarzına yakışacak başka bir Orhan Gencebay şarkısı benim aklıma gelmiyor. Hakkını verecektir. Ne hakkını vermesi! Şarkıya yeni bir boyut bile kazandıracaktır.
-  ZERRİN ÖZER: “Gönül” adlı Orhan Gencebay şarkısının hakkını vermiş olmasından dolayı torpilli... Bu yüzden seçtiği “Sev dedi gözlerim” adlı ağır, oturaklı ve kederli şarkının hakkını vereceğine kesin inançlıyım.
-  NİLÜFER: En derin, en dokunaklı, en diğerkâm, en yakınmacı, en çileli Orhan Gencebay şarkısıdır “Dertler benim olsun” şarkısı... Ama bir yandan da süper asil bir şarkıdır bu... İşte bu özelliği nedeniyle pek yakışmış kendisine... Kutlu olsun.
-  MUSTAFA CECELİ: “Yarabbim” şarkısını seçmiş. Büyük cesaret! Çünkü milli marş haline gelmiş bir şarkının heder edilmesine bu millet rıza göstermez. O yüzden işi zor. Bütün kulaklar üzerinde olacak.
-  MANGA: “Ya evde yoksan” benim üzerinde titizlendiğim bir Orhan Gencebay şarkısı değil. Ortodoks davranmayacağım. Bu yüzden şarkı üzerinde istedikleri tasarrufu kullanabilirler.
-  ŞEVVAL SAM: Değil mi ki Karadeniz türkülerini, hiç eğitilmemiş bir Karadeniz kızı otantikliğinde söylemeyi başardı... O halde Orhan Gencebay şarkılarının en güzellerinden olan “Kahrolayım”ı, bir “dişi Orhan Gencebay” gibi neden söylemesin?

Zararlı edebiyat: Viski edebiyatı

TÜRK sağında yıllardır geçerli olan anlayış şudur:
-  İktidar bir avuç topluma yabancılaşmış seçkinin tekelindedir.
-  Bu böyle gitmez.
-  İktidar milletin asıl çocuklarının eline geçmelidir.
-  İktidar milletin öz evlatlarının eline geçerse sorunlar biter.
* * *
AK Parti, işte yakınmaları zafere dönüştüren bir parti olarak görüyor kendisini...
-  “Topluma yabancılaşmış bir avuç seçkinin elinden iktidarı aldık” diyorlar.
-  “Milletin öz evlatları artık işbaşına geçti” diyorlar.
-  AK Parti’ye yönelik her türlü muhalefeti de “milletin öz evlatlarını iktidardan uzaklaştırmak isteyen bir avuç seçkincinin kumpası” olarak yorumluyorlar.
“Boğaz’da viski çekip ahkâm kesenler” edebiyatının temelinde işte bu yaklaşım var.
Açık konuşacağım:
Bu çok tehlikeli, çok zararlı, toplumsal barışı dinamitleyen, demokrasiyi ağır biçimde zedeleyen bir yaklaşımdır.
* * *
Çünkü bu yaklaşım:
-  Demokrasiyle pek ilgisi olmayan “Çoğunluk ne derse o olur” anlayışına yol açıyor.
-  Bu yaklaşımla her türlü muhalefet, “Boğaz’da viski çekenler” torbasına doldurulup yaftalanmış oluyor.
-  “Boğaz’da viskisini çekenler” de milletin bir parçasıdır. Bu yaklaşım onların milletten sayılmadığını ortaya koyuyor.
-  Bu yaklaşım her türlü muhalefetin “muzır faaliyet” olarak görülmesine neden oluyor.
-  Bu yaklaşım “Milletin öz evlatlarının her türlü hatasının üstünün örtülmesi caizdir” anlayışına yol açıyor.
-  Bu yaklaşım “Milletin öz evlatları iktidara geldi, sorunlar çözülüyor, ortada eleştirilecek bir şey kalmadı” anlayışına yol açıyor.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)