Çinlilerin, "Tuhaf zamanlarda yaşayasın!" bedduasını duymuşsunuzdur. 

Bu bedduanın adeta bütün insanlık için edildiği, hatta tuttuğu ve dünyanın üzerine bir karabasan gibi çöktüğü zor zamanlardayız. 
İslamofobya ile terör arasında salınan bir sarkaç yaşadıklarımızın en azından bir kısmını anlatmaya yetiyor olmalı... 
Birleşmiş Milletler'e, "Dünya beşten büyüktür!" diyerek adalet çağrısı yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkışının esasen ne kadar haklı olduğu, böylesi zamanlarda çok daha iyi anlaşılıyor. 
Yeraltı kaynaklarını yağmalamak için kendi ülkelerinden on binlerce kilometre uzaklarda her türlü insanlık dışı tezgâhın parçası olanlar... 
Adaletsiz gelir dağılımı... 
Sebepler artırılabilir. 
Sonuç bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor: Zor zamanlarda yaşıyoruz. 
Fakat, yaşadığımız zaman başta olmak üzere hiçbir mazerete sığınmadan öncelikle Charlie Hebdo katliamını telin etmeliyiz. 
Hedef aldığı kesimde korku yaratmayı amaçlayan ve bir insanlık suçu olan terörün karşısına, bütün bir insanlık olarak çıkabilmeliyiz. 
Bu ülke, 70'li yıllarda da terörün mağduruydu. 
Sonrasında, 1980'de yaşanan darbenin hemen ardından, başbakan olduğu dönemde Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Gerekirse baldıran zehri içeriz!" kararlılığıyla başlattığı Çözüm Süreci’ne kadar 30 yıl süren terörden sadece maddi kaybımızın 1 milyar dolar olduğu hesap ediliyor. 
Teröre verdiğimiz şehitlerimizi, manevi kayıplarımızı hesaplıyor olmak inanın zül geliyor. 
Bu ülke, terörden çok çekti ve elbette çok da ders çıkarttı. 
İlk ders, nerede ve nasıl olursa olsun, kimden gelirse gelsin, terörün insanlık suçu olduğunu bilerek size bu yolla verilmek istenen mesajı elinizin tersiyle itmek olmalıdır. 
Türkiye'nin duruşu budur ve bu kalacaktır. 
Nitekim Charlie Hebdo katliamı sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın, bu terör eylemini İslam'a mal etmeyen duruşu da bu anlama gelmektedir. 
Bir kenara not etmemiz ve millet olarak asla unutmamamız gereken bir başka duruş daha var. 
Paralel Yapı'nın istihbarat havuzu olarak psikolojik bir savaş veren Twitter'daki Fuat Avni başta olmak üzere diğer bütün yayınlarının gırtlaklarına kadar ihanete battıkları karşı bir duruş... 
Artık sabır taşını çatlatan, bardağı taşıran bir yere geldiklerini görüyorsunuz. 
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan, Paralel Yapı'nın üzerine yıkılacak terör eylemleri planlıyorlar" iftirasını atabilecek kadar alçalmış vaziyetteler. 
Türkiye'yi teröre destek veren ülkeler listesine aldırmak için gözü dönmüş bir saldırganlık içindeler. 
Oysa düşmanlığın bile bir raconu vardır. 
Yaşadıklarımıza zor zamanlar demiştim. 
Bu bölgemiz için de, bütün bir dünya için de farklı değil. 
Türkiye için baktığınızda bardağın dolu kısmı umudumuzu artırıyor. 
Karşınıza bir harita alın ve bulunduğumuz coğrafyadaki diğer ülkelere ve Türkiye'ye bir bakın. 
Yaşadığımız hayatta acaba bir gün seçim ve sandık görebilecek miyiz ümidini korumaya çalışan o ülkelerin vatandaşlarını bir düşünün. 
Bir de bizi ve bizimkileri düşünün. 
Sözüm öncelikle şu muhalefet ettiklerini iddia edenlere... 
İktidarın ateşten gömlek olduğunu bilerek, hayatlarını mutlaka siyasette ama yine mutlaka muhalefette yaşamaya kararlı müzmin muhaliflerimizi düşünün. 
12 yılda 9 seçime girin, tamamını kaybedin ve hâlâ sadece konuşun! 
Dün Paris'te yapılan ve pek çok devlet ve hükümet başkanının yer aldığı yürüyüş ve törene  Türkiye'yi temsilen Başbakan Ahmet Davutoğlu katıldı. 
Ana muhalefetten giden isim ise, Şafak Pavey'di. 
Artık şunu bilmemiz gerekiyor: Türkiye'nin en önemli sorunu, muhalefettir. 
Seçmen, önümüzdeki seçimlerde muhalefet sorununu bu kez kendisi çözecek, yeni anayasa ve Türkiye'yi geleceğe taşıyacak yönetim biçimi için de kararını ortaya koyacaktır.

(Akşam'dan)