DERYA DEMİR
YURT GAZETESİ

Sesinin güzelliğini herkes biliyor Leman Sam’ın ama bu kadar değil... Onun güzelliği doğayı, hayvanları, ona değen insanları da sarıyor. Giysiye para harcamıyor, makyaj yapmıyor, okuyor, düşünüyor, yazıyor... Memleketteki her fenalık için kaygılanıyor...

Çok göremiyoruz sizi. Neler yapıyorsunuz?
Konser ve söyleşiler var. Bazı projelerin hazırlıklarını yapıyorum. RED dergisinde yazıyorum ayrıca.

Doğaya, hayvanlara karşı zaafınız var. Bu konuda çok duyarlısınız ama bu sizi yormuyor mu?

Doğru zaafım var. Ruhsal durumumu etkiliyor diyebilirim. Bizim ülkemizde gündem hergün değişiyor. Her sabah güzel bir haberle güne başlamaya niyetleniyorum ama yok. Gündemi takip etmek benim hastalığım. Ben de bilemiyorum bu halimi. Çözemiyorum. Dünya haliyle meşgulüm.

Aynaya baktığınız zaman nasıl bir kadın görüyorsunuz. Güzel buluyor musunuz kendinizi?

Ben çok güzelim, en güzelim diyenler var ya onlar gibi değilim. Onlar mutsuz insanlardır. Güzellikleri geçince neyle avunacaklar? Güzelliklerinin son zamanlarını yaşadıkları için, hatta birisi var ki bu işin suyunu çıkartmış.

Hülya Avşar var en bilinen...

İsim vermek istemiyorum. Panik halinde bir şımarıklık içinde. Üzücü bir durum bu. Ben ne onun kadar güzelim, ne güzelliğimi kaybedeceğim diye bir derdim var. Benim hayatla ilgili çok farklı tasalarım var.

Makyaj yapmıyorsunuz anladığım kadarıyla, cildinizi korumak için bir sırrınız var mı?

Yüzümde hiç makyaj yoktur. Bildiğimiz kırmızı pancar ile yanaklarımı allık niyetine renklendiririm. Pancarı bir bıçakla kesiyorum. Aldığım küçük bir parçayı yanağıma, dudağıma sürüyorum. Herkes allık kullandığımı sanıyor. Ama doğal olanı tercih ediyorum. Beni kuaför ve kozmetik sektörü kara listeye almıştır. Dudağımda pancar, yanağımda pancar, gözümde sürme, saçımda da kına var. Ayrıca bol su içiyorum. Bir ceset yemek istemediğim için et yemiyorum. Doğayla barışık yaşıyorum. Uykumu iyi alabilmişsem ve beni yoran insanlar etrafımda yoksa işte o zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Bir de 15 yaşımdan bu yana yediğim her meyveyi suratıma sürüyorum. O zamanlar bilmeden, içgüdüyle yapıyordum. Faydalı olduğunu sonra öğrendim.

‘YAŞLANMA KORKUM YOK’


Estetik ameliyatlarına karşı mısınız?

Düşünüyorum ben de. Çenemin altı, boynumda bir müdahale olabilir. En yakın zamanda düşünüyorum.

Sporla aranız nasıl?

Yürümek istiyorum ama sokakta yürümem imkansız adeta. İstanbul'un durumu malum. Ezilme tehlikesi geçirdim geçtiğimiz gün. Karaköy'e giderken bütün minübüsler kaldırımları kaplamışlar ben de yolun ortasında yürüyordum. Eziliyordum nerdeyse. Muğla, Dalyan'da benim bir evim var. Orada bisiklete biniyorum, bahçe ile uğraşıyorum, tepelere tırmanıyorum ama İstanbul'daki yoğunluk peşimi bırakmıyor.

Yaşlanma korkunuz var mı?

Hiç öyle tedirginliğim yok. Ben yaşımı saklamam. İnsanları nasıl kandırabilirim, benim koskoca iki kızım, iki torunum var. Yaşıyoruz ve her şey gibi eskiyoruz. Büyükannemin sırt ağrılarının bir gün benim de başıma geleceğini öğrendim. İnsanın 18 yaşındaki enerjisi olmayabilir ama ben yaşıtlarıma göre çok enerjik, genç yaşayan, genç düşünen biriyim. Yaş alıyorum ama eskimiyorum.

‘SUSURLUK DEVAM EDİYOR’

Uzun yıllar Anadolu'da yaşadınız. Hakkari'de yaşadığınız dönemi anlatabilir misiniz. O günün Hakkarisini nasıl tasvir edersiniz?

Babam asker olduğu için çok yer değiştirdik. Kökleşemedim bu yüzden. 2.5 yıl Hakkari'de yaşadım. 13-14 yaşındaydım. Hayatımın en güzel dönemlerinden biridir. Dağların ortasında toprak evlerden oluşmuş, neredeyse hiç ağacı olmayan ve 8 aya yakın yolların kapalı olduğu, daracık sokakalrından iki arabanın geçemediği, gazete okuma imkanının olmadığı bir yerdi. Irak radyosu dinliyorlardı ve Kürtçe konuşuluyordu. Ben de öğrnemiştim. Arkadaşlarım Kürttü. Güzel insanlardı. Çok masumlardı. Çocuk aklımla hep düşünürdüm. “Bunlar nasıl insanlar, nasıl bu kadar sınırlı bir yaşamla yetinebiliyorlar, derdim.” Batı insanının daha hırslı, daha aç gözlü olduğunu düşünürdüm. Ne zamanki öğrendiler hayatın hiç onların bildiği gibi olmadığını, işte o gün terör başladı diye düşünüyorum. Efkar Köprüsü vardı. Altından da ince bir su geçerdi. Akşam üzeri herkes yanına eşini dostunu alarak yürüyüşe çıkardı. Bir aktivite oluyordu onlar için. Bir hastanesi vardı ama hiç doktoru yoktu. Sümbül Dağı'na aşıktım. Mavi denilince hayatım boyunca hep Sümbül'ün mavisi aklıma gelir. Sümbül'e bakar saatlerce kilitlenirdim. Bana bir terapi gibi gelirdi. Kar yağdığı zaman kendinizi masal dünyasında zannederdiniz. O zamanlar terör yoktu. Mesut Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani zamanında sınır karakoluna 6-7 ayda bir bomba düşerdi. Molla Mustafa Barzani attı diye konuşulurdu.

Yılmaz Erdoğan'ın amcası ile nişanlı mıydınız?

Yılmaz Erdoğan bir Kürt ailesinin çocuğudur. Amcası Namık Erdoğan Sağlık Bakanlığı'nda müfettişti. Başbakan Tansu Çiller'di. Susurluk zamanıydı. Birçok yolsuzluk olayını yakalamış ve bu dosyalar çantasında ve Başbakan'a bunları anlatma niyetindeydi. Kararlıydı bu konuda. Ben hep uyardım onu. “Evlisin, çocukların var” diyerek. Susurluk Olayı'nın daha içyüzünü bilmiyorduk ama biraz dikkatli olan ve satır aralarını iyi okuyanlar aşağı yukarı neler döndüğünü kestirebiliyordu. Şimdi böyle bir insanın Sağlık Baknalığı'nda yolsuzluk dosyaları ile Çiller'e gitmesi beni dehşete düşürdü. Yalvardım. “Aileni düşün” dedim o ise “Ben bu memleketin ekmeğini suyunu yedim, bu görevim, yapmak zorundayım” dedi. Dediğini de yaptı. Kaçırdılar Kırıkkale'de öldürdüler. O Susurluk'un ilk şehitlerinden biridir. 1980 temizlenmemiştir. Onun devamı Susurluk'tur. Susurluk kesinlikle temizlenmemiştir. Bugün hâlâ Susurluk'un devamını yaşıyoruz ama kimse bunu  konuşmuyor...

Televizyonla aranız nasıl? Dizi izliyor musunuz?
Kuzey Güney dizisini izliyorum. Kıvanç Tatlıtuğ'u çok başarılı buluyorum. Mankenden oyuncu olmaz, gazeteciden şarkıcı olmaz gibi altını çizerek bazı yargılar ortaya atıyorlar. Herkesin gizli kalmış yetenekleri olabilir. Ben Kıvanç Tatlıtuğ'un herkes bir adım atarken beş adım attığını düşünüyorum. O kadar saygılı ki mesleğine, bence hayatından vazgeçerek emek harcıyor. Çok güzel türkü söylüyor. En önemlisi de bozulmadı, şımarmadı. Medya malzemesi olmadı. Onun çok düzgün bir insan olduğunu düşünüyorum. Muhteşem Yüzyıl ile hiç ilgim yok. Ben zaten Osmanlıyı tamamen reddediyorum. Osmanlı benim ceddim değildir.

“MECLİS’E GİRSEM DÖVEREK ATARLAR!”

Siyasete girmeyi düşündünüz mü?

Benim ihtiyaçlarıma benim fikirlerime uygun bir parti yok. Her seçim döneminde bana teklifler gelir. Meclis’e girsem beni döverek atarlar. Zaten ben onların oturduğu koltuğa oturmam. Çünkü o koltuklar ceylan derisinden yapıldı. Şu anki milletvekillerinin entelektüel birikimini yeterli bulmuyorum. Milleti temsil eden bir milletvekilinin entelektüel seviyesi yeterli olmalı. Okumalı, şiir bilmeli. CHP'li Güldal Mumcu arkadaşımdır. Güldal'ın öyle bir ortamda içinde fırtınalar koptuğunu tahmin ediyorum. Seçim sistemimizin yanlışlığından kaynaklanıyor bu durum. Feodal yapının içinden çıkmış adam parasını yatırıyor ve seçime giriyor. Para güç olduğu sürece Meclis’e giren insanlar böyle olacaktır. Halk özellikle cahil bırakılmış ki güce tapılsın.

Hayvanların haklarını neden bu kadar radikal savunuyorsunuz?

Baş şeytan insandır. Dünyanın en tehlikeli hayvanı insandır. Devlet hayvan ithalatını destekliyor. ‘Pet shop’lar alıyor bu hayvanları. Adamın biri alıyor. Çocuğu sıkılınca sokağa atıyor ve o hayvanlar sokakta çiftleşiyor. Kedi, köpeklerin sayısı çığ gibi büyüyünce belediye devreye giriyor. Zehir ve zehirleme için ihale açıyor. AB'den paralar alınıyor ama buralara harcanmıyor. Bu bir devlet politikası.

Bu kadar insan açken, hayvanın sırası mı diyen de var.

Böyle diyenlere şunu söylerim. “Be şerefsiz, sen insnalar için ne yaptın? Öyle evde oturup, ötmek kolay. Sen insan için benim bir şey yapmadığımı nereden biliyorsun?” Hayvana karşı vicdanı olmayanın insana, ağaca da yoktur. Ormandaki bir ağacın da yaşam hakkı var. Hayvansever lafını da sevmiyorum. Bu lafı reddediyorum. İnsansever diye bir laf var mı?

‘TECAVÜZCÜLER HADIM EDİLSİN’

Bu duyarlılık, bilinç nasıl oluşuyor?

Ben böyle doğdum, hep böyleydim. Bildiğim bir şey var. Aileden kaynaklanıyor. Eğer aile kültürlü, vicdanlı bir aile ise bu bilinci çocuklarına aşılar. Küçücük bir çocuğa tecavüz edip öldüren bir adamın itilaf edilmesinden yanayım. İçeri tıkacaksın, bir süre sonra çıkacak ve başka bir çocuğun kanına girecek. İtilaf değilsede mutlaka hadım edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Cedleri yapıyordu işte. Bir sürü hadım ağası vardı ya Osmanlı'da. Madem ceddin böyle yapıyordu, neden sen de yapmıyorsun.

Avrupa Birliği duymasın bu sözlerinizi.

Avrupa Birliği'nin hangi kriterine uyuyorlar. O da bir hayal. Girmeyelim, ne gerek var? Çok tuhaf bir ülke burası. Bir çobana mı ihtiyacımız var. Avrupa Birliği'nin önerdiği şeyleri yapamayacak kadar kültürsüz müsün. Avrupa mı öğretecek kaldırımın engelli vatandaşlar da düşünülerek yapılması gerektiğini. Bizim ne mimarlarımız var ama onları atıl duruma düşürürsen her şey böyle çarpık olur. Avrupa asla giremeyeceğimizi söylüyor zaten. Bunlar da biliyorlar.

“KADINLAR DA SUÇLU”


“Türkiye'de aklınıza gelebilecek her konuda ben kadınların da suçu olduğunu düşünüyorum. Kadınlar masum değil. Güldünya öldü o da mı suçlu, hayır. Resmin geneline baktığınız zaman öldürülen kadınların anneleri de suçlu. Ben çocuğuna “Al bu silahı git ablanı vur diyen” anneleri biliyorum. Osmanlı cedlerine bakacaklarına öteki cedlerine baksınlar. Orta Asya Türkleri'nin anaerkil yapısını örnek alsınlar. Kadının bu kadar pasifize olmasını iki nedene bağlıyorum. Birisi feodal yapı, diğeri din. Bizim de kahramanlarımız olmalıydı. “

“KÜRK GİYENLER YANIMA BİLE YAKLAŞAMAZ!”

Kürk giyenlere tavrınız ne oluyor?

Konser sonrası yanıma kürkü ile gelen olunca kapıyı gösteriyorum. Yanıma bile yaklaşamazlar.

Gösterişten uzaksınız anladığım kadarıyla. Para ile aranız nasıl?

Bir sosyalist gibi yaşıyorum. Ben mülkiyet ve zenginlik sevmem. Para ile ilişkim yok. Kızımın evinde oturuyorum. Dalyan'da bir köy evim bir de 1990 model arabam var.

Çok kazanmadığınız için mi, yoksa harcamayı sevmiyor musunuz?

Çok kazanmıyorum. Benim gibi muahlif birinin diğerleri gibi kazanması mümkün değil. Normal şartlarda bir insanın o kadar çok para kazanmasına imkan yok. Daha ileriye gitmek istemiyorum. Hani demiyorum ki namussuzlukla kazanıyorlar ama gerçekten koşturarak, alnn teriyle para kazanan insanların bu kadar hesapsız paraları olacağını zannetmiyorum. Ben çok çalıştım. Yetinebilen bir insanım. Tek harcamam yardımlar için.

Bir tüketim çılgınlığı aldı başını gidiyor. Siz böyle bir ortamda ve göz önünde biri olarak kendinizi dizginleyebiliyor musunuz?

Tüketim çılgınlığı ile alakam yok. Üzerimdeki kıyafetler ikinci eldir, yıllar öncesinden bu yana. Hindistan'dan ikinci el olan birçok kıyafet almıştım. Buralarda da var. Sokakta askıya asarlar. Hatta güneşten solmuş bir elbisem var, çok severim o elbiseyi. Üzerimdeki kazağı 10 liraya aldım.