Bir kez daha, ne bir yargılama yapıldı, ne de bir hüküm verildi. Beş yıldan uzun bir süredir Arap dünyasında oynanan senaryo aynı. Tekrar ve tekrar, aynı karmaşa ve aynı dramatik son. Saddam Hüseyin, Usame bin Ladin ve Kaddafi ya adil bir şekilde yargılanmadan infaz edildiler ya da yargıçlar ve jüri tarafından hiç de onurlu olmayan bir şekilde mahkum edildiler. Saddam Hüseyin düzmece bir mahkemeden sonra, bir bayram günü idam edildi ve idamı da bir telefon kamerasıyla kaydedildi. Usame bin Ladin arkasında sonuna dair hiçbir görüntü bırakmadan suikaste uğradığında silahsızdı. Kaddafi ise canlı olarak ele geçirildi, dövüldü ve öldürüldü. Bu sırada çevresini saran yüzlerce insan kan içerisinde kalmış yüzünün resimlerini çekiyordu. Ölenin Kaddafi olduğunu ispat etmek istercesine saçlarından tutarak kafasını çevirirken bir yandan da gülüyor, bağırıyor ve hatta dans ediyorlardı. Bu acınası duruma tanıklık eden birinin insanlığından utanmaması mümkün değildir. Kaddafi bir tiran ve diktatördü, buna şüphe yok. Fakat bir insan olarak, yargılanmayı ve ölümünden sonra bedeninin korunmasını ve saygı gösterilmesini hak ediyordu. Yakalanışının ve ölümünün yayınlanma şekli ve onun hakkında yapılan yorumlar, insanlık dışı, çılgınca ve iğrençti. Kaddafi’den hoşlanmıyordum, ama onun katillerinin -yakın veya uzak- yaptıklarından da hoşlanmadım.

***

Şimdi hikayenin bir kısmını biliyoruz. Maiyetiyle Sirte’den kaçmaya çalışırken NATO güçleri tarafından yeri tespit edilerek bombalandı. Daha sonra ise operasyonu yürüten Fransız güçleri konvoyu durdurmayı başardı ve Kaddafi’nin yakalanmasına yardımcı oldular. Libya ayaklanması ile ilgili imaj şudur: NATO olmasaydı, Kaddafi karşıtı muhalefet başarılı olamayacaktı. Ancak hala cevaplanmamış olan kritik bir soru var: Yabancıların etkisi Libya’nın geleceğinde nasıl bir rol oynayacak? Geçen yıla kadar Kaddafi’ye gayet sıcak davranan Nicolas Sarkozy’den Barack Obama ve David Cameron’a kadar Başkanların ve Başbakanların onun ölümünü, sırf kamuoyunu daima demokratları ve demokrasiyi desteklediklerine ikna etmek için kutladıklarını görmek ne kadar da rahatsız edici. Zafer sarhoşluğu içerisindeyken ölünün arkasından konuşmakta ve yaşayanlara da yalan söylemekte utanılacak bir şey yok. Libya’da her şey kontrol altında diyoruz, ama Libya’yı kim kontrol ediyor?

Ulusal Geçiş Konseyi’ne (UGK) güvenilemez. Zira başındaki kişi isyandan önce Kaddafi rejimine hizmet etmiş ve Amerikan istihbaratıyla gizli ilişkileri olduğuna inanılan eski bir bakan. UGK’nin diğer üst düzey yetkilileri de yine daha önce eski rejim, ordu ve istihbarat ile ilişkileri olan veya radikal olarak nitelenebilecek kişilerden oluşuyor. Ancak UGK’nın Batı ve Birleşmiş Milletler’in desteğini hemen arkasına almasında kilit pozisyonlardaki liderlerinin tanınıyor olması ve Batılılar’a çıkarlarının korunacağı konusunda teminat vermiş olmalarının etkili olduğu da bir gerçek. Fransız, İngiliz, Amerikan ve Türk liderlerinin, daha Kaddafi ele geçirilmeden Trablus’ta boy göstermeleri haklı olduklarının bir göstergesi.

UGK bugün duruma hakim gözükmekle birlikte henüz cevaplanmamış pek çok soru mevcut. UGK ile ilgili çelişkili bilgiler (Batı ile yapılan gizli anlaşmalar, belirli kişilerin tutuklanması ve hatta cephede kazandıkları başarılar hakkında) ve savaş sırasında (özellikle Afrika kökenli mültecilere karşı) yaptıkları insanlık dışı muameleye dair haberler geliyor. Bu da Libya’nın geleceğinin gerçekten şeffaflık ve demokratik değerler üzerine kurulduğuna dair şüphelere sebep oluyor.

***

Kaddafi öldü. Libyalılar ise sevinçle bunu kutluyorlar. Karanlık bir dönem sona erdi. Ancak devrim henüz tamamlanmış değil. Irak, Mısır ve Suriye’ye kısa bir bakış, bize önemli ekonomik ve jeo-stratejik çıkarların söz konusu olduğunu göstermek için yeterli. Söz konusu ülkeler bağımsız olmaktan çok uzak. Libya da bir istisna oluşturmayacak: Ne Birleşik Devletler ne de Avrupa ülkeleri yeni rejimin petrol kaynaklarını Afrika’nın kuzeyinde dinamik bir Güney-Güney dayanışması oluşturmak için kullanmasına izin vermeyecek. Libya şu anda kritik bir noktada bulunuyor. Bölgede yaşananın gerçek bir devrim mi, yoksa ittifak ilişkilerinin sinik bir şekilde yeniden düzenlenmesi mi olduğunu bize gelecek aylar ve yıllar gösterecek. Yeni liderlerin Batı’ya borçlu olduğu düşünülürse, gerçekten bağımsız bir gelecek mümkün gözükmüyor. Tam ve gerçek özgürlüğe giden yol zorlu engellerle doludur.

Kaddafi’ye yapılan kötü muameleyi ve öldürülüşünü izlemek üzücüydü. Medyada onun hakkında yazılanları okumak veya bazı Batılı ve hatta Arap liderlerinin onun ölümünü kutladıklarını ve Libyalılar’ı tebrik ettiklerini dinlemek ise çok daha rahatsız ediciydi. Kutladıkları bir diktatörün ölümü müydü, yoksa bölgeyi kontrol etmelerini sağlayacak stratejilerin önünde artık bir engelin kalmamış olması mıydı? Özgürlüğe doğru yol alması gereken bu yürüyüş; gelecekte çok daha fazla sorunlara ve yeni bir tür köleliğe yol açacak gibi görünüyor.