YAZI VE FOTOĞRAFLAR: MİHRİŞAH SAFA

-1-

Londra, Avrupa’nın en uç noktasındaki adanın başkenti... Buradan dünyanın dört bir yanına ulaşım hem çok kolay, hem önceden ayarlarsanız sudan ucuz..


Biz de iki arkadaş, yaklaşan Christmas (Noel) telaşından biraz uzaklaşıp, birkaç günlüğüne kısa bir yolculuk yapmaya karar verdik.. Sıcak bir yere gitmeye kalksak, uzak.. En az bir hafta kalmak gerek.. En iyisi Avrupa’da bir yere gitmek.. Hava soğuk ama, niyet ederseniz size engel birşey yok..


Ver elini Prague..


Yıllardır gitmeyi hayal ettiğim bu güzel kente, gece yarısı fırtına, rüzgarla sallana sallana iniyoruz.. Işıl ışıl bir havaalanı.. Kısa bir taksi yolculuğundan sonra yokuş üzerindeki otelimize geliyoruz.. Yolculuk 1,5 saat gibi az olsa da yorgunluktan gözlerimiz kapanıyor.. Sabah oluyor, ortalık günlük güneşlik.. Masmavi bir gökyüzü bizi karşılıyor.. Otelden adımımızı atar atmaz soğuk hava ile kendimize geliyoruz.. Kuru bir ayaz, mis gibi temiz bir hava.. İlk dikkatimi çeken her yerin Arnavut kaldırımı oluşu.. Bana İstanbul’un eski halini anımsatıyor.. Asfalt yolu sadece otobanda gördük dersem yanlış olmaz..


O sabah daha önceden randevusunu aldığımız Cafe Savoy’a gidiyoruz.. Burası Prague’ın en eski restoranlarından.. İsminin yanında “ Patisserie” yani “Pastane” yazıyor, ancak burada günün her saatinde uygun bir yemek yemek mümkün.. İlk gözümüze çarpan, kocaman pencereleri oluyor.. Buradaki binalarda hava nedeniyle pencereler küçük.. Ancak Cafe Savoy bunların dışında kalıyor.. Art Nouveau mimarisinde ve 1893 yılından bu yana açık , 120 yıllık bir yapı.. Oldukça gösterişli binadan içeri girince, sıcak, mis gibi tatlı aromalı hoş bir hava sizi karşılıyor.. Ve tavanı.. İki katlı bina yüksekliğindeki , altın varaklı, işlemeli tavan gözümüzü alıyor. Bir pastane için oldukça zengin bir dekor.. Vitrinlerin içinde çeşit çeşit tatlı, pasta sizi karşılıyor.. Ve Ingilizce konuşan görevliler bizi masamıza alıyor. Kahvaltı Çek kahvaltısından başlıyor, continental’e, vejeteryana kadar gidiyor.. Ekmekleri  ve reçelleri ev yapımı.. Diğer kafeteryalarda da olduğu gibi çayları çeşit çeşit.. Aklınıza gelebilecek her tür çay mevcut.. Fiyatları mı ? Bizim yaptığımız Türk ağız tadına uygun yumurtalı, reçelli, peynirli kahvaltı 12 sterlin.. Yani 35 lira.. Burasının kentin en lüks yerlerinden biri olduğunu hatırlatırım.. Oradan çıkıp yürüye yürüye nehrin karşı tarafına geçiyoruz.. Prague’un ortasından geçen Vitava nehrini bağlayan köprülerden biri.. Üzerinden taksiler, araçlar ve tramvaylar geçiyor.. Zaten kentin her yeri tramvay rayları ile çevrili.. Ufukta tarihi ve kentin en ünlü köprüsü Charles Bridge gözüküyor.. Bu köprü Old Town ile Lesser Town’u birbirine bağlıyor.. Yollar ve bu köprü de Arnavut kaldırımı.. Charles Bridge’in üstünde çoğu dini simgeleri yansıtan sayısız heykel var..Burası sadece yayalara açık..Ve de secde eder gibi buz gibi taşlara elleri üzerinde başlarını koyan dilenciler.. Adeta para bırakanlarla göz göze gelmek istemez gibiler..

1992 yılından bu yana UNESCO’nun Dünya mirasları listesinde yer alan Old Town ve çevresinde restorasyon çalışmaları göze çarpıyor.. Nehrin üzeri bembeyaz kuğu, ördek ve martıyla kaplı.. Hava oldukça soğuk .. Hatta zaman zaman kar da serpiştiriyor.. Ancak binlerce turist, astronotlar gibi kat kat giyinmiş, soğuğa aldırmadan tarihi, turistik yerleri geziyor.. Her yerde soğuktan korunmak için içi kürklü deri eldivenler, şapkalar, atkılar var.. Rüzgar esince etrafı  buza çevirmeye yetiyor..


Soğuk olur da aklımıza sıcacık bir içecek gelmez mi ? Hayır çay, kahve, sıcak çukulata değil.. Burada en fazla içilen Çek’lerin meşhur Pilsener biraları (evet soğuk havaya rağmen) ve olmazsa olmazları “sıcak şarap”.. Zaten adım başı sıcak şarap satılıyor.. İçindeki tarçın ve karanfil, sokakları  mis gibi kokutmaya yetiyor.. Yaklaşan Noel nedeniyle Old Town’da kurulu Christmas Market, renkli görüntülerle dolu.. Bir yerde odun ateşinde çevrilen domuz.. Yanında lahana ve patates.. Veya sosis .. Sıcak hamurlar.. Hediyelikler.. Sanki bir okul müsammeresindeyiz.. Etrafa bir hareketlilik ve neşe hakim..

Avrupa’nın ortasındaki, 10,5 milyon nüfuslu Çek Cumhuriyetinin başkenti, diğer Avrupa başşehirlerine  göre küçük bir şehir..Nüfusu 1.3 milyon.. Gezmesi, görülmesi kolay bir kent.. Roman, Gotik, Barok, Rönesans, Art Nouvea akımı mimari örnekleri her yerde.. Eşsiz bir mimari hakim.. Şehrin en yüksek tepesinde Prag Kalesi, eski kraliyet sarayı, Aziz Vitus Katedrali şehrin siluetini süslüyor.. Rehberli gezimizde, bu kalenin yeni eklemelerle modern zamanlarda Başkanlık Sarayı ve hükümetin çalışma ofislerinin bulunduğu yer olduğunu öğreniyoruz.. Prag Kalesi, kentin tepeden manzarasının görüldüğü müthiş bir nokta.. Kara rağmen akın akın turist, burayı ziyaret ediyor.. Katedralin yüksek tavanları, mimarisi, 12.’inci asırdan bu yana gelen yapılanması, Orta Çağ Avrupasında eklenen dini ibadethaneler  gözümüze ilişiyor.. Roman Katolik Çek’lerin din damgası, yaşamın, mimarinin birçok alanında görülüyor.

Yürüyerek gezilmesi kolay bu kentte, son yıllarda artan hırsızlık, dolandırıcılık turistleri şaşırtıyor.. Kışın kentin her yeri buram buram “sıcak şarap”tan süzülen tarçın, karanfil kokusuyla mis gibi.. Yaklaşan Noel kenti adeta masal şehrine çevirmeye yetmiş.. Binlerce turistle buz gibi havaya rağmen Prague, akın akın yabancıyı ağırlamaya devam ediyor..