Dünya ile bağlantının koptuğunu hissettiğin anlar oluyor mu bazen?


Hani genelde böyle mevsim bitişlerinde,


Ya da kışın ortasında,


Hani baharı bekleyip ama günden güne gelişinden ümidini kestiğin zamanlar da,

Hayata dair her kusurun bu anlar da ortaya çıkıyor;

İnsanlara bir türlü alışamadığın,


Hiç bir kavgaya veya alkışa dahil olamadığın,


Olup biteni anlamadığın.

Hep böyle zamanlar da, büyük sorunlara tepki vermeyip küçücük olanlarda gemileri yakıyorsun.


Herkes, zevk ve şehvetle egosunun peşine düşmüş giderken, sen her sabah onun kafasını ezmeye çalışıyorsun.


Belki de hayatta en büyük mücadelen kendi ego’na verdiğin savaş.


Aslında daha farklı olsan, biraz akıllı olsan; mesela elele verseniz ne güzel işler yapacaksınız beraber…


Dünyayı avcunun içine alacaksın,


İnsanlara en tepeden bakacaksın,


En mutluyu oynayacaksın,


Duyduğun her alkışta biraz daha kabaracaksın,


Sonra sende onlara benzeyeceksin, tef gibi gerilmiş ego’nla ortalarda tavuskuşu gibi salına salına gezeceksin.


Hadi yaşadın, üç-beş gün garantidesin peki ya sonra?


Ya sonra?


Ya arkası gelmezse bu pohpohlanmanın?


Ya abartıldığın kadar değilsen?


Ya foyan çıkarsa ortaya?


O zaman 


O zaman suçlamaya başlayacaksın… ama kimi…önüne kim çıkarsa…

Hep bu mevsim sonlarının suçu!


Seni hiç olmadığın biri gibi göstermeye çalışan üç-beş zevzeğin suçu!


Geçmişinin suçu!


Geleceğinin suçu!


Hatalarının suçu!


Ego’nun suçu!


Suçlayacak başka bir şeyler daha kaldı mı?


Aslında tek suçlu var;


Bu mevsim sonlarının suçu!


Zamansız açan bahar çiçeklerinin suçu!


Bir türlü gelemeyen şu baharın suçu!

Dünya ile bağlantının koptuğunu hissettiğin anlar oluyor mu bazen?