Bir insana özellikle bir sanatçıya karşı;  toplum, halk, millet tarafından verilecek en büyük ceza o sanatçıyı yok saymaktır. O sanatçıyı görmemektir. O sanatçıyı duymamaktır.

Bu konu nereden çıktı? Şuradan çıktı! Sanatçı olduğu söylenen bazı şarkıcıların, bazı aktörlerin, bazı artistlerin, bazı bestecilerin, bazı yazarların;  iktidara, hükümete yaranmak için, yetki sahibi kişilere, bürokrasinin ve devletin kilit adamlarına taklalar atacak duruma geldiği, onları sürekli övdüğü, onların evrensel yanlışlarını bile koruyacak hatta alkışlayacak seviyede yalaka durumlara düştüğü anlatılıyor. ‘’ Yalaka, yağcı, şakşakçı olmayan gazeteler, dergiler, İnternet sayfaları, televizyon kanalları, radyo kanalları bu konu ile ilgili şakşakçı şahısların adını vererek çalkalanıyor ‘’  dersek konuyu tam anlatmış oluruz.

Bu konu çocukluğumdan beri hep ilgimi, dikkatimi çeker. Yani yanlış da olsa, haksız da olsa, hatta sahtekar da ve kötü de olsa, elinde güç olan şahıslara karşı yapılan şirin görünme, onlara karşı kendini kabul ettirme çabaları… Makam veya para yada rütbe gibi geçerli güçler, hatta çocuklar arasında bilek gücü, boy pos gücü veya pahalı oyuncağının, şık elbiselerinin olduğundan belli olan kalantor babanın evladı olma gücü işte bahsettiğimiz karşısında el pençe divan durulan, takla atılan, düdüğü öttürülen güçlerdir. Aslında bilinç altında yatan şudur; ’’ Ben bu güçlere karşı kendimi sevdirirsem ben de bu güçlerden nasibimi alırım, bu güçlere mecburi olarak duyulan saygı, hürmet, sadakat bana da duyulur!’’ . Daha akıllı yalakalar ise biraz daha gerçekçi düşünürler ’’ Bu adamlarla iyi geçineyim ki, bana zararları değil, bana faydaları dokunsun! ‘’

Buraya kadar zaten herkesin bildiği, hatta yağcıların veya dalkavukların bile ,itiraf etmeseler de bildikleri, kabul ettikleri gerçeklerdir. Ama unutulan veya bilinmeyen şunlardır;

1-Hak etmeden, layık olmadan, sahtekarlık yaparak güç sahibi olanlar; sürekli şişirilen bir balon gibidirler. Bir gün elbette patlayacaklardır veya ‘’ Fosss, tısss’’ gibi sesler çıkartarak, araba lastiği, bisiklet gibi ineceklerdir ve jantları taşlara vurmaya başlayacaktır.

2-Hak ederek, layık olarak güç sahibi olanlar asla altta olanları, zayıf olanları ezmezler ve asla yağcılıktan, dalkavukluktan hoşlanmazlar ve kesinlikle kendilerine sunulan içten, samimi hürmet, saygı ,sevgi ile samimi olmadan gösterilen şarlatanlıkları, hokkabazlıkları ayırt edebilecek seviyededirler.

3-Ancak; sanatçıların, yazarların, yeteneği ile toplumda yıldız durumda olanların;  yağcı, yalaka duruma gelmeleri berbat bir olaydır. İğrençtir. Tiksindiricidir. Çünkü yetenek Allah’ın çok az insana hediye ettiği bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalık aslında bu ayrıcalığa sahip olan şairi, romancıyı, sporcuyu, oyuncuyu, besteciyi, ressamı, heykeltıraşı onu en güçlü insan yapmıştır. Siyasetçi, tüccar, bürokrat makamı, parası ,yetkileri gereği ne kadar güçlü olursa olsun aslında ,Allah’ın hediye ettiği yetenek karşısında diz çökmelidir. İmparator bile olsa yeteneğin karşısında, bilginin karşısında(bu yeteneği, bu bilgiyi taşıyan kişilere karşı)diz çökmelidir. İşte bunun tam tersi olduğunda  ceylanların, aslanların, kaplanların  şempanzeler  karşısında el pençe divan durmaları yaşanmaktadır.

Siyaset, bürokrasi kulvarlarında en önde koşmak asla yetenek değildir. Asla bilgi değildir. Asla gerçek güç değildir. Asla yıldız olmak değildir.

Askerlik hakkında ise sözüm yoktur. Çünkü askerlik mesleği bir sanattır. Harp başlı başına bir sanattır. Eğer Mustafa Kemal Atatürk gibi tüm rütbelerini layık olarak, hak ederek almışsa, zaten O da bir yıldızdır ve yıldızlar birbirlerine sadece ışık yansıtırlar, birbirlerini ışıkları ile kucaklarlar ama birbirlerinin önünde diz çökmezler.

Asker adam üniformasını çıkartıp milletine yön vermeye başlarsa asla siyasetçi olamaz, olduğu söylense de hatta kendisi bile olduğunu söylese de siyasetçi olamaz. Olursa ancak devlet adamı olur. Mustafa Kemal Atatürk gibi devlet adamı olur. Ama o güne kadar hakiki bir asker ise devlet adamı olur.

Herkes siyasetçi, bürokrat olabilir.

Ama herkes asker olamaz.

Her asker de devlet adamı olamaz.

Bunlar çok derin kavramlardır.

Tahta oturturlar adamı. Kafasına taç takarlar. Önünde  diz çökerler ve ‘’ Yaşasın Kral!’’ diye bağırırlar. Ama bu onu kral yapmaya yetmez! Liderlik lazımdır. Liderliğin mektebi, ilmi, rütbesi yoktur. Liderlik  sonradan kazanılan bir vasıf, yetenek değildir. Liderlik doğuştan, insanın fıtratında olan bir güçtür.

Şimdi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir daha hatırlayalım.

Harp sanatını ve askerlik sanatını dünyaya öğretecek kadar asker bir adam!

Ve lider ve devlet adamı ve sanatçılara saygılı!

Ve eğer şimdi bu yazımı okuyor olsaydı, yüzü kızarırdı ve benim kulağımı çeker ‘’ Çocuk! Teşekkür ederim ama beni mahcup etmeye hakkınız olamaz! Ben sadece milletime karşı vazifemi ifa ediyorum! Lütfen bu yazınızın benimle ilgili satırlarınızı yayından çekiniz ki bu yazınızı benim size emrederek yazdırdığımı sanmasınlar! Dostlarımız da, düşmanlarımız da yanlış intibalara kapılmasınlar!’’

Ben söz konusu sanatçı geçinenlerin isimlerine bu basit yazımda yer vermedim ki kendilerini bir halt sanmasınlar! Bu da benim onlara kişisel cezamdır!